İslam ve laiklik aralarındaki düşünce ayrılığı yüzünden uzlaştırılamaz iki farklı fikirdir. Ancak ortada ödün -konsensüs- söz konusu olduğunda bir taraf, haklarının veya savlarının bir bölümünden, karşı tarafın yararına vazgeçerse durum apayrı bir hal alır. Yalından karmaşık olana veya zorunludan olasıya geçilir. Bu düşünce biçimi insanı pragmatizme götürür. Bu durumda pragmatizm onun bakışı olur ve böylece onun uğruna tüm ilke ve prensiplerden vazgeçmesi mümkün hale gelir. Öyle ki zalimler uğruna mazlumlardan vazgeçer. Tıpkı AKP döneminde de olduğu gibi... Nitekim demokratik siyasette gerek iktidarda gerek muhalefette bunun örnekleri fazlasıyla mevcuttur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan batılı değerleri özümsediğini artık yüksek sesle alenen ifade ediyor. Sadece Müslüman Türk halkına değil, Arap Baharı ile devrilen rejimlerin sonrası için tüm İslam Ümmetine laikliği salık veriyor.
Oysa iktidar olmadan önceki Erdoğan’a baktığımızda, amacına ulaşabilmek için Müslümanların İslami hassasiyetlerini kendi çıkarlarına kullandığını açıkça görüyoruz. O zamanlar asıl görüş ve niyetini ustalıkla sakladığını, bugünkü gündeminde olan uygulamalarına baktığımızda daha iyi anlıyoruz.
Erdoğan iktidara geçtikten sonra dilinden demokrasi ve laiklik kelimesini hiç düşürmedi. Tam Müslümanlar “bu işte bir terslik olmalı?” diye düşünmeye başlayacakken Erdoğan’ın İslam’ı tatbik etmek için takiyye yaptığı söylentileri dolaşmaya başladı.
Çünkü o bir yandan halkı İslami çerçevede coşturuyor, diğer yandan olmadık bahaneler ileri sürerek halkın bakışını ustaca laikliğe ve demokrasiye çeviriyordu. Bu ortamda Ümmeti tedricen batıl fikirlerle uzlaşır hale getirdi ve İslami çözümlerden saptırarak batılla uzlaştırdı.
Bu nedenle Erdoğan’ın şahsında AKP’nin gündeminde İslam’ın tatbik edilmesi olduğunu zannetmek, gerçeğe uygun düşmez. Bugün gittiği her ortamda laikliğe, demokrasiye alenen methiyeler düzüyor, İslam beldelerinde yöneticileri bu düşünceye davet ederek Müslümanların üzerine tatbik etmeye çağırıyor. Müslümanları laiklikle kaynaştırmayı amaçlıyor.
Zina, faiz, ekonomik kriz, içki, İsrail ile dostluk, Arap Baharı ile devrilen rejimlerin sonrası için İslam Ümmetine laiklik tavsiyesi ve daha nice örnek… Tüm bu yapılanlar ancak ve ancak Ümmetin İslami duygularının nasıl kendi planlarına alet edilerek İslam’dan mahrum edilişinin, savurulduğunun apaçık kanıtıdır. Ayrıca bugün Türkiye ekonomisi resmen yüzde 80'lik bir enflasyon oranıyla mücadele ediyor olması da Erdoğan’ın vaatlerinin sonuç vermediğini gösteriyor.
Şimdi yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra iktidarda kalmak için gerek Türkiye’de gerekse diğer beldelerde: “Gelecek yıl yapılacak seçimler, hem Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümü hem de 2053 vizyonunun gerçekleşmesi açısından çok önemli. Ülkemizin geleceğine en iyi şekilde destek olmaya devam edeceğinize olan güvenimiz tamdır.” gibi sözlerle hala utanmadan, sıkılmadan Müslümanlardan destek isteniyor. Peki ne için?
Müslümanlardan toplanan oylar, Afganistan’daki Müslümanları katleden ABD’ye destek olmak için miydi? Irak’ı bombalaması için İncirlik Üssünü kafirlerin hizmetine vermek için miydi? Esed rejimine kıyam eden Suriyeli Müslümanları Hilafet fikrinden Demokratik Suriye fikrine çevirmek için miydi? Filistinli Müslümanların yanında olduğunu gösteren Mavi Marmara şehitlerini, “bana mı sordular yardıma giderken” diyerek onurlarını ayaklar altına almak için miydi? Meydanlarda Rabia işaretiyle, sloganlarla toplanan oylar, yıkılan umutlar, katil ve zalim diktatörlerle el sıkışmak için miydi?
Müslümanlar demokratik sisteme ne için destek verir? Bunun bir Müslüman için hiçbir geçerli sebebi, açıklaması, mazereti yoktur. Ortaya konan tüm argümanlar lafügüzaftır, ötesi değil!
Demokratik siyasette; dün dündür, bugün bugündür omurgasızlığı devlet ricalinin her birimine, her bireyine yansımış vaziyette. Bu yeni bir durum değil.
Ümmeti aldatan herkesin gerçek yüzü, er ya da geç ortaya çıkacaktır.
“De ki Hak geldi, batıl yıkıldı. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.”