Planlandığı gibi oldu; Rusya İdlib’de bombardımana başladı. 15 gün önce Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan Moskova’ya ziyaret gerçekleştirmişlerdi. Ne konuşuldu, nasıl bir karara varıldı, bilmiyoruz ama bildiğimiz tek şey şu: Rusya, İran ve Türkiye’den oluşan “Astana Üçlüsü” işini en güzel şekilde yapıyorlar. Amerika’nın talimatları çerçevesinde bu Üçlü rollerini icra ediyorlar. Tabii diğer taraftan küstah Trump bombardıman sebebiyle Rusya’ya fırça atmayı da ihmal etmiyor. Güya, Suriye’deki sivillerin hayatı Trump için çok önemliymiş… Allah’ım ne kadar kirli hileler, hainlikler ve sinsiliklerle dolu bir savaşın içindeyiz. Sen Müslümanlara yardım et Rabbim!
Bugün Rusya, İdlib’in birçok köy ve kasabasında sivilleri katlederken Türk yetkililer Amerika’nın Suriye özel temsilcisi James Jeffrey ile görüşmekle meşguldüler. Türkiye medyası ve sözde Ortadoğu uzmanlarının ise Rusya’nın bu bombardımanı ile İdlib’deki “teröristleri” hedef aldığını anlatmak için kaç takla attıklarını anlatmaya gerek yok. Ajanslar sivil ölümlerini haber yapmaya başlayınca ne yapacaklar bakalım. Televizyon kanallarının birini kapatın diğerini açın, sanki tek merkezden hazırlanmış haberleri veriyor spikerler. Zannedersiniz ki Türkiye, yeni bir sınır ötesi operasyon başlatmış. Rusya’nın bombardımanlarını adeta böyle bir aksiyonel dil ile sunuyorlar; haritalar, koordinatlar ve daha neler… Nasıl da kandırıyorlar! Daha üzerinden asırlar, on yıllar geçmedi; Suriye rejiminin terör faaliyetlerini, vahşetlerini, katliamlarını ve cinayetlerini nasıl da unuttu bu medyacılar, sözde askerî uzmanlar ve ikiyüzlü yöneticiler?
Birkaç gün önce Anadolu Ajansı, Suriye'nin İdlib ilinde Beşşar Esed rejimi ve müttefiklerinin olası operasyonuna karşı İdlib halkının gösteriler düzenlediğini ve gösteriye katılan sivillerin, Türkiye'nin bölgede güvenliği sağlamasını istediklerini haber yapmıştı. Dedim ya, sadece siyaset değil medya da o kadar kirli ki, dün nasıl yanıltıcı haberler yaptıysa bugünde aynı işine devam ediyor. Rusya İdlib’i bombalıyor, Türkiye ve ABD güya bombardımana karşı çıkıyor. Peki, ne karşılığında? İdlib’deki direnişçi halkın silahlarını bırakması ve İdlib’i terk etmesi karşılığında… Türkiye, iktidarı ve muhalefetiyle, medyası ve şakşakçı uzmanlarıyla açıkça devrimin son kalesi olan İdlib’in de Suriye rejimine teslim edilmesi için yalan söylüyor, ikiyüzlülük yapıyor ve Müslümanları kandırıyor.
Bende diyorum ki: Suriye ve İdlib halkı, Esed rejimi ve müttefiklerini bilmeyecek kadar cahil bir halk mıdır ki, Esed rejiminin müttefikleri arasında Türkiye’nin de olduğunu bilmesin? Esed rejiminin müttefiki sadece Rusya ve İran değildir; Rusya ve İran ile iş tutan Türkiye bugün değil, en başından beri Esed rejiminin dostu ve müttefikidir. Mart 2011’den bugüne Suriye’nin bütün şehir, kasaba ve köylerinde kıyımlar yapan cani rejimden kurtulmak için elini Türkiye’ye uzatan, Türkiye’den, liderlerden yardım isteyen Suriye halkının çağrılarını haber yapmayan medya bugün İdlib’de dezenformasyon yapmaya çalışıyor. Bu yardım çağrılarına kör ve sağır kalan yöneticiler, şimdi “insani dram” diyerek devrimi mağlubiyete mahkûm etmeye çalışıyor. Medya ve kamuoyunu elinde tutan zinde güç, Türkiye’nin ihanetlerini ve kirli planlarını en önemlisi de Amerikan işbirlikçisi olduğunu gizlemeye çalışarak Türkiye’nin kirli rolüne meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.
Soruyorum: Türkiye yöneticileri, Rusya’nın bugüne kadar gerçekleştirdiği hangi katliamında katil Putin’in karşısına erkek gibi dikilip Müslümanları korumuş ki bugün Müslümanları Rus bombardımanından koruyacak? Astana masalarında Amerikan menfaatleri için birbiri ile yarışan bu üçlünün (Rusya, İran, Türkiye) birinin diğerinden hiçbir farkı yoktur.
Türkiye yöneticileri ve uluslararası medya bundan tam iki yıl önce Halep yanarken de halkın tahliye edilmesi gerektiğini söylemişti. O zaman, Cumhurbaşkanı Erdoğan kahraman edasıyla çıkmış ve Halep’in tahliye edilmesi için girişimlerde bulunmuştu ve sonunda, Halep’i Esed ve Ruslara teslim ettiler. Tahliye edilen halk ise bugünkü İdlib’e sevk edildi. Bu tahliye öncesinde ise Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatmış ve Suriye Devrimini adeta dinamitlemişti. Fırat Kalkanı, sözde “IŞİD ile mücadele” adına yapılmıştı ama Kalkan ne Cerablus’u, ne tüm Halep’i, ne de Halep halkını koruyabilmişti. Amerika’nın Suriye siyasetine cürümleri ile hizmet eden vekâlet savaşçısı bir örgüt ile yine Amerikan müttefiki bir ülkenin çatışmasından kumpas ve ihanetten başka ne beklenebilirdi? Fırat Kalkanı arkasında gizlenen Türkiye aslında Suriye devrimine kumpas kurmuş ve devrimcileri bölüp parçalayarak direniş hattına gedikler açıp kuvvetlerini parçalamıştı.
Peşinden Afrin Operasyonu başladı. Bu kez Suriye’nin kuzeyinde Esed rejimi ile ortak ve müttefik olan Amerika’nın başka bir vekâlet savaşçısı örgütüne karşı harekât başlattı. PKK, PYD/YPG’ye karşı başlatılan bu harekât güya Amerika’ya rağmen yapılmıştı. Tüm medya bu şekilde haberler yaptı. Türkiye bu operasyon ile İdlib ve Halep’in güneyindeki tüm grupları arkasına takarak Afrin’e girdi. Grupları para ve yalanlar ile Amerikan çıkarlarının peşinden sürükledi. Afrin Operasyonu’nun paralelinde İdlib’deki gruplar ile görüştü, onları yalan vaatler ile adeta zehirledi. Onları garantörlük rolü ile kandırdı ve sözde çatışmasızlık anlaşması gereği İdlib’in bütün sınırlarına gözetleme kuleleri kurdu. Grupları, çatışmasızlık yalanı ile sessizliğe gömdü. İdlib’de devrimci gruplar bu haldeyken rejim tarafının garantörü olduğunu söyleyen Rusya, Dera’da kıyım yapmaya devam etti. Türkiye çıkıp Rusya’ya bir şey diyebildi mi? Hayır! Çünkü garantörlük, Astana masasında üzerinde anlaşılmış koskoca bir yalandan ibarettir. Türkiye’nin bu yalanlarına kanan, vaatlerine inanan grup komutanlarının saçmalıklarını burada anlatmayacağım. Nasihat edenlerin dilinde tüy bitti; uyarıları dikkate almadılar, kayda değer bilmediler… Allah Celle Celalehu her şeyi biliyor ve görüyor. Devrimci şehitlerin kanına ihanet edenleri, grupları zillet anlaşmalarına zorlayan şeyhler ve hocaları da biliyor. Er ya da geç Müslümanlar nezdinde de bunlar ifşa olacaktır, inşaAllah.
Şimdi gelelim, Türkiye’nin bugünden sonra İdlib’te yapacaklarına…
Türkiye, Fırat Kalkanı ile Halep halkını koruyamadı; aksine onları rejime teslim etti. Zeytin Dalı ile İdlib’deki grupları zehirledi ve şimdi İdlib’de öldürücü kılıç darbesini vurmak için hazırlık yapıyor. Bu öldürücü kılıç darbesi şu: İdlib’deki tüm direnişçi grupları silahsızlandırıp son kale olan bu bölgeyi de Rejim ve İran milislerine teslim etmek. Türkiye tüm bunları sadece ve sadece Amerika’nın Suriye siyasetine hizmet etmek için yapıyor. Rusya, İran, Türkiye üçlüsünün Amerika’ya rağmen ve ona karşı Suriye’de politika güttüğü ve iş yaptığı koskoca bir yalan. Zira Suriye’de uluslararası tarafların bir savaşı yok, İslâm ile Batı’nın bir savaşı var. Suriye’de Amerika ile Rusya karşı karşıya değil, Amerika ile Avrupa da karşı karşıya değil. Hele hele Amerika ile İran hiç karşı karşıya değil. O İran, Amerika’nın en sadık dostu ve köpeğidir. Suriye’deki savaşta Batı’yı, Amerika ve peşindeki tüm işbirlikçi ülkeler temsil ediyor. Bunlar Suriye Rejimi, Rusya, İran, Türkiye, Suud, “İsrail” ve Amerika adına Suriye’de vekâlet savaşı veren örgüt ve gruplar… İslâm’ı temsil edenleri ise; Suriye devrimini İslâm ile taçlandırmak için savaşan ve bunun için mücadele edenler oluşturuyor. Türkiye bu savaşta en başından beri Müslüman devrimcilerin yanında değil, ABD ve Batı’nın safında yer aldı.
Son olarak uyanık tüm Müslümanlara şunu söylüyorum: Suriye devriminin son kalesi olan İdlib’e ölümcül darbenin vurulacağı bu zamanda, Allah için bari bu zamanda bu darbeden Suriye devrimini korumak için hakkı konuşun ve gerçekleri gizlemeyin. Gerçeklerle tüm Müslümanları yüzleştirin. Gerçekleri gizleyenlerin boş lakırdılarını dinlemeyin. Türkiye’nin ne ABD ile ne de Batı ile bir savaşı yok, keşke olsaydı da sizde, bizde emperyalizme karşı adam gibi adamların arkasından yürüyebilseydik. Ama yok! Türkiye ile Amerika kadim müttefik. Eğer Türkiye gerçekten Amerika ile savaş halinde olsaydı, Irak ve Suriye’de Amerika’nın arkasında hatta kuyruğunda değil karşısında hem de tam hedefinde olurdu. Öyle değil mi, siz söyleyin?