Laik bakış bir insana, hayatı öğrenmenin yolunun nasihatlerden değil, kişisel deneyimlerden geçtiği düşüncesini zerk eder. Yani bu durumda herkes fikrini kendine saklamalıdır. Dolayısıyla öğüt verme eğiliminde olan kişi, vereceği öğüdün başkasının özel hayatına müdahale etmek olduğuna inandığı için bunu yapmaktan kaçınır.
Aynı şekilde öğüt alması gereken kişi de bu “can sıkıcı” öğütlerin, özgürce bireysel deneyimler kazanmasına mâni olduğuna inandığı için öğütten rahatsızlık duyar.
Bu yüzden örneğin batıda çocukların sık sık ebeveynlerine karşı gelerek “fikrini kendine sakla”, “bana öğüt verme, para ver”, “bana karışamazsın, bu benim hayatım”, “ben kötü bir şey yapmıyorum ki” gibi çıkışlarda bulunmaları, laik zihniyetin oluşturduğu fasit bakışın bir tezahürüdür.
Böyle bir durumda ebeveyne biçilen rol ise; deneyim kazanması ve hayatı öğrenmesi için çocuğunu özgür bırakmaktır. Çocuk, yanlış veya ebeveynin sahip olduğu değerlere aykırı bir şey yapsa bile veya hayatında terslikler olduğunda ebeveyn onu teselli eder, cesaretinden dolayı alkışlar, destek olmaya çalışır, nasihat edemez ama bir ebeveyn olarak çocuğun yanında yer almaya gayret eder.
İnsanlar dürtülerini frenleme eğiliminde olmadan, dilediklerini yaparak tecrübe kazanmayı doğru zannettikleri için aslında huzursuzlukları, yanılgıları, yanlışları peşinen kabul etmiş olurlar ve kendi elleriyle bozuk bir toplum meydana getirirler.
Bu bozuk anlayışları kendi toplumlarında yerleştirdikleri gibi İslami beldeler de dahil tüm dünyaya pazarladılar. Oysa unutulmamalıdır ki düzeltilmeyen her hata, ısrar edilen her yanlış, her olumsuz hareket büyüyerek devam eder. Yaşadığımız toplumda meydana gelen olaylar daha kötü boyutlara gelmeden Rabbimizin, Rasulü’nün (sav) ve İslam büyüklerimizin öğütlerinin, hayatın çeşitli kesitlerinde mutlaka önümüze ışık tutup yolumuzu aydınlatacağına inanalım, bunları özümseyelim.
Ümmet her devirde, İslami ve ahlaki dejenerasyona karşı bir bent oluşturma gayesi gütmüştür. Bu durum da ancak Ümmetin ihlasının bir delaleti, İslam’da sadakatinin bir işareti olarak açıklanabilir.
Birikimlerinin yok olmasına izin vermek istemeyen selim akıl sahibi Müslümanlar, hayatı değerlendirerek okuyup düşünür ve yüksek fikirler serdederler.
Bunları, önce kendi nefislerinde harmanlayıp sonra da nasihat yolu ile gelecek nesillere aktarırlar. Çünkü nasihat, dünyevi ve uhrevi bakımdan iyiliği istenen insan için yanlış deneyimlere (günahlara) girmeden önce önbilgilerle ona tecrübe kazandırmanın yoludur.
Nasihat veren Allah rızası için öğüt verir, nasihat alan da Allah rızası için öğüt alırsa bu önbilgiler sayesinde dimağlar açılır. Gönüller mesrur olur. Hatalar, yanlışlar ve tüm olumsuzluklar asgariye indirilebilir.
Bu da ancak ve ancak verilen öğüdün Kur’an-ı Kerim ve Rasulullah’ın (sav) Sünneti doğrultusunda yapılması ile mümkündür.
Böylelikle üzerinde ittifak edilmesi gereken hak dava yediden yetmişe herkese ulaşır ve hakikat akın akın yayılır.
Özellikle Ramazan ayında yapılan nasihatlerin daha bir önemli ve ecirlerinin büyük olması nedeniyle sözlerimi Rasulullah’ın (sav) ve büyüklerimizin güzel nasihatleri ile bitirmek istiyorum:
“Ey Rasulullah’ın kızı Fatıma! Allah katında kabul edilen ibadetler yap. Çünkü kıyamet gününde ben de seni Allah’ın azabından kurtaramam.” (Muslim)
“Sana Allah’tan korkmanı tavsiye ediyorum. Kim Allah’tan korkarsa, Allah onu korur. Kim O’na tevekkül ederse, Allah ona yeterlidir.” (Ömer Ra)
“Gözümün nuru oğlum! Hayatımın son demlerini yaşadığımı ve gittikçe zayıflamakta olduğumu görünce, bu tavsiyemi sana bildirmekte acele etmeyi uygun buldum. Heva ve heveslerin veya dünya fitnelerinin benim nasihatimden önce kalbine hâkim olmasından endişe ederek sana nasihatimin bir kısmını yazıyorum. Benim vasiyetimden edineceğin şeylerin en hayırlısı Allah’tan korkup ona sığınman, O’nun sana farz kıldığı şeyleri yerine getirmendir. Sen benim hayırla halefim, timsal-i şerefimsin. Zenginliğin en iyisi akıl zenginliğidir. En büyük fakirlik de ahmaklıktır. En büyük yalnızlık kendini beğenmektir. İmkânın fırsatını ganimet bil ve ahiretin için erzak hazırlamaya bak. Her fenalığın başı para sevgisi ve hırstır. Bu iki kötü haslet senin kalb-i selimine yol bulmasın.” (Hazreti Ali ra)
“Ey oğul! Her ne yaparsan Allah için yap.
Ey Oğul! Bir kadını görünce iki kere bakma. İlk bakışta günah sayılmaz. İkinci bakışta günah yazılır. Hazreti Ali “Ömrümde bir kadına şehvet gözüyle bakmadım” buyurmuştur. Olur olmaz yerlerde dolaşma. (Ebu Hureyre ra)
“Ey oğlum! Bir namazını kıldığın vakit, o namazın senin kıldığın son namaz olacağını düşün! Bir sonraki namaz vaktine yetişeceğini bekleme!” (Muaz bin Cebel ra)
“Oğlum! Sana ilk vasiyetim, takvaya riayet etmene dairdir.” (İmam-ı Azam)
“Ey oğul! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana…Güceniklik bize, gönül almak sana…Suçlamak bize, katlanmak sana…Yanılgı bize, hoş görmek sana…Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Kötü söz, haksız yorum bize, bağışlamak sana…Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana… Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana... Yükün ağır işin çetin. Allah yardımcın olsun.” (Şeyh Edebali’nin rahimehullah Osman Gazi’ye öğütleri)
“Ey oğul! Bu devleti, bu emaneti sana bırakıyorum. Ceza ve hesap gününde Allah’ın emanetlerini senden isteyeceğim. Bütün işlerinde adaleti üstün tut. Allah’ın buyruğundan gayri iş eylemeyesin. Bilmediğini Şeriat Ulemasından sorup öğrenesin. Ulemaya riayet eyle ki, Şeriat işleri nizam bulsun.” (Osman Gazi rahimehullah)
“Oğlum! Benim seni kontrolümü bekleme. En önemli meselen Allah korkusu olmalıdır. Senin büyüklüğün ve şerefin buna bağlı. Dikkat et. Allah, seni razı olmayacağı bir halde görmesin. Her işinde ve ibadetinde O’nun huzurunda olduğuna göre, O’ndan saklayacağın bir şey yoktur.”
“Oğlum! Hizmetinin ağırlık noktası ana ve babana yapacağındadır. Allah emrediyor bunu: Onlara öf bile demeyin, onları incitmeyin, onlara latif kelimelerle hitap edin. Merhamet ve korumak için kanat gerin üzerlerine. Ve deyin ki: “Ya Rabbi! Bunları koru, tıpkı onların beni korudukları gibi.”
Oğlum! Eline, diline, beline sahip ol.” (Ali Tantavi)
“Ey oğlum! Takvayı kendin için ahiret sermayesi edin. Çünkü takva, mal ve mülk ile olmayan bir ibadettir.” (Lokman Hekim)
“Mehmed’im! Sevinin, başlar yüksekte Ölsek de sevinin, eve dönsek de Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!” (Necip Fazıl Kısakürek)
…