Ey kerim Müslüman kardeşim,
İçinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Genel Seçimleri sürecinde kafan karışmış olabilir. Zaten yapılmak istenen de tam olarak bu. Kafan karışsın ki, aklını değil daha çok duygularını kullanarak hareket edesin. Senin üzerine yapılan planlar aynı şekilde benim üzerime de yapılıyor. Zira biz aynı ümmetin evlatlarıyız, biz seninle aynı saftayız ve düşmanlarımız da bir.
Ben seni çok iyi tanıyorum, İslâmi hassasiyetlerin olduğunu, Kur’an’a, Sünnet’e, İslâm’ın kutsal değerlerine olan bağlılığını, saygını çok iyi biliyorum. Bunları kaybedeceğin korkusu ile sahip çıkmak için elinden geleni yapmaya çalışman bile takdire şayan.
Lakin bu hassasiyetlerini kullanarak seni ve beni, tamamen İslâm’a karşı ve taban tabana zıt olan canavar Batı’dan alınan demokrasi, laiklik gibi kavramlara yönlendirmeleri doğru değil. İslâmi değerleri korumak, İslâm’a göre yaşamak demokrasi ve laiklikle olmuyor. Bunların sana ve bana bu konularda sözde özgürlükler vermesi onların İslâm’a olan sempatilerinden değil. Sen ve ben İslâm’ı birey bazında yaşasak dahi bu sistemi elinde tutanlar İslâm’ı devlet yönetimine, devletin kanunlarına, hayatın düzenine karıştırmazlar. Kimsenin öyle bir amacı da yok zaten.
Sen, konuştuğumuzda yapacağın seçimin hayırlı bir seçim olduğunu düşündüğünü, bu seçim ile İslâm’ın değerlerinin korunmaya devam edeceğini, Müslümanlara sahip çıkılacağını, bunun hak ile batılın mücadelesi olduğunu düşündüğünü söylüyorsun. Bunu İslâmi bir mücadele olarak görerek bu mücadeleye destek vermediğimi iddia ederek benim “vebal” içinde olduğumu söylüyorsun. Ben de sana soruyorum: “Hangi vebal?”
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Mekke mücadelesinde, müşrikler “bir sene sen yönet, bir sene biz yönetelim” dediklerinde, Peygamber efendimizden ret cevabını almışlardı. Peki, şimdi soruyorum, Sahabe efendilerimiz Peygamber efendimize vebal içinde olduğunu söylediler mi? “Bir sene Allah’ın hükümleri ile yönetsek zaten herkes Müslüman olurdu, niye böyle yaptın, bu büyük bir vebaldir” dediler mi? Tabii ki demediler, çünkü Allah Subhanehu ve Teâlâ, Allah Rasulü’ne yapacağı işi söylerken, nasıl yapması gerektiğini de söylemişti.
Neden sen bana vebal içinde olduğumu söyleyebiliyorsun?
Asıl vebal, devletin iplerini elinde tutarken, bu devletin haram olan içkiyi satması değil midir?
Asıl vebal, devletin iplerini elinde tutarken, bu devletin fuhuş evlerini işletip, zinadan vergi alması değil midir?
Asıl vebal, devletin iplerini elinde tutarken, bu devletin ekonomisini haram olan faiz üzerine kurmak değil midir?
Asıl vebal, devletin iplerini elinde tutarken, bu devletin resmi olarak şans oyunları ile insanlara Allah’ın haram kıldığı kumarı oynatıp, vergi alması değil midir?
Asıl vebal, eli Müslüman kanlarına bulanmış Amerika ile Rusya ile Batı ile İran ile dostane ilişkiler içinde olmak değil midir?
Ben, Allah’ın yarattığı insanın üzerine, Allah’ın inşa ettiği yeryüzünde yaşarken, Allah’ın kanunları tatbik edilsin, insan aklından çıkan kanunlar çöp olsun dediğim için mi vebal içinde oluyorum?
Ben seni tanıyorum Müslüman kardeşim ve benim derdim seninle değil. Benim derdim demokrasi ve laiklik ile yöneten, yönetmeye aday olan iktidarıyla muhalefetiyle yöneticiler ile. Benim derdim, demokrasi ve laikliğin fikir babaları ile İslâm’a kin kusan kâfirler ile. İnan ki, benim seni sevdiğim kadar, benim sana değer verdiğim kadar onlar seni sevmiyor ve değer vermiyor.
Ey benim kerim kardeşim!
Bil ki, Allah Subhanehu ve Teâlâ, hükmünde kimseyi kendisine ortak kabul etmez.
Yöneticiler ve yönetime aday olanlar kim oluyor ki, Allah’ın hükümlerine alternatif olarak insan aklından çıkan hükümler ile yönetmeyi kendilerine görev biliyorlar ve biz Müslümanlardan bu haram üzerine destek talep ediyorlar. Biz ne cüretle bu harama ortak olabiliriz ki? Biz ne zamandan beri bu kadar cesur olduk!? Ne zamandan beri Allah’ın gazabından, Allah’ın cehenneminden bu kadar korkmaz olduk!?
Hayır! Biz, Allah’tan korkarız. Allah’ın bizden razı olacağı amelleri yapmaya ve bunlarda devam etmeye azmederiz. Biz, bizi haram üzere yardımlaşmaya çağıranlara icabet etmeyiz ve etmeyeceğiz. Demokrasi ve laikliğe bizi çağırmasınlar, biz gelmeyeceğiz. Bunun, İslâm’a gidiş yolunda bir araç olduğunu iddia etseler dahi biz haram bir araca binmeyiz, zaten bu araç da İslâm’a gitmiyor. Haram yol ile temiz olan İslâm’a ulaşılmayacağını sen ve ben biliyoruz.
Allah’ın hükümleri ile yönetmeyen, bizi demokrasi ve laikliğe çağıran yöneticileri maalesef yine Müslümanlar ayakta tutuyor. Dediğim gibi haram üzere biz onlara rağbet göstermeyince, biz onlar ile yollarımızı ayırdığımızda, biz onları sahipsiz bıraktığımızda inan onların güçsüz, kuvvetsiz olduğunu göreceksin.
Aklı olan tüm Müslümanlara sesleniyorum!
Gel sen Allah’a karşı, Peygamberine karşı, İslâm’ın değerlerine karşı, Müslümanların canlarına, mallarına, kanlarına, namuslarına karşı vebal içinde olan yöneticileri destekleyerek sen de vebal içine girme! Bu sistem böyle kaldıkça yöneticiler değişse de tatbik edilecek kanunlar değişmeyecek! Sen gel biz sistemi değiştirelim.
İşte böyle! Sen gel, Allah’ın hükümleri ile yönetecek, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi Râşidî Halifeler nasbetmek üzere çalışalım. Sen Allah’ın davasına yardım edersen, Allah da sana yardım eder ve ayaklarını sabit kılar.