Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günden bugüne çoğu zaman kâfir İngilizler ile işbirliği yaptı. Bu dönemlerin yöneticileri her daim kraliçenin sadık birer kölesi oldular. Bazen de Amerika ile işbirliği yapan iktidardaki yöneticiler Amerikan başkanları ile çok samimi dostluklar oluşturdular. Ancak kurulduğu günden bugüne Türkiye Cumhuriyeti İslâm ve Müslümanlar ile mücadelesinde her daim istikrarlı olmuştur. Hem İngilizlerle çalışan iktidarlar hem de Amerika ile çalışan iktidarlar samimi Müslümanlara yönelik zulümlerinde istikrardan hiç taviz vermediler.
İngilizci Kemalistler tarafından yönetilen Türkiye iktidarları döneminde Müslümanlar darağaçlarında sallandırıldı ve değerlerimiz çiğnendi. Başörtüsü ve Kur’an-ı Kerim’e açıkça savaş açıldı. O yılların bilançosu Türkiye’deki tüm kesimler tarafından çok iyi biliniyor. Zira daha unutamadığımız ve zulmünden henüz kurtulamadığımız 28 Şubat süreci bu Laik Kemalistlerin Müslümanlara tattırdığı acılarla doludur. Şimdi iktidarda olanlar ise Amerikancı Muhafazakâr Demokratlar. Onlar da laiklerden farksız bir şekilde yine Müslümanlara zulmediyorlar. Hem bu Amerikancı muhafazakârlar, her dönem zulümlerini uygulayıcı ortak ve cellat bulma konusunda da çok mahirdirler.
Ak Parti iktidarının şu an “FETÖ” olarak isimlendirdiği Gülen grubu ile 2013 yılına kadar sürdürdüğü ortaklığı gizli değildir. Zira kendileri bu ortaklığı bizatihi kabul ediyorlar.
Afganistan ve Irak işgallerinin gerçekleştirildiği oğul Bush döneminde Amerika’nın işgal politikalarını ve işbirlikçi yönetimlerin ihanetlerini ifşa edip açıklayan, Müslümanları bu konularda aydınlatan, uyaran ve en önemlisi de uyandıran Hizb-ut Tahrir’e karşı çok ağır bir mücadele stratejisi başlatıldı. İslâmi hayatın başlaması ve Râşidî Hilâfet’in ikamesi için çalışan Hizb-ut Tahrir üyelerine yönelik Türkiye’nin her şehrinde neredeyse her yıl operasyonlar düzenlendi, tutuklamalar ve hukuk dışı yargılamalar yapıldı ve yüzlerce kişi cezaevine mahkûm edildi. Amerikan çıkarları ile Gülen grubunun adına “hizmet” ismini verdiği küresel şer politikası (Ilımlı İslâm) örtüştü. Ve böylece bu dönemde Hilâfet isteyenler hedef tahtasına konuldu.
Hizb-ut Tahrir’in çalışmalarını durdurmak için denemedikleri yöntem kalmadı, iftira attılar, yalan haber yaptılar, kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmaya çalıştılar, basite aldılar, küçük göstermeye çalıştılar ve hatta hiç olmayacak bir şeyi yapmaya kalkıştılar. Hizb-ut Tahrir’i silahlı bir örgüt gibi gösterip şiddete başvuran örgütler gibi yargılamak için kumpas ve tuzaklar kurdular. İslâm ve Hilâfet düşmanı laik Kemalist Ergenekon tayfası ile Hizb-ut Tahrir arasında ilişki kurmaya kalkıştılar. Çok hesap yaptılar ama bir hesabı unuttular. O hesap Allah’ın hesabıydı. Allah hem bu dünyada hem de öbür dünyada hesabını görendir.
Gün oldu devir döndü, çıkarları çatışan iktidar ile “FETÖ” kavgaya tutuştu. Ve bu kavgada işledikleri tüm zulümler, yaptıkları tüm hukuksuzluklar, kurdukları tüm kumpas ve tuzaklar açığa çıktı. Ancak bir de gördük ki bu dönemim zalim yargısının mazlumu sadece Ergenekon ve Balyoz davalarından yargılanan laik Kemalistlermiş. 2002-2013 Ak Parti iktidarı döneminde Gülen grubunun (“FETÖ”) hukuk dışı yargılamalarından mağdur olmuş Ergenekon ve Balyoz sanıkları tek tek aklandı, haklarında beraat kararları verildi ve milyonlarca lira tazminat ile de ödüllendirildiler.
Hizb-ut Tahrir üyeleri ve sempatizanları hakkında verilen ağır cezalar hakkında ise tek kalem oynatılmadı. Öne çıkarılan bir iki sembol isim dışında Müslüman mahkûmlardan hakkı iade edilen olmadı. Yıllardır devam eden ve yüzlerce Müslümanı mağdur ve mahkûm eden bu trajikomik yargılamaların düzeltilmesi için küçük bir adım dahi atılmadı. “Hizb-ut Tahrir’e Yönelik Yargı Zulmü” dedik ve tek tek bu hukuksuzlukları kamuoyu ile paylaştık. Yargı zulmünü duymayan kalmadı. Hukuk yolu denendi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurular yapıldı ama üzerinden 2,5 yıl geçmiş olmasına rağmen daha hâlâ başvurular işleme bile alınmadı. Mahkemelere yeniden yargılama dilekçeleri verildi ama hiçbiri kabul edilmedi. Hizb-ut Tahrir yargılamalarını yürüten savcı, hâkim, kolluk kuvveti ve yüksek yargı hâkimlerinin tamamına yakınının şu an “FETÖ”ye üyelik iddiası ile cezaevinde olduğunu söyledik, tek tek bu yargıçların isimleri yayınlandı ama buna rağmen bir yetkili çıkıp bu dosyalarda hukuk dışı yargılamalar yapılmış, zulmedilmiş, haksızlık yapılmış diye tek kelime etmedi. Üstüne üstlük Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin “FETÖ”cü yargıçlarının Hizb-ut Tahrir hakkında aldığı hukuk tarihine geçecek gülünç içtihat kararına dayanarak 2014 ve 2016’da Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında yeni yargılama süreçleri başlatıldı.
Ey iktidar sahipleri! Hizb-ut Tahrir yargılamalarında dayandığınız delillerin, temellendirdiğiniz yasa ve kanunların neresinden tutsanız elinizde kalıyor; bunu siz çok iyi biliyorsunuz. Zira tüm bu haksızlıkların, hukuksuzlukların, kanunsuzlukların ve zalimliklerin ortağısınız. Dün Gülenciler ile işbirliği yaptınız bugün kendinize hükmü uygulatacak daha zalim ortaklar buldunuz. Öyle ki, Müslümanların yargılanmasına neredeyse zil takıp oynayacak derecede sevinen laik Kemalistlerin konjonktürel ortaklığına bile razı oldunuz. “Türk yargısı son 50 yılın altın devrini yaşıyor” diyen Perinçek de, siz de çok iyi biliyorsunuz ki sizler sadece dönemsel uygulayıcılarsınız. Adaletle asıl hükmü verici olanın Allah olduğunu unuttunuz.
Unuttunuz ki samimi Müslümanları iftar sofralarından kaldırttınız. İşte mübarek Ramazan ayında iftar sofrasından kaldırdığınız ve hiçbir suçu olmadığı halde sevdiklerinden, ailesinden, dostlarından, dava arkadaşlarından ve en önemlisi İslâm davasından ayırarak cezaevine gönderdiğiniz Yılmaz ÇELİK’in dosyası bu durumunuzun apaçık delilidir. Yılmaz ÇELİK, Gülenci grup olarak bilinen “FETÖ”nün iftira ve yalanlarına, kumpaslarına cevap verdiği için cezaya mahkûm edildi. Yanlış duymadınız bir kez daha söylüyorum: Yılmaz ÇELİK, Samanyolu Haber, Zaman Gazetesi, Aksiyon Dergisi gibi yayın organlarının Hizb-ut Tahrir’e attıkları iftiralara cevap vermek için kameralar karşısına çıktığından dolayı cezalandırıldı ve bayrama bir gün kala 7,5 yıllık ceza için hapse mahkûm edildi. Ey iktidar sahipleri! Yaptığınız hesap ne kadar da kötü hesap! Hiç mi daha önceki ortaklarınızın hâlinden ibret almıyorsunuz?
Gelgelelim Yılmaz ÇELİK’in 15 yılı tamamlayan diğer 7,5 yıllık cezanın suçunun ne olduğuna? 2007’de Ramazan Bayramı’nda resmî ve sivil bazı kurum ve kuruluşlara bayram tebriği gönderdiği için dönemin ATO Başkanı Sinan AYGÜN’ün şikâyeti üzerine yargılanan Yılmaz ÇELİK sadece bayramınız mübarek olsun dediği için 7,5 yıl ceza aldı ve hapse atıldı. Ne diyeyim, bu da size utanç olarak yeter de artar.
Son söz; Yılmaz ÇELİK’e bu cezaları verenler de onu iftar sofrasından kaldırıp hapse mahkûm edenler de aynı mihrakın adamlarıdır. İster yargıç olsun ister kolluk kuvveti olsun isterse de iktidar sahipleri olsun hepsinin mihrakı aynıdır. O mihrak içerde değil dışardadır. Siyasetiniz nasıl dış mihraklı ise yargınızda işte öyle dış mihraklıdır.