Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün Ankara’da gerçekleştirdiği bir açılışta Cuma günü yani bugün için bir müjdesi olacağından ve bu müjdeyle Türkiye’de yeni bir dönemin açılacağından bahsetti. Yapılan tahminler, öngörüler Türkiye’nin arama çalışmaları yaptığı Karadeniz’de doğalgaz bulduğuna yönelikti ve öyle de oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündemi değiştirmede, istediği meseleyi konuşturmada ne kadar mahir olduğunu anlatmaya gerek yok! Son dönemlerde kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi’nden halkın duyduğu rahatsızlık, Hilâfet tartışmaları hükümeti ciddi manada rahatsız eden konulardı. Joe Biden’ın aylar önce yaptığı açıklama ve Doğu Akdeniz gündemiyle bu tartışmalar kapanmış oldu. Erdoğan’ın müjde açıklamasıyla da Doğu Akdeniz’de ısınan sular, Karadeniz de bulunan doğalgazla serinlemiş oldu.
Türkiye’nin bulunduğu muazzam coğrafi konum onu, jeopolitik ve jeostratejik açıdan oldukça özel kılmakta. Üç tarafının denizlerle çevrili olması, çok önemli su yollarının merkezinde olması, stratejik boğazlar, petrol ve doğalgaz gibi önemli enerji kaynaklarının yanı başında olması, bu kaynakların koridoru olması, bahsettiğimiz konumundan ileri gelmektedir. Peki, durum böyle olmasına rağmen bugüne kadar bu muazzamlıktan gereği gibi istifade edilebilmiş midir? Maalesef hayır.
Erdoğan’ın, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler için bize “Sevr”i dayatmaya çalışıyorlar. Biz bunu yırttık attık söylemi, kurnazlıktır. Bugün, şunu herkes bilmektedir ki Doğu Akdeniz’deki sorunların tamamı Hilâfet’in kaldırılması karşılığında imzalanan Lozan Antlaşması’nın sonucudur. Bu antlaşmayla burnumuzun dibindeki onlarca ada Yunanistan’a hibe edilirken, Kıbrıs’tan vazgeçildi. İslâm coğrafyasının parçalara ayrılmasına göz yumulup çizilen sınırlara hapsedildik. Eğer gerçekten samimiyet testi yapılacaksa yürürlükte olan Lozan ihanet antlaşmasını yırtın. Bu, hem kaybedilen, vazgeçilenlerin tekrar kazanımı hem de geçmişle bağımızın tekrar kurulup yepyeni bir dönemin başlangıcı olur. Dayatılan suni sınırlara itiraz, denizlerde tanınan küçük haklara karşı olma, kâfirlerin aşağılamasına son verme ancak İslâm ideolojisinin kabulü ve uygulamasıyla mümkündür.
11 Ağustos’ta yayınlanan “Akdeniz Ancak İdeolojik Siyasetle Aslına Rücu Eder” makalemde gerek Akdeniz gerekse de Karadeniz’e bakışın ekonomik kaygıların çok daha ötesinde tarihî ve ideolojik bir bakışa mebni olması gerektiğini ifade etmiştim. “Hatırlanacağı üzere 1924’te Hilâfet’in kaldırılmasıyla Müslümanların bir bütün olan toprakları üzerinde onlarca kifayetsiz devlet kurulup param parça bir coğrafya elimizde kaldı. Aynı durum Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz üzerinde de gerçekleşti ve bütünlükten uzaklaşıldı. Jeostartejik ve jeopolitik açıdan oldukça önemli konumda olan bu denizleri adeta göl hâline getiren ecdat, okyanuslar üzerinde planlar kurup oyunlar bozabiliyordu...”
Hem Karadeniz hem de Akdeniz’de var olan kaynakların bütünü Müslümanlarındır. Buralarda var olan kaynaklar ve beldelerimizdeki başka startejik yönleri olan diğer kaynaklar hiçbir kâfirin insafına terk edilemeyeceği gibi onlarla paylaşma yoluna da gidilemez. Daha önce de farklı makalelerimizde konuyla alakalı bu bölgelerde yeterli araştırmaların yapılmadığından; sağlıklı araştırma ve çalışmalarla bölgede zengin kaynaklara ulaşılabileceğinden bahsetmiştik.
Bugün, Karadeniz’de tespit edilen 320 milyar metreküp doğalgaz her ne kadar var olanın çok küçük bir kısmı olsa da değerli olduğunu belirtmemiz gerekir. Sadece bu tespit edilen kaynağın Türkiye’nin 6 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacağını göz önüne getirdiğimizde yaklaşık 70 milyar dolarlık bir tasarruf sağlar. Fakat “Yapılanlar yapılacak olanların teminatıdır.” düşüncesinden hareketle bu kaynakların birtakım şirketleri zengin etmekten başka hiçbir şeye yaramayacağını öngörebiliriz.
Tek başına ekonomik kaynakların varlığı, büyüklüğü hiçbir devleti küresel veya bölgesel güç hâline getirip eksen değiştirtmez. Devletleri güçlü kılan sahip oldukları ideolojik fikirleridir. Bu kapsamlı fikirle kaynaklar yerinde ve etkili kullanılarak dünyaya meydan okunabilir. Böyle olmadığı sürece bir asırdır yapılan yanlışların tekrarından başka bir şey ortaya çıkmayacaktır. Ortadoğu coğrafyasının tamamı petrol ve doğalgazla bezenmiş fakat bu kaynakların hiçbiri Müslümanlara fayda sağlamamaktadır. Bu kaynaklar, herkesin bildiği üzere dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz şirketleri olan kâfirlerin değirmenine akıyor.
Ülkemizde durum farklı mı tabii ki değil. Az da olsa Türkiye’de petrol çıkarılmaktadır. Fakat o da özelleştirilerek şahıslara, şirketlere feda edilmektedir. Mesela 2016 yılında Türkiye Petrollerinin 490 milyon liraya özelleştirilmesini hatırlayınız. Yine çıkarılan maden yasalarıyla yapılan özelleştirmeler ümmetin kaynaklarına adeta ihanettir. Bakın yöneticiler hem ekonomik darboğazdan bahsediyor bir taraftan da özellikle yabancı maden şirketlerine büyük kolaylıklar sağlayarak onların bu topraklardan çıkardıkları madenlerle servetlerine servet katmalarına sebep oluyorlar. En son hatırlanacağı üzere Kanada-İngiliz ortaklığıyla işletilen altın madenlerimizin yöneticilerin elleriyle heba edildiğinden bahsetmiştik. Aslında bu talan bir bütün hâlde tüm kaynaklar üzerinde yapılmaktadır. Dünya bor rezervlerinin çok büyük bir kısmı burada olmasına rağmen işletilmeden ham olarak satıldığı için ekonomik değeri nerdeyse yok hükmündedir. Çok büyük linyit kaynakları olmasına rağmen ithal taş kömürü ve doğalgazla elektrik üretimi ve bunların özelleştirilmesi de bu minvaldedir.
Halkın, kamunun bütün kaynaklarını şirketlere satıp, onları zengin edip halkı ise fakirleştirenlere diyoruz ki kapitalist düzenle hükmettiğiniz sürece Akdeniz’in suları petrol, Karadeniz’in kumları da doğalgaz olsa ümmetin hanesine zam, vergi ve cezadan başka bir şey düşmez. Sadece GSMH aldatmacasıyla rakamları yükseltmiş olursunuz.
Tespit ettiğiniz kaynağın, gerçekten hem halka hem de siyasetinize fayda sağlamasını istiyorsanız öncelikle mevcut kapitalist düzenden vazgeçersiniz. İslam nizamını hayata tatbik ederek hem kâfirlere gerekli cevabı vermiş olursunuz hem bu kaynaklarla ümmetin refahına hizmet etmiş olursunuz. Yoksa politik hesaplarla halka müjde diye verdiğiniz bu haberler ümmete değil şirketlere müjde olmaktadır.
___
#MüjdeDediğin