Fakat ne yazık ki Müslümanların başlarındaki yöneticiler, laik sömürgeci batının görüş, düşünce ve kültürünü benimsemişlerdir.
Gerçek şu ki insan çelişkisiz ve olası tüm sorunları çözebilecek kesin bir sistem geliştirmekten acizdir
İçinde bulunduğumuz kapitalist dünya düzeninde, seviyesiz bir yaşam içinde kıvranıp duran insanların sayıları gitgide artıyor.
Eğer birileri insanlık, barış veya huzurla ilgili bir şeyler söyleyecekse bu kesinlikle sömürgeci Batı olmamalıdır.
Hayata girmemiş, siyasete girmemiş, egemenliği İslam beldelerinin hiçbir parçasında mevcut olmayan İslam’ın eksikliğini
Müslümanlar ise dünyanın her yerinde ezilmiş, küçük düşürülmüş, hatta bu iş bitmiş, mücadeleyi batıl cephesi kazanmış gibi görenler olabilir. Peki gerçekten öyle mi?
Laik Batı’yı en çok korkutan şey, devlet işlerine müdahil olacak İslam’ın hakimiyeti olmalı ki bu durum kendisinde büyük bir fobiye yol açmıştır; İslamofobi.
İslam ve laiklik aralarındaki düşünce ayrılığı yüzünden uzlaştırılamaz iki farklı fikirdir.
Öyleyse yaşadığımız toplumda uygulanan laik nizamın varlığını, bunun üzerimize baskıyla tatbik edilen gayri İslami bir nizam olduğunu görmezden gelebilir miyiz? Veya gözümüzde normalleştirebilir miyiz?
Hepimiz, depremin ardından bir anda yerle bir olan şehirlere, moloz yığınlarına, canlarından ve mallarından olan insanların mağduriyeti noktasına yoğunlaştık.
Laik bakış bir insana, hayatı öğrenmenin yolunun nasihatlerden değil, kişisel deneyimlerden geçtiği düşüncesini zerk eder.
Bağdat’ta Rusafa cezaevinde tutulan kadınlar, yargılamalardaki uydurma suçlamaları ve haksız cezaları protesto etmek için açlık grevine başladı.
Allah’ın hükümlerinin tatbikinin, yaşadığımız toplumdan uzaklaştırılmasıyla birlikte Müslümanlar için çok karmaşık ve zorlu bir ortam meydana geldi.
İnsani ilişkilerde meydana gelen problemlerden veya dert yanmalardan bunalıp “İnsanlardan çok yoruldum.
Toplumun neredeyse tamamının Müslüman olduğu Türkiye’nin anayasasına göre herkes kemalist, laik, milliyetçi ve demokratik düşünceye sahip olmak zorunda.
75 seneyi aşkın süredir işgalci yahudi varlığı tarafından adeta bir toplama kampına çevrilen Filistin çok büyük bir imtihan veriyor.
Yahudi varlığı ve onun arkasındaki şer güçlerin Gazze’deki Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği katliam, zulüm ve tuğyan insanın akıl sınırlarını zorlayan boyutlarda.
Bu müminleri tüm sıkıntılara karşı dayanıklı kılan, onların Allah’a (svt) olan imanları ve teslimiyetleridir.
İman eden takva sahibi Müslümanların her şeye rağmen mutlulukları ve özgür ruhları, İslam’ın özünü kavrayamayanların beyinlerini yaktı.
İnsan, şu sıradan ve geçici dünya hayatının geçici süslerine aldanmayıp da kendisine tüm bu nimetleri verenin Allah olduğunu hakkıyla anlamaya gayret ederse artık hiçbir şey onu şaşırtmaz.
“konfor alanı” insanın sorunlarını ve korkularını bastırmak için bir nevi kendini uyuşturduğu alan diyebiliriz.
Her ne kadar İslam Ümmetinin belli kesiminin yaşadığı acıları başka bir kesimle karşılaştıramasak da bu acıların miktarı, vakti, artıp eksilmesi ile birlikte Hilafet konusu İslam Ümmetinin tamamının ölüm kalım meselesidir.