Hayrettin Karaman 15.11.2020 tarihinde “İktidardan neyi beklemeliyiz?” başlıklı makalesinde iktidarın yaptıklarını savunan bir yazı kaleme aldı. Karaman yazısında Türkiye’de Müslümanların yaşayageldikleri en büyük problemlerden olan başörtüsünün, üniversite sınavındaki katsayı mağduriyetinin ve bazı seçmeli din derslerine imkân tanınmasının büyük bir kazanım olduğuna ve bunları da mevcut iktidarın yaptığına işaret etmektedir. Bununla birlikte AK Parti iktidarının istenilen her şeyi gerçekleştiremediğini söylemekte ve beraberinde bir takım tavizlerin de verildiğine dikkat çekmektedir. Ancak bu tavizlerin zaruret ve hikmet çerçevesinde değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğuna vurgu yaparak bu iddiasını Hudeybiye anlaşmasına dayandırmıştır.
[مَا لَكُمْ۠ كَـيْفَ تَحْكُمُونَۚ]
“Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?”
Hudeybiye, Hayrettin Karaman gibi minareyi kılıfına uydurmaya çalışanların sıkça tevil ettikleri bir anlaşmadır. Lakin bu makalenin eleştirilecek ve şer’î naslar çerçevesinde değerlendirilecek tek konusunun Hudeybiye olmadığını da en baştan ifade etmek isterim. Her bir paragrafı delilsiz ve körü körüne hükümete sahip çıkmak gayesiyle yazılmış ilmî ve fıkhi derinlikten yoksun bu makale “Hoca” olarak itibar görünen birisine yakışmamıştır.
Hocaefendi yazısında AK Parti’nin çözüme kavuşturduğu(!) üç problemi zikretmiş ve ülkede işlenen sair münkerlere hiç değinmemiştir. Bu kadarına da pes doğrusu!
Sanki bu iktidar Allah’ın haramlarını helal, helallerini de haram saymamış gibi… Sanki kebairden sayılan tüm günahlar devlet denetiminde ve güvencesinde yapılmıyormuş gibi… Sanki aileleri paramparça eden ve sapıkları haklı gören meşum “İstanbul Sözleşmesi” mevcut iktidar tarafından imzalanıp desteklenmiyormuş gibi…
İktidarın bizatihi yaptığı, dolaylı veya dolaysız olarak vesile olduğu tüm bu günahların listesini yazsak bırakın makaleyi koskoca bir kitap olur! Fakat belli ki Hocaefendi’nin günaha “günah”, zalime “zalim”, zulme de “zulüm” demeye takati ve belki de iradesi kalmamış. Oysaki varisi olduğu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştu:
[إِذَا رَأَيْتُمْ أُمَّتِي تَهَابُ الظَّالِمَ أَنْ تَقُولَ لَهُ: إِنَّكَ ظَالِمٌ، فَقَدْ تُوُدِّعَ مِنْهُمْ]
“Şayet ümmetim zalime ‘sen zalimsin’ demekten çekinecek olursa ona veda edilmiştir (ümmetimde hayır kalmamıştır)!” [Taberani]
Şimdi gelelim hak ile batılı gizleyerek tavizler ile mertebe kazanmayı yol edinen zevatın sürekli olarak başvurduğu argüman olan Hudeybiye anlaşmasının hakikatine. Vakıayı, düşüncesinin kaynağı değil de konusu olarak gören herkes, tavizlerle yozlaşan bu güruhun iddia ettiği gibi Hudeybiye maddelerinin hiçbirisinde asla bir taviz olmadığını görecektir. Başından sonuna kadar vahyin kontrolünde gerçekleşmiş olan, taviz namına bünyesinde zerre miktarını dahi barındırmayan Hudeybiye anlaşması, İslâm’dan ödün vererek siyaset yapanların ileriye sunacakları delil olmaktan beridir. Öyle ki bunu bir taviz olarak yorumlamak, hayatları boyunca azameti tercih eden Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Ashabına en büyük iftiradır.
Hudeybiye Taviz Değil İzzettir!
Kendi fasit amellerini meşru gösterme çabasına giren bu müfteriler diyor ki: “Şüphesiz ki Rasulullah Efendimiz Hudeybiye’de dinin aslından ve detaylarından olan birçok meselede taviz vermiştir.” Yani “Müslümanların elde edeceği maslahatlar için yeri geldiğinde taviz verilebilir” diyerek büyük bir günah işliyorlar. Tıpkı Hayrettin Karaman ve onun gibilerin yaptığı gibi…
Hudeybiye’nin taviz olmadığını göstermek adına söyleyeceklerime geçmeden önce bir hakikati hatırlatmak isterim. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, en zor zamanlarda -Mekke’de bile- kendisine yapılan teklifleri kabul etmemiş, -bırakın Allah’ın dinini- İslâm’ın hükümlerinden bir tanesini dahi asla pazarlık konusu yapmamıştır! Öyleyse Medine’de devlet kurduktan sonra Hudeybiye Anlaşması üzerinden “taviz verildi” hükmüne varmak, tamamen art niyet ve zorlama bir yaklaşımdır. Herkesin malumudur ki Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem davası uğrunda türlü eziyetlere maruz kalmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen Efendimiz müşriklerin tavizkar olma önerilerine kesinlikle tevessül etmemiştir.
Çünkü Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem istese de böyle bir şey yapamazdı. Örneğin; Beni Şeybe ve Sakif kabileleri başta olmak üzere birçok kabilenin Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e çok az bir taviz vermeleri karşılığında iman edeceklerini teklif ettiklerinde, Allah Azze ve Celle Cebrail Aleyhi’s Selam’ı göndererek Nebisini şöyle uyarmıştı: [وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـًٔا قَل۪يلًاۗ اِذًا لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يرًا] “Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, ant olsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. Eğer bunu yapsaydın hayatın acısını da iki kat olarak tattıracaktık sana, ölümün acısını da iki kat, sonra da bize karşı hiçbir yardımcı bulamayacaktın kendine.” [İsra 74-75]
Şimdi soruyoruz öyleyse! Nasıl olur da Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e böyle bir iftirada bulunabilirsiniz!
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem sorumlu olduğu tebaasına yardım için, onların kanının korunması için ordusunu harekete geçirmiştir. Beni Kaynuka pazarında öldürülen Müslüman kadın için neler yaptığını bilmez misiniz?
Örneğin; Ali RadiyAllahu Anh’a “‘Bismillahirrahmanirrahim’ yaz!” dediği zaman Suheyl İbni Amr, “Biz Rahman’ın ne olduğunu bilmiyoruz velakin sizin de önceden yazdığınız gibi ‘bismike Allahumme’ yaz.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz “‘Bismike Allahumme’ yaz” dedi.
“İşte bu bir tavizdir!” diyorlar…
Bunun neresinde taviz var? Rabbimizin “Bismillahirrahmanirrahim”den başka bir şey yazılmaması noktasında bir emri var mıdır? Şayet Rabbimiz Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e böyle bir şeyi emretmiş olsaydı ve Efendimiz Allahu Teâlâ’nın emrine muhalif hareket emiş olsaydı, işte o zaman tavizden bahsedilebilirdi. Ama Allah Azze ve Celle böyle bir emirde bulunmadıysa; “bismike Allahumme” dese ya da “bismillah, bismil azizilcebbar” dese ne fark edecek? Önemli olan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Allahu Teâlâ’nın emrine muhalefet etmemesidir.
Bilinmelidir ki Hudeybiye Anlaşması Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından imzalanmış ve zerresinde dahi bir taviz ihtiva etmemektedir. Maddeleri okuduğunda taviz verildiğini zanneden Ömer RadiyAllahu Anh’a Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in verdiği şu cevap, bugün Hudeybiye’yi taviz olarak gören tüm sahtekârlara karşı bizim de cevabımız olsun:
Ömer: “Sen Allah’ın hak ile gönderdiği Rasulü değil misin?”
Rasulullah dedi ki: “Elbette ki ben Allah’ın Rasulü’yüm.”
Ömer: “Bizler hak onlar da batıl üzere değiller mi?”
Rasulullah dedi ki: “Bunda hiç şüphe yok.”
Ömer: “Bizim ölülerimiz cennette onların da ölüleri cehennemde değil mi?”
Rasulullah dedi ki: “Evet.”
Ömer: “Bu hâlde dinimizi küçük düşürmeye neden meydan veriyoruz?”
Rasulullah onun bu sözüne karşılık dedi ki: [أَنَا عَبْدُ اللَّهِ وَرَسُولُهُ لَنْ أُخَالِفَ أَمْرَهُ] “Ben Allah’ın kulu ve Rasulü’yüm; asla O’na asi gelmem*!”* [İbn Hişam]
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem açıkça belirtmektedir ki bu anlaşma Allahu Teâlâ’nın müsaadesi ve onayı ile yapılmıştır. Rabbimizin izin verdiği her şey helaldir ve hiçbir helal taviz olarak yorumlanamaz.
Hudeybiye Anlaşmasından gayri İslâmi düzenlerine delil üretmeye çalışanlar! İşte anlaşmanın izahı budur. Peki, sizler bugün verdiğiniz tavizleri nasıl izah edeceksiniz? İçkinin, fuhşun, kumarın ve sair haramların meşrulaştırılmasını neyle açıklayacaksınız? Her yanı ifsat ve isyan olan bu küfür düzeninin neresini ve ne ile savunuyorsunuz?
Bu vesile ile buradan birkaç menfaat karşılığında Allah’ın hükümlerine sahip çıkamayan ilim sahiplerine, özelde de Hayrettin Karaman Hoca’ya seslenmek isterim: Allah’tan en çok korkması gereken sizler olmalısınız. Bakınız, Rabbimiz ne buyuruyor:
[إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ العُلَمَاءُ]
“Kulları içinde ancak âlimler Allah’tan (hakkıyla) korkar.” [Fatır 28]
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem sizleri kendisine varis bırakmıştır. Allah’ın haramları meşrulaştırılırken sessizliğe bürünerek Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e mirasçı olunmaz. Allah’ın emirlerini haykırmak konusunda konjonktür hesabı yapanlar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in mirasçıları olamaz.
Kimler mirasçı olur, buyurun size ve sizin gibilere ibret olsun:
“Bir gün âlimin birisi yolda yürürken gömleğinin üzerinde bir karınca fark etmiş. Karıncaya bakmış ve demiş ki: [استغفر الله غربناها من اهلها] “Affet Allah’ım! Bu karıncayı ehlinden uzaklaştırdım.”
SuphanAllah! Nasıl bir takva anlayışıdır? Allah’tan hakkıyla korkan bu âlim, karıncayı dahi ehlinden kopardığı için üzüntü duyuyor ve Rabbinden istiğfarda bulunuyor. Oysaki bugün eşleri birbirinden, çocukları ebeveyninden koparan meşum İstanbul Sözleşmesi’ne sessiz kalan âlimlerimiz var! Kur’an ayetlerini sosyal medya hesabından paylaştığı için “Peygamber Ocağı” kabul edilen ordudan atılan subayları görmezden gelen âlimlerimiz var! Sosyal medya hesabından Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sancağını “#Hilafet” etiketi ile paylaştığı için hakkında soruşturma açılan güvenlik görevlisine sahip çıkmayan âlimlerimiz var! Kumar olan piyango çekilişinde “besmele” çekilince sistemi “İslâmi” addeden âlimlerimiz var! “Hudeybiye tavizdir” diyerek küfür rejimlerinin varlığına yol veren âlimlerimiz var! Tavizlerin adını “II. Hudeybiye” koyan âlimlerimiz var!
Özetle; yükü hak olmayan ve dünya malı ile vebalden başka yükü bulunmayan âlimlerimiz var!
___
#HudeybiyeTavizDeğilİzzettir