TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ başlangıç kısmında; Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;… Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;… "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu; FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere. TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur. (Anayasanın başlangıç metni)
Estağfurullah!
Toplumun neredeyse tamamının Müslüman olduğu Türkiye’nin anayasasına göre herkes kemalist, laik, milliyetçi ve demokratik düşünceye sahip olmak zorunda. Müslüman halkın İslami inancını hedef alan bu anayasaya göre saf bir İslami düşünceye sahip olan herkes ‘’suçlu’’ durumuna düşürülmüştür.
İslam’ı ve Müslümanları alenen küçümseyen, Allah’ın rahmetinden uzak birini ‘ölümsüz lider, eşsiz kahraman’ gibi vurgularla takdis eden bu rejim tam yüz senedir yürürlükte. Akletmekle, medeniyetle, sağlıklı kalkınma ile hiçbir alakası olmayan bu zorba laik yönetim, 10 Nisan 1928’de de ‘’Devletin dini İslam’dır’’ ibaresini silmiştir.
Allah’ın hükümlerinin yönetimden kaldırılışını ve yerine Cumhuriyetin ilanını Ümmete zafer diye gösteren bu devlet, kemalizm, laiklik, demokrasi, özgürlük, milliyetçilik gibi batıl düşüncelerle İslam Ümmetini kendi dinine, tarihine, kimliğine yabancı ve düşman hale getirmeyi amaçlamıştır.
Laik cumhuriyetin gelişiyle birlikte yaşadığımız bu son asırda siyasi, ekonomik, sosyal, ahlaki anlamda sayılabilecek o kadar çok kriz ve sorun meydana geldi ki, her yıl binlerce kanun değişikliğine gitme ihtiyacı duyuldu. Binlerce sayfa yeni yasa çıkarılıyor. Buna rağmen bir sistem, sorunlarını çözmekte yetersiz kalıyorsa, sorunun sistemin kendisinde mi yoksa yüz senedir bir türlü düzenlenip oturtulamayan yasalar mı olduğu sorgulanmalıdır.
Kurulduğu günden bu yana halkına sorunsuz tek bir gün sağlayamamış bir sistem elbette ki sorunun asıl kaynağıdır. Buna rağmen tek başına sorunları çözemeyip tıkandığı yerlerde daima sinsice Müslümanlardaki İslami duygulara sığınmıştır. Örneğin 15 Temmuz darbe gecesi Ümmeti salalarla sokaklara döküp Allahu Ekber nidalarıyla direniş gösteren halkın kıyamını laikliğin bekası sağlamlaştırmanın bir aracı olarak görüp ardından da bu direnişe ‘demokrasi zaferi’ demesi gibi. Dolayısıyla laikliğin uygulanması ve korunmasında asıl olan İslam’ın değerlerini kullanarak Müslümanları manipüle etmektir, yoksa anayasanın girişinde de belirtildiği gibi laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı tam bir safsatadır. Kemalizmin ilke ve inkılapları karşısında değersizleştirilen ve asla korunma görmeyeceği kast edilen din elbette İslam’dır.
Öyleyse Ümmete batıl olan laikliğin vakıasını sorgulamayı yasaklayan, kendisine kibirle tepeden bakan, iman ettiği dini hayattan uzaklaştırma planları kuran bu devletin, bu Ümmetin sorunlarını çözmesini beklemek akla ve gerçeğe aykırıdır.
İslam Ümmeti insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı Ümmettir. Dolayısıyla onu uzun süre batıl fikirlerle aldatmak, imanına zincir vurmak, imkansızdır. Eninde sonunda İslam Ümmeti mevcut vakıayı İslami zaviyeden değerlendirecek ve bu zulme karşı sesini yükseltecek, Allah’ın razı olduğu hükümler hâkim oluncaya dek çalışmaya devam edecektir.
قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü hayır senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin. (Al-i İmran 26)