Zillet Bizden Uzaktır!
10 Kasım 2018

Zillet Bizden Uzaktır!

Gayri İslâmi fikirlerin her geçen gün hayatımızı daha fazla işgal etmesine zemin hazırlayan iktidarlar adeta Batı’nın gönüllü elçileri gibi çalışmaktalar. Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri ve liderlerini kendilerine önder yapan mevcut Türkiye iktidarı ve Cumhurbaşkanı bunu her fırsatta açıkça dillendirmektedir. Bu davranışlar ne hüsnü zanla değerlendirilebilecek kadar basit, ne de cehalet ile ifade edilebilecek kadar da önemsizdir.

Tüm Müslümanların siyasi liderliği olan Hilâfet’i, sömürgeci efendilerin planları ve içerdeki hainlerin elleriyle ilga eden şahsın, ölüm yıldönümünde Erdoğan’ın; onu büyük bir saygı ve tazim ile yâd etmesi başta İslâm’a, Müslümanlara ve de insanlığa büyük bir saygısızlıktır. Yaptığı tüm işleri ve icraatları, efendilerinin emirleri doğrultusunda yapan, ümmeti, zillete düşürmek için efendilerinin tertiplediği konferanslar, görüşmeler, antlaşmalardan hiçbirinden geri kalmayarak Müslümanların değerlerini ayaklar altına alan zevatın, kurtarıcı, kahraman ve de örnek alınması gerektiğine yönelik açıklamalar, tam da ileri demokrasiyi dilinden düşürmeyen AK Parti ve onun lideri olan Erdoğan’ın ifade etmeye cüret edebileceği düşüncelerdir.

Daha önce laikliği dahi bulunduğu sınırların dışına ulaştırmak için çabalayan bir liderin, bu batıl fikirlerin önderliğini yapmış zevata müteşekkir olması şaşırtıcı olmaza gerek.

Yine daha dün Lozan Antlaşması’nı eleştiren Erdoğan, ya akıl tutulması yaşamakta, ya da bilerek hakkı batıla karıştırmaktadır. Bu antlaşma ile ümmetin toprakları olan adalar, Kıbrıs, Ortadoğu, Afrika toprakları masa başında parça parça edip kâfirlere takdim edenler, bugün tazim ettikleriniz değiller mi? Yine bunlar değil miydi nüfus mübadelesi saçmalığı ile ümmetin evlatlarının göç ve sürgün edilmelerine olanak tanıyanlar. Her tarafı yakıp yıkan Yunan’dan alınması gereken milyonlarca altın değerindeki tazminatı onlara hibe edenler… buna karşılık halkın sırtına görülmemiş vergileri yükleyenleri “devlet adamı” olarak övmeniz, hangi aklın ürünüdür?

En önemlisi de; Müslümanların birliğinin, eman ve güvenliğinin teminatı olan Hilâfet’in kaldırılmasının, bu antlaşmanın yürürlüğe girmesinin ön şartı olduğunu gayet iyi bilmenize rağmen Müslümanların gözünün içine baka baka demokrasiden dem vurmanız, nasıl bir aymazlıktır?

Peki, hakikat bunlar iken sormak lazım: bu antlaşmayı yapanlar, övdüğünüz ve örnek gösterdiğiniz kişiler aynı kişiler olmasına rağmen, Lozan’ı neden eleştiriyordunuz? Filistin cephesinde emrindeki tüm orduyu İngilizlere esir eden komutan, “kahraman”; İngilizlere kan kusturan Halil Paşa, “parya”… Öyle mi?

İslâm’ın değerlerine her fırsatta hakaret edip gericilikle itham eden cahiller, “medeni”, öyle mi?

Batı’nın düzeni olan cumhuriyeti getirmek “fazilet”; İslâm’ın emrettiği yönetim olan Hilâfet’i kaldırmak “çağdaşlık”, öyle mi? Batı’nın yönetimi, kanunları, hukuku, alfabesi, eğitimi, ekonomisi, hayat tarzlarına kadar her şeyin alınması, “ilericilik”; değerlerini korumak için direnenler, “gerici”, öyle mi? Halkı Batı’nın zehirli fikirleri olan milliyetçilik, ırkçılık ile ayrıştıran kafatasçı güruh, “aydın”; ümmetçi düşünenler, “yobaz”, öyle mi?

Bugün ümmetin içerisinde olduğu durumun baş müsebbibi olan zevatın yolundan gidenlerin; -onun getirdiği düzenin Müslümanları hangi felaketlere duçar ettiğini görmezlermiş gibi- bir de çocuklarımıza mezkûr zevatı “örnek alınması gereken şahsiyet” olarak göstermeleri zilletin dibidir. Bu anlayış; murdarı temize, batılı hakka, zilleti izzete tercih etmektir ki, Müslümanların sesi olduğunu iddia eden müstekbir yöneticilerin nasıl bir zillete gark olduğunun açık resmidir.

Temeli, Batı’nın bozuk fikir ve mefhumları üzerine inşa edilen cumhuriyeti, ilelebet yaşatma düşüncesi, hayalden öteye gitmeyecek vehimdir.

Ey Cumhurbaşkanı Erdoğan! Dün, selefin olan M. Kemal bu düzeni kabullendirebilmek için binlerce Müslümanın kanına girdi. Yine de isteğine tam anlamıyla muvaffak olamadı. Şimdi sen bu düzeni Müslümanlara kabullendirebilmek için türlü hile ve aldatmalarla bu ümmetin aklına ve kalbine sirayet etmeye çalışıyorsun. Bunu da; bir gün meydanlarda elinde Kur’an ile diğer gün elinde bu Kur’an’ın hükümlerini kaldıran zevatın anayasası ile; bir gün dilinde Allah, peygamber, diğer gün dilinde demokrasi, laiklikle yapıyorsun.

Aklı başında, basireti açık, ölçüsü vahiy olan her bir Müslüman, şunu çok net bir şekilde görür: düzenin bekçileri, seleflerinin yaptığını bir adım daha ileriye götürmekle görevlidirler. Fakat karanlığın hükmü güneşin doğmasına kadardır. Fazilet gördükleriniz zillet, kahraman gördükleriniz hain, saygı duyup tazim ettikleriniz batıl, ilelebet var olmasını istediğiniz düzen ise çökmeye mahkûmdur. “Her şey aslına rücu eder” kaidesi gereği bu düzen ve nizam, ait olduğu yere gönderilecek, Müslümanlara ait olan düzen ise tekrar Allah’ın izni ile var edilecektir. Bizler bunun tekrar vücuda gelmesinin mücadelesini veren ve nesillerini de bu anlayış üzerine yetiştirenleriz ki zillet bizden uzaktır.

بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ

“Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah’a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!”[1]

Siz hoşnut olmasanız da, engellemeye çalışsanız da bu düzen ve nizam yok olacaktır. Allah’ın vaadi olan Râşidî Hilâfet ise vücut bulacaktır, biiznillah.

وَقُلْ جَاء الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا

“De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”[2]


[1] Enbiya Sûresi 18

[2] İsra Sûresi 81