KÖTÜ ORTAMDA İYİ İNSAN OLABİLMEK
11 Temmuz 2023

KÖTÜ ORTAMDA İYİ İNSAN OLABİLMEK

Allah’ın hükümlerinin tatbikinin, yaşadığımız toplumdan uzaklaştırılmasıyla birlikte Müslümanlar için çok karmaşık ve zorlu bir ortam meydana geldi. İslam’dan sıyrılmış her zihniyet ve davranışın uyar hale getirildiği, aşkı(!) giyinmeyi(!) eğlenmeyi(!), kısacası hayatı, dinden sıyıran nitelikte bir toplum türedi.

Allah’ın, insanların hayatı düzenlensin, aralarında güven, huzur, kardeşlik, adalet hâkim olsun diye indirmiş olduğu hükümler toplum üzerinde hâkim olmadığı için haksızlık, şiddet, tahammülsüzlük gitgide artıyor.

Bu hususları baz aldığımızda ne yazık ki insanların birçoğunda artık bezginlik, ümitsizlik, güvensizlik, hayal kırıklığı gibi duygular teşekkül etmiş durumda. Ancak yaşadığımız toplum fikren, ahlaken bozulmuş olsa bile İslam dışı hiçbir düşüncenin, fiilin veya duygunun bizde tezahür etmesinin geçerli bir bahanesi yoktur. Çünkü insan günah işlemeye mecbur değildir. Ancak çaresiz insanlar kendilerini mecbur hissedebilirler. Oysa biz çaresiz değiliz ki günaha girelim, çaresiz değiliz ki ümitsiz olalım. Veya çaresiz değiliz ki bezgin olup elimiz kolumuz bağlı oturalım.

Müslümanlar olarak şunu asla unutmamalıyız!

İslam, günümüzde her ne kadar devlet sahasında tatbik edilmiyor olsa bile akıllara, kalplere, amellere etki edecek güçtedir. En kötü ortamlarda, en zor şartlar altındayken bile Müslümanlar daima şahsiyetleri ile toplumu aydınlatacak, toplumda parlayacak, ona öncülük edecek güce ve yeteneğe sahiptir. Bu yüzden bir Müslüman, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, bulunduğu toplumda kesinlikle en fazla etkiye sahip olan kişidir.

Yani dünyadaki tüm insanlar, batıldan etkilenip savrulmuş olsa bile eğer o toplumda İslam’ı doğru anlayıp yaşayan ve insanlara beyan eden bir tane samimi, gayretli Müslüman varsa onun vesilesi ile o toplum Allah’ın (svt) izni ile kalkınır. Ortamın bozuk olduğu ve çoğunluğun her şeyin ters gittiğini düşündüğü zamanlarda Müslümanlar daima dik duruşlarını, batıla karşı yenilmez olduklarını hissettirmişlerdir.

Dolayısıyla Müslümanlar olarak bizler yalnızca Rabbimizin Kitabı olan Kur’an-ı Kerim’e ve Rasulullah Efendimizin (sav) Sünnetine teslim olursak üzerimize dayatılan tüm beşerî küfür hükümleri bizde karşılık bulamadığı için laik devlet-laik toplum denen interaktif kısır döngü yok olur gider.

Bu yüzden bir Müslüman bu konuda çok uyanık olmalıdır. Tüm olumsuz gibi görünen koşulları, ileriye doğru adım atmasına vesile kılmalıdır. Rabbinin ve Rasulünün (sav), kendisini canlı tutan vaatleri, müjdeleri olduğunu hatırından çıkarmamalıdır.

Allah’a (svt) olan itaatleri ve Rasul’e (sav) olan sadakatleri ile bozuk cahiliyye toplumuna hâkim olan fikirlerinden sıyrılıp İslam’ın fikirlerine sarılarak temizlenen güzide Sahabe Efendilerimiz hepsi de bizim için müthiş birer örnektir.

Mesela onların bir konuda sergiledikleri öyle bir tavır var ki bir ayetin nüzulüne sebep olmuştur:

“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” [Haşr 9]

Hz. Peygamber (sav), Ensarı toplayıp onlara şu teklifte bulunur:

“Muhacir kardeşlerinizin malları yoktur. İsterseniz, Beni Nadr mallarından Allah’ın bana verdiği malları sizinle Muhacirler arasında bölüştüreyim, Muhacirler yine evlerinizde oturmakta ve mallarınızdan yararlanmakta devam etsinler. İsterseniz, Beni Nadr mallarını yalnız Muhacirlere vereyim, onlar evlerinizden ve mallarınızdan çıksınlar, onların geçim yükü sizin üzerinizden kalksın.”

Ensarın liderlerinden olan Sa’d b. Ubade ve Sa’d b. Muaz bu iki teklife karşılık üçüncü bir teklifle geldiler:

“Ya Rasulallah! Sen Nadr oğullarının mallarını yalnız Muhacirler arasında bölüştür. Ama onlar yine evlerimizde oturmaya devam etsinler.” Tüm Medineliler de: “Biz buna razıyız ve kabul ediyoruz Ya Rasulallah”, diye söz verdiler.

İşte Sahabe Efendilerimiz, zorlu ve bozuk ortamlarda yaşamış ve İslami şahsiyetlerini orada korumayı başarmıştır. Onlar, kendi dönemlerinde yaygın olan haksızlık, putperestlik, şiddet, ahlaki çöküş gibi sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Ancak onların bozuk bir topluma karşı tavizsiz duruşları bize, kötü ortamlarda bile hakkı ve adaleti temsil eden nice örnekleri, neticede toplumun kaderinin İslami yönde değişmesine vesile olmuştur.

Bazen insan, şahit olduğu haramlardan öylesine bunalır ki kalabalıktan uzakta bir köyde, her kötülükten uzak steril bir ortamda, bir nevi inzivaya çekilerek aydınlanacağını, günahın alenen işlenmediği yerlerde günah işlemekten korunacağını düşünülebilir. Oysa bir Müslüman, günahların yaygın olduğu bir yerde günaha girmemeyi, gücü yettiğince günaha engel olmayı tercih edebiliyorsa, nerede olursa olsun, Allah’ın (svt) izniyle takva sahibi bir kul olacaktır.

Hazreti Musa’nın, kendisini ilah bilen firavunun görüşlerine, sözlerine, fiillerine en yakından şahit olduğu halde onun sunduğu hayat tarzını asla benimsememesi gibi. Zira o mübarek Rasul, rab olduğu iddiasında bulunan firavunu Rabbine davet etmiştir.

Dolayısıyla ortamın kötülüğü, otomatikman insanı kötü yapar düşüncesi asılsız bir düşüncedir. Aksine kötü ortamlar, insana gayet tabii, tüm kötülüklerin sebepleri hakkında vakıa tespiti yapmasını, aydın düşünme yoluyla çözüm odaklı bir fikir benimsemesini ve bu yolda doğru adımlar atmasını sağlayabilir.

“Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.” [Âl-i İmrân 173]

İşte o zaman insan, hakiki kulluğu, hakiki ahlakı, nerede ve hangi durumda olursa olsun Mümince bir tavır sergileyebilmeyi, hayattaki biricik hedefi, tek gayesi olan Allah’ın rızasını ölçü edinmeyi benimser.

Tıpkı geçmişte olduğu gibi gelecekte de İslam Ümmeti, üzerindeki tozlardan arınarak yegâne saadetin yalnız İslam’ın hakimiyeti ile mümkün olduğunu idrak edecektir. Ailemizin, dostlarımızın, arkadaşlarımızın ve tüm muhlis kardeşlerimizin eliyle Allah (svt) yardımını ve desteğini ulaştıracaktır biiznillah. Rabbim, tüm Müslümanların yardımcısı olsun. Rabbimizden, gördüğümüz kötülüklerin, haramların, bizim Allah’a olan itaatimizi daha da arttırması, bununla birlikte bir an önce sona ermesini niyaz ediyorum. Rabbim, tüm Müslümanların yardımcısı olsun.

Unutmayalım ki, geminin etrafındaki suyun, gemiye bir zararı olmaz. Ancak gemiye zarar veren su, geminin içine aldığı miktar kadardır. Tıpkı bunun gibi, etrafımızdaki günahlar, bize hiçbir zarar vermez, bize zarar veren, etkilendiğimiz ve içine düştüğümüz günahlar kadardır.