Günde beş vakit namazda kıyama duruyoruz. Bu, âlemlerin Rabbinin huzurunda bir esas duruştur. Ve bu vaziyette kırk defa Rabbimizden “istikamet üzere olmayı” istiyoruz. Namazın peş peşe rekatlarında aynı sure veya ayetleri okumak mekruh görülmüşken Fatiha’yı her rekatta okumak vacip kılınmıştır.
Fatiha, Kur’an’ın anahtarıdır, mukaddimesidir, özü, özetidir. Esas duruş vaziyetinde şu kulluk sözleşmesini kırk defa yineleriz:
[اِيَّاكَ نَعْبُدُ] “Yalnız Sana kulluk ederiz.” Ve ardından [اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ] yakarışıyla Rabbimizden “Bizleri mustakim olan/dosdoğru yola ilet”mesini isteriz. Lakin bu dua, öncesinde kulluğu (düşünce ve davranış biçimini, hayat tarzını) tümüyle Allah’a has kılacağımıza dair deklarasyonun ardından gelir. Bu da bize, istikametin, kulluğu Allah’a has kılma neticesinde gerçekleşen bir meziyet olduğunu gösterir.
Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir gün yere düz bir çizgi çizdi ve “İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun.” Sonra da bu düz çizginin sağına ve soluna çizgiler çizerek: “Bunlar da diğer yollardır, her birinin başında bir şeytan vardır ve kendi yollarına çağırırlar.” buyurdu. Ve “Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır.” [En’am, Suresi 153] ayetini okudu. [Müsned, 1/435]
Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “her birinin başında şeytan vardır” dediği yollar, Müslümanı istikametten saptıran yollardır. Müslümanı, kulluğun gereklerinden heva ve hevesinin, arzu ve isteklerinin, zaman ve koşulların gerektirdiği biçimde düşünce ve davranışlara saptıran yollar, çağımızın “izm”leri; insanları Allah Teâla’nın **“müstakim yol”**undan saptıran ve beşeriyeti tüm yönlerden bunalım ve krizlere sürüklemiştir.
Bütün krizlerin sebebi ve en büyüğü belki de istikamet krizidir. Bu sebeple Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in çizdiği dosdoğru yol üzerinde istikametimizi bulduğumuzda sorunlarımız da çözülecektir. Dolayısıyla bu çağda Müslümanlar olarak bizlerin en büyük davası, insanları şeytanın yollarından alıkoyup istikamet üzere yaşayabileceğimiz bir hayat çağrısıdır. İşte kulluğumuzun sınanacağı zemin tam da burasıdır. Allah Rasulü _SallAllahu Aleyhi ve Sellem_in saçlarını ağartan da budur.
Kendisine, “Hud Suresi’nin hangi bölümü saçlarınızı ağarttı? diye soran Ebu Ali eş-Şebevi’ye “Hayır benim saçlarımı ağartan şey, Rabbimin, [فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ] ‘emrolunduğun gibi dosdoğru/istikamet üzere ol’ sözüdür.” [Tirmizi, Tefsir 56] cevabını vermiştir. Masum bir Nebi’nin bile saçlarını ağartan istikamet, bu çağda pragmatizme, reel-politizme en kolay kurban verilen şey oldu.
Süfyân b. Abdullah RadiyAllahu Anh “Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sorma ihtiyacı hissetmeyeyim.” şeklindeki talebine, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, [قُلْ آمَنْت باللَّهِ: ثُمَّ اسْتَقِمْ] “Allah’a inandım de, sonra da istikamet üzere ol!” buyurdu. [Müslim, İmân 62]
Burada “iman”la “istikamet” birbiriyle perçinlenmektedir. Çünkü iman akla, şer’i ahkam amele istikamet verir. Rabbimizin perçinlediği bu iki hususu imanın akla, şer’i ahkamın hayata -hassaten toplumsal ve siyasal hayata- istikamet vermesine mani oldular. İns şeytanları Machiavelli'nin “amaçlara ulaşmak için araçları meşru gören” anlayışı ve daha niceleri, hep müstakim yol üzerine oturarak insanları saptırmak için karşımıza çıkardığı albenili düşüncelerdir. İman etmiş olmasına rağmen içinde bulunduğu koşulların, baskısı altında olduğu konjonktürün istikamet verdiği insanlar, hep bu albeniye kapıldılar. Halbuki iman istikameti, istikamette amasız, fakatsız şer’i hükümlere sarılmayı gerektiriyordu.
Bu çağda yaşadığımız korku, endişe, pişmanlık ve hüzünler, imanımızın artık hayatımıza istikamet vermiyor olmasından kaynaklanıyor. [اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ] “Doğrusu, ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra da istikamet üzere olanlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” [Ahkâf Suresi 13] “Rabbimiz Allah’tır” diyen “Rab” olarak yani “terbiye edici ve düzen koyucu” olarak Allah Teâlâ’yı benimseyen sonra da her ne olursa olsun bu istikamette kalanlar, dünyada pişmanlık ve üzüntü verecek bir sonuçla karşılaşmayacaklar. Ukbada ise cehennem azabından yana korku ve endişe taşımayacaklardır. Dolayısıyla dünyada pişmanlık yaşamamak, ukbada cehennem korkusundan emin olmak için istikamet gerek!
İşte Ramazan ayı bunun için bir fırsat ayıdır. Ramazan ayı Kur’an’la ilişkimizi doğru bir eksene oturtmamız için fırsat ayıdır. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
[إِنَّ اللَّهَ يَرْفَعُ بِهَذَا الْكِتَابِ أَقْوَامًا، وَيَضَعُ بِهِ آخَرِينَ] “Kuşkusuz Allah işte bu kitapla, kimi toplumları yüceltirken kimi toplumları da alçaltır.”
Hakikaten tarih bunu kanıtlamıştır. Kur’an’ın ekseninde dönen toplumların ekseninde dünya dönmüştür. Şu mübarek günlerde Kur’an’ın ekseninde dönmeyi ve istikamet üzere yaşamayı biz Müslümanlara ikram etmesini yüce Rabbimden niyaz ediyor, “hayırlı Ramazanlar” diliyorum.