Ümmet coğrafyası son yüz yıldır neler gördü neler? Zulüm, kan, gözyaşı, ihanet, korkaklık, uşaklık.. say say bitmez. Nice badireler atlattı, nice zorluklar yaşadı fakat bunlar bir şekilde telafi edilebilirdi. Lakin ümmetin güvendiği dağlara öyle karlar yağdı ki, karın altında kalanlar bir daha gün yüzüne çıkamaz oldu. Liderleri, âlimleri, yöneticileri hepsi birden İslâm coğrafyasındaki kıymetli yerlerini terk edip Batı’nın merhametine sığındılar. Batılı gibi düşünüp Batılı gibi yaşar oldular. Hatta birbirleriyle Batılı ülkelerin sempatisini kazanmak için yarışıp durdular. İşte bu ihanetler zinciri ümmet coğrafyasında akan kan ve gözyaşından çok daha derin tesirler bıraktı. Çünkü bu noktadan sonra Müslümanlar dinlerine, peygamberlerine ve kutsallarına sövüp sayan hadsiz kâfirlere karşılık verebilecek bir yiğit bulamadı. Küffara keseceği ceza ile içlerini soğutacak adam gibi adamları göremez oldu.
Mesela bir düşünün ki; bundan 494 yıl önce dünya devletleri arasında hatırı sayılır bir yerde olan Fransa Devleti’nin Kralı, Osmanlı Hilâfet Devleti’ne mektup yazarak zor durumdan çıkarması için yardım talep etsin. Osmanlı Halifesi de ona düşmanı olsa bile yardım eli uzatsın. Sonra yine düşünün ki aynı Fransa Devleti’nin günümüz Cumhurbaşkanı İslâm’a ve Müslümanlara en galiz ifadeler ile saldırsın ama karşısında kendisine cevap verecek bir İslâm halifesi bulamasın.
Allah’ım bu nasıl zillet!
O vakit biz değil, tarih konuşsun; Paris’teki Fransa Ulusal Kütüphanesi’nin (BNF) en değerli eserleri arasında olan Kanuni’nin I. Fransuva’ya gönderdiği mektup bize bir şeyler anlatsın:
“Ben ki, sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç giydiren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve atalarımın fethettiği Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum’un, Dulkadiroğluları vilayetinin, Diyarbakır’ın, Kürdistan’ın, Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Halep’in, Mısır’ın, Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, bütün Arap memleketlerinin, Yemen’in ve daha nice ülkelerin ki, büyük atalarımın Allah kabirlerini nurlu etsin karşı konulmaz kuvvetleriyle fethettikleri ve benim muhteşemliğimle de ateş saçan mızrağımın ve zafer getiren kılıcımın gücüyle fethettiğim nice memleketlerin sultanı ve padişahı olan Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım!
Sen ki, Fransa vilayetinin kralı olan Françesko’sun…
Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istemişsiniz. Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup teferruatıyla öğrendim. Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır.”**
İşte böylece Fransa denilen ülke bundan beş asır önce İslâm Devleti’nin kendisine kol-kanat germesi sayesinde ayakta durabilmiş, hürriyetine kavuşabilmişti. Beş asır sonra yani şimdi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yaptığı açıklamayla hem İslâm’a hem de Müslümanlara karşı açık bir savaş ilan etti. “Radikal İslâm’la mücadele” adı altında şunları söyledi kafir Macron: “Fransa’daki İslâm’ı dış etkilerden kurtarmamız gerek, bugün İslâm dünyanın her yerinde kriz yaşayan bir dindir.” Hey gidi nankörler! Sizleri bataklıktan çıkaran İslâm halifesinin dinine ne kadar da nankörlük ediyorsunuz. Üstelik Afrika’da katlettiğiniz yüzbinlerce masumu görmezden gelerek.. üstelik taşıdığınız kapitalist akide yüzünden dünyayı kriz çemberine soktuğunuzu göz ardı ederek…
Peki, bu nankör ve hadsiz Macron’a haddini kim bildirecek? Kim, Kanuni gibi bir mektupla ona hak ettiği cevabı verecek? Mesela, nükleer silah sahibi olmasına rağmen Amerikalı yetkililerle masaya oturmaktan fırsat bulup da Keşmir’deki Müslümanları kurtaramayan Pakistan mı? Yoksa güçlü bir orduya sahip olan fakat Trump’ın memnuniyeti için tüm İslâm coğrafyasını ateşe verebilecek kadar ihanete bulaşmış Suudi Arabistan mı? Binlerce kere gürlemesine rağmen bir kere bile “İsrail’e” yağmayan Rusya–Çin müttefiki İran mı? Taşeron darbeci lider Sisi’nin yönettiği Mısır mı? Trump’ın öncülüğünde gasıp Yahudi varlığını tanıyıp masaya oturan BAE ve Bahreyn mi? Yoksa Avrupa Birliği’ne girmek için bütün değerlerini hiç eden fakat kapıdan kovulunca yine Amerika ile kronik müttefikliğine devam eden Türkiye mi?
Allah için söyleyin: şimdi Macron’a kim cevap verecek?
#DünyaHilafeteMuhtaç