O gün, Müslümanların asla unutamayacakları önemli bir milattı. Ne olduysa ondan sonra oldu. Azar azar ama ardı arkası kesilmeden oldu. İslâm ümmetinin tek devleti paramparça edilerek elli küsur devletçiğe bölündü. Evet, sayıca daha çoktuk ama hadiste de geçtiği üzere kâfirler aç kurtlar gibi üzerimize üşüşmeye başladılar. Savrulduk, adeta selin önündeki çer çöp misali. Beldelerimizi tarumar etti sömürgeci kâfirler. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı necis postallarıyla kirletti aşağılık Yahudiler. Katledildik, Kâbe’nin yıkılmasından daha âzâm olan canlarımıza kıydılar, oluk oluk kanlarımızı akıttılar...
Peki, neydi o milat?
Ne oldu da Müslümanlar bu hâle geldiler?
Bundan takriben bir asır önce Müslümanların koruyucu kalkanı olan Hilâfet Devleti yıkılmıştı. Müslümanların kendisinden kuvvet aldıkları asaları kırılmıştı. Müslümanlar bastonunu Karadeniz’e daldırdığında Akdeniz’i karıştıran siyasi iradelerini kaybettiler. Bir fermanıyla kâfir ülkeleri hizaya getiren güçlü otoritelerini yitirdiler. Kâfirlerin bile adaletine sığındıkları devletlerinden oldular.
İşte ne olduysa bize Hilâfet yıkıldıktan sonra oldu.
Evet, Hilâfet yıkıldıktan sonra yeryüzü tüm genişliğine rağmen Müslümanlara dar gelmeye başladı. Her yeni günün sabahına acılar ve zulümlerle uyanır olduk. Parçalandık, dağıldık ve kaybettik. Dolayısıyla sömürgeci kâfirlerin kirlettiği rezil bir dünyada yaşamaya mahkûm edildik.
Artık imamemizden, kalkanımızdan, asamızdan, başımızdan, halifemizden mahrumduk. Hilâfetsiz bir dünyada acıların ve gözyaşlarının mahkûmuyduk.
Evet, sömürgeci kâfirler yüzyıllarca süren şerir planlarının neticesinde koparıp aldılar devletimizi elimizden. Sürgün ettiler hayatımızdan halifelerimizi… Ancak sözlüklerden, dimağlardan sürgün ettikleri Hilâfet’i, Ümmet-i Muhammed’in gönlünden asla sürgün edemediler hamdolsun.
Evet, edemediler! Hilâfet’in Rasulullah’ın müjdesi olduğuna inanan İslâm ümmetinin gönlünden Hilâfet nasıl sürgün edilebilirdi ki? Hilâfet’i unutturmak istediler, ancak unutturamadılar. Öyle ya; Allah’ın vaadi ve Rasulullah’ın müjdesi olan Hilâfet’i nasıl unutturabilirlerdi ki?
Hilâfet’in ilgasına itiraz edenleri astılar! Hilâfet isteyenlerin sesini kıstılar! Hilâfet’i yeniden ikame etmek isteyenleri hapislere attılar! Ama hepsi de beyhude oldu. Zira kınayıcının kınamasına aldırmadan Hilâfet’in farzların tacı olduğunu ümmete anlatmayı kendilerine sorumluluk telakki eden serdengeçtileri kim korkutabilir? Kim, bu zamanı gelmiş fikrin önünde durabilir? Kim, bu hak sesi kısılabilirdi ki?
Evet, hiç birini yapamadılar. Zira farzların tacı olan Hilâfet’e teslimiyet Müslümanın şiarıdır. Öyleyse bu şiar gereği her Müslüman Hilâfet’in yeniden ikamesi için çalışmalı ve çabalamalıdır.
Haydi! Rasulullah’ın müjdesine teslim ol ve uğrunda çalış! Çalış ki bu arzuyla bastığın her yer yeşersin. Senin elinle dikilen fidanlar Allah’ın vaat ettiği o koca çınar olma yolunda boylansın. Allah’ın izniyle o çınar bir gün olgunluğuna erişecek ve böylece tarih, Hilâfet sancağı altında İslâm nurunun yeniden dünyaya nizam vermesi için tekerrür edecektir.
İşte o zaman yeryüzü Allah’ın inayetiyle adalete ve güvene doyacak, Rabbimizin yardımıyla müminler kutlu bir sevince gark olacaktır.
Ey insanlık için çıkartılmış hayırlı ümmet!
Rasulullah’ın müjdesine teslim olmak şiarıyla hareket eden kardeşlerim!
Müjde bizim, zafer bizim, yarınlar da elbet bizim olacaktır. Öyleyse ayağa kalk ve Rabbinin müjdesine nail olmak için çalış…
[وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ] “O gün müminler Allah’ın yardımı sebebiyle sevinecekler. O, dilediğini muzaffer kılar. O, çok güçlüdür; engin merhamet sahibidir.”[1]
Hilâfet müjdesini engellemeye çalışan ve hakir gören kâfirler!
Tıpkı bugün Müslümanlara yaptığınız gibi ecdadınız da zamanında sahabeleri hakir görmüştü. Sahabeler, bir avuçken, gayelerinin İslâm’ı bütün yeryüzüne hâkim kılmak olduğunu dillendirdiklerinde müşrikler tarafından “Kisrâ ve Kayser’in ülkelerine vâris olacak meliklere bakın!” sözleriyle alaya alınmışlar ve küçümsenmişlerdi. Ne var ki Kisrâ ve Kayser’in fethedileceği müjdesi Rasulullah’ın müjdesiydi. Gün geldi müjde-i Rasul tahakkuk etti. Dedelerinizin alaya aldığı sahabeler, Kisra ve Kayser topraklarının surlarında “La ilahe illAllah” sancağını dalgalandırdılar. Bugün alaya aldığınız, hakir gördüğünüz bu ümmet de sizin şaşalı saraylarınızda, aşılmaz zannettiğiniz kasvetli kalelerinizde İslâm’ın sancağını dalgalandıracaktır, biiznillah. Korktuğunuz başınıza gelecek; Rasulullah’ın müjdesi gerçekleşecek ve müminler galip, sizler ise mağlup olacaksınız!
Kerih görücülere inat Hilâfet için çalışan kardeşim!
Her ne kadar bugüne kadar İslâm beldelerinin ruveybida yöneticileri sana ihanet etmiş ve dertlerinle dertlenmemiş olsa da sakın üzülme ve gevşeme; Allah’ın vaadi ve Rasulullah’ın müjdesine teslim ol! Teslim ol ve bu uğurda azimleri bile…
Hilâfet müjdesine öyle bir teslim ol ki; senin teslimiyetin, “el Ümme Turid Hilafe İslâmiyye!/Ümmet artık Hilâfet istiyor!” yakarışın, sömürgeci kâfirlerin uykularını kaçırsın!
Öyle bir teslim ol ki; bu teslimiyetin kâfirlerin saçlarını ağartsın!
Unutma, Abdullah ibnu Amr-u ibnul Âss’tan rivayet edilen hadis-i şerifte geçen Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelerinden bir tanesi olan İstanbul’un fethi gerçekleşmişti:
[إِذْ سُئِلَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ] “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle soruldu: ‘Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek?’ Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle cevap verdi: ‘Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniyye fethedilecektir.’”[2]
O hâlde Râşidî Hilâfet’in yeniden ikame edileceğine dair Rasulullah’ın müjdelediği şu hadis-i şerifi de unutma: [ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ] “Nübüvvet metodu üzere Hilâfet yeniden olacaktır.”[3]
Ey Hilâfet sevdasıyla gecesini gündüzüne katan kardeşim!
Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in diğer müjdeleri gerçekleştiği gibi Hilâfet’in yeniden ikame edileceği ve Roma’nın fethedileceğine dair müjdeleri de elbet bir gün gerçekleşecektir.
Zira Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem asla hevasından konuşmaz; ancak vahiy ile konuşur. Bu yüzden Allah Subhanehu’nun izniyle Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Hilâfet ve Roma’nın fethi müjdesi muhakkak gerçekleşecektir. Ne var ki bu, bizim böylesi müjdelere teslimiyetimizle ve teslimiyetimiz doğrultusunda çalışmamızla mümkün olacaktır.
Ebu Eyyub el Ensari’nin müjdeye teslimiyeti ve gerçekleştirmek için gösterdiği azim gibi sen de İslâm’ın hayata yeniden hâkim olacağı müjdesine teslim ol ve gayretlerini arttır!
Fatih Sultan Muhammed’in İstanbul’u fethi müjdesine inandığı gibi sen de Râşidî Hilâfet Devleti’nin yeniden kurulacağı müjdesine inan!
Sultan Fatih’in İstanbul’un fethi müjdesine teslim olduğu gibi sen de Râşidî Hilâfet müjdesine teslim ol! Sultan Fatih’in bu müjde uğrunda çalıştığı gibi sen de Râşidî Hilâfet’in ikamesi uğrunda çalış!
Çalış ki, müjde-i Rasul senin elinle tahakkuk etsin! Roma senin elinle fethedilsin! Râşidî Hilâfet senin gayretlerinle ikame edilsin:
[ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ نُبُوَّةٍ] “Nübüvvet metodu üzere Hilâfet yeniden olacaktır.”
[1] Rum Suresi 4-5
[2] Ahmed Müsned’inde ve Hakim Müstedrek’inde
[3] Muslim
___
#RamazanTeslimiyettir
#RamazanTeslimiyetZamanı