Geçtiğimiz günlerde Ümmet olarak Kurban Bayramı’nı idrak ettik. Kurban aslında yakın olabilmek için vazgeçebilmektir. Allah (svt) adına kurban kesmek, kulluğu yalnızca Allah’a (svt) has kılarak yalnızca Allah (svt) için iş yapmanın, eylemde bulunmanın göstergelerinden bir tanesidir. Musab bin Umeyr’in (ra) nelerden vazgeçtiğini, neleri arkasında bıraktığını düşünün…
Kulluğu Allah’a (svt) has kılmak, kelime-i şehadeti tam manası ile tasdik etmek ve ona teslimiyet göstermektir. Tabiri caizse önce eski kimliğimizi “kurban” etmektir. İslam’ın doğruluğuna iman ettikten sonra işimizin de davranışımızın da İslam’a mutabık olmaması, Allah’a (svt) adanmaması mümkün değildir… Ömer bin Hattab’ın (ra) değişimini düşünün…
İslam akidesine kesin bir tasdik ile tutunan bir Müslüman tüm davranışlarını Kur’an-ı Kerim ve Sünnete dayandıracağından, nerede nasıl davranacağını bilir. İslam onun hayatını etkiler. Etki, tek başına bir duygu veya his değil, davranışın şekil almasıdır. Yoksa elbette insan yaşadığı hayatta duygusal olarak az veya çok etkilenir.
Fakat insanı hayatının devamında yönlendiren onun duyguları değil, Allah’ın (svt) hükümleri olmalıdır. İşte bu anlamda Allah Teâlâ’nın koymuş olduğu hükümler, vakıaya mutabık olması bakımından tam yerindedir. Ve Rabbimizin, insanın yaşadığı her vakıada onun oradaki fiiline ilişkin bir hükmü mutlaka vardır.
Bizler Hz. İbrahim (as) misali Allah’ın (svt) hükümlerine sımsıkı tutunmalı ve bu konuda dik durmalıyız. Yaptığımız bir fiilin, Rabbimizin yapmamızı istediği bir fiil olmasına dikkat ettiğimiz gibi, terk ettiğimiz bir fiilin de Rabbimizin terk etmemizi istediği bir fiil olmasına özen göstermeliyiz. Bu konuda yalnız O’nun rızasını gözetmeliyiz.
Bu yüzden bizim derdimiz, Rabbimizin emrettiği bütün hükümleri hayatımızda var etmek ve onun yasakladığı münkeri izale etmek olmalıdır. Kendimizi bu yolun kurbanları olarak görmekten korkmamalı, tereddüt etmemeliyiz.
Nasıl ki ibadet, ahlak, giyecek, yiyecek/içecek, muamelat gibi konularda Rabbimizin hükümleri ile amel etmek durumundaysak Rabbimizin, çok büyük ve pek önemli olan hükümlerinin birçoğunu İslam Devletine yüklediğini hatırımızdan çıkarmamalıyız.
İslam Devletini kurarak yeryüzünde Rabbimizin hükümlerini hâkim kılmak için çalışmadığımızda zani zina ettiğinde, hırsız çaldığında, kadınlar soyunduğunda, cihad durduğunda, kafirler hükmettiğinde günahkâr olmaya devam edeceğiz. Çünkü tüm bunlar Rabbimizin hükümlerinin hayatta tatbik edilmiyor olmasındandır. Maalesef yaşadığımız toplum haramlar üzerine kurulmuş bir toplumdur.
Allah’ın (svt) yüklediği bu iş gerçekten de dirayet istiyor. Kendisini dünyevi kaygılardan arındırarak tam bir teslimiyet ile Allah’ın (svt) hükümlerini hâkim kılma yoluna adayacak kurbanlarını bekliyor. Bu anlamda Allah’a (svt) teslimiyet ve kurban anlamında doğrudan bir bağ vardır.
Rabbimiz rızası uğruna adadığımız tüm kurbanlarımızı kabul eylesin ve karşılığında rızasını ve Cennetini nasip etsin. (Âmin)
“Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız, derler. İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve cennetteki ipekleri lütfeder…” [İnsan 9-12]