Sen Kıvrıl Ben Gideyim Son Peygamber Kılavuz!
Ya Allah deyip uyanırken bir seher vakti;
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz! 1
mısraları döküldü dudaklarımdan!.. Elhamdülüillah dedim.
Evet, geri kalmış, sömürge haline gelmiş, başka milletlerin boyunduruğu altına girmiş milletler, haklı olarak hep uyumakla, uyuşuk olmakla, uyutulmakla, suçlanmışlardır. Çoğu kez uyumakla kastedilen uyutulmaktır aslında! Asıl hedeften sapma, yapılması gerekeni bırakıp ikinci, üçüncü derecede öneme sahip olan işlerle uğraşmaktır.
Altın nesil sahabe (r.a.) ‘a bir bakar mısınız! İmanlarının keskinliğine, azimlerinin kuvvetine dikkat eder misiniz Allah aşkına! Kerim olan kitabında Allah Azimüşşan Resul (s.a.v.)’e hitapla;
اِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ اَنَّكَ تَقُومُ اَدْنٰى مِنْ ثُلُثَيِ الَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَٓائِفَةٌ مِنَ الَّذ۪ينَ مَعَكَۜ وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ عَلِمَ اَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ فَاقْرَؤُ۫ا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْاٰنِۜ عَلِمَ اَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضٰىۙ وَاٰخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِۙ وَاٰخَرُونَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۘ
“Ey peygamber! Rabbin senin ve beraberindekilerin, gecenin üçte ikisini yahut yarısını, yahut üçte birini namaz için uyanık geçirdiğini bilir. Gecenin ve gündüzün ölçüsünü koyan Allah, sizin bu vakitlerde kalkmaya güç yetiremiyeceğinizi biliyor ve size rahmetiyle yaklaşıp tevbenizi kabul ediyor. Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah’ın lutfundan rızık aramak üzere yeryüzünde yol tepecek, diğerleri de Allah yolunda çarpışacaktır…” 2diye buyurarak bu kadar az uyumakla ayakta kalamazsınız demektedir.
Fesübhanellah! İşte örnek nesil bu! Onlar uyumuyorlar, hem de neredeyse hiç uyumuyorlar. Allah onlara (r.), ey kullarım uyanın çalışın, demiyor, aksine onları rahatlatacak rahmet ifadeleriyle hitap ediyor. Onlar kendilerini hak ve hakikate, insanlığın kurtuluşuna öyle adamışlardır ki uyku nedir bilmiyorlar adeta! Allah’ın rızasına nail olmak adına kendilerini heder etmektedirler! O kadar ki Allah’ın rahmeti dile geliyor ve yukardaki ifadeler gönüllerine şifa oluyor. Böylece Allah’tan bir rahmet olarak; hastalık, geçim temini için veya başka maksatlarla yapılan yolculuk, İslam’a davet ve cihada çıkmak gibi işlerden dolayı Allah Teâlâ kullarına kolaylık lütfetmiş, müminlerin gece kalkıp kolaylarına geldiği miktarda namaz kılmaları farz değil, mendup olmuştur.
Allah (c.c.) ve Resul (s.a.v.)’den bu mesajı alan sahabe aynı ruhla Ebuzer olmuş, Abdullah b. Mes'ûd olmuş, Musap olmuş, davetle, hicretle Medine’de İslam Devletini kurmuş ve cihatla İslam’ı bütün Arap yarımadasına yaymışlardır.
İslam’ın siyasi egemenliğine gereken önemi veren raşid halifeler meydanı boş bırakmamış, Resul (s.a.v.)’in vefatı üzerine bir halife belirlemeyi mübarek na’şının teçhiz ve defninden öne almışlardır. Art arda seçilen halifelerle yönetim işi sıkı tutulmuştur. Mürtetlerle savaşılmış, Kur’an bir Mushaf haline getirilerek İslam her türlü tehlikeye karşı korunmuştur.
Halifenin seçilmesinde İslami üsluplardan uzaklaşmış olsa da tevhit amentüsü cihana rahmet saçmış, bireyden aileye, topluma, öyle muhteşem bir hadarat/medeniyet inşa etmiştir ki asırlarca insanlığa huzur ve refah bahşetmiştir. Resul (s.a.v.) ‘in mayaladığı devlet 1300 küsur yıl ayakta kalmıştır.
Hilafetin ilgasıyla son yüzyıldır insanlık yeniden çağdaş cahiliye karanlığına gömülmüştür. Laiklik, demokrasi, cumhuriyet, özgürlük, ulusalcılık vb. çağdaş küfür gibi kavramlar, insanlığın akletme yetisini devre dışı bırakırken, egemen siyasi küfür güçleri teknolojinin gücünü arkasına alarak İslam güneşinin yeniden doğuşunu engellemeye koyularak varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Zira İslam güneşinin doğuşuyla taştan yontulan putların eriyeceğini ve onları diken ellerin kuruyacağını iyi bellemişlerdir.
Nitekim her geceden sonra güneşin doğması kadar doğal olarak İslam güneşi ufukta belirmiştir. İslam’ı bir bütün olarak yüklenen ümmetin evlatları farz ve nafile ibadetlerle topladıkları enerji ile ümmet içerisinde fikri, siyasi ve kültürel bir hamleyi çoktan başlatmışlardır. Neyi kaybettiklerini mıh gibi hafızalarında tutan Hizb-ut Tahrir gençleri, yüzyıldır sürdürülen 2. Cahiliye projesine karşı 2. Raşidi Hilafet hamlesini başlatmışlardır. Yaktıkları kandillere katran dökse de geceler, onlar yeni meşaleler yakmaya koşmaktadırlar. Bugün başta Türkiye olmak üzere Osmanlı Hilafet Devleti bakiyesi onlarca İslam ülkesinde sahabe vari bir şekilde geceleri İslam’ı etüt ederken gündüzleri ümmetin bağrına dalmaktadırlar. 2. Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması için taze kan devşirmektedirler. Dünyanın sair ülkelerine dağılmış ümmet evlatlarını da tekrar ümmete kazandırmak için evrensel boyutta bir düşünsel, siyasal ve kültürel çalışma yürütmektedirler.
Ümmetin öz yurdunda muhacir, aç ve sefil olduğu bu zamanda 1953’ten beri yakılan bu meşaleler bugün yüzbinleri bulmuştur. İslam’ın azametine yakışır bir onurla evrensel boyutta yürütülen bu büyük hamle bugün Akabe gençleriyle sözleşmeler yapmakla meşguldür. Medine’ye giden patika yolun krokisini masaya sermiştir. 2. Raşidi Hilafet için Medine olacak yerin Şam mı, İslamabad’mı, Kabil mi, Kahire mi, Taşkent mi Bağdat mı yoksa İstanbul mu olacağı meselesine odaklanmıştır. Asrın Musa’bları teheccüd namazlarında Allah’tan raşidi hilafet için nusret olacak Sa’d bin Muazlar ve Esad bin Zürareler niyaz etmektedirler.
Haydi ey Muhammed ümmeti! Hizb-ut Tahrir’e koşun, koşuşun, koşturun. Durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır. Sabikunlardan olmak için yarın geç olabilir!
Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın!
ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ..."…”
“…sonra nübüvvet metodu üzere hilâfet olacaktır” 3
________________________