Kemalizm Bu Topraklara Ait Değildir!
10 Kasım 2025

Kemalizm Bu Topraklara Ait Değildir!

Osmanlı Devleti’nin sömürgeci Batılı devletler tarafından parçalanmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî ideolojisi olan Kemalizm, bir Batılılaşma, modernleşme ve Müslüman halkı İslâm’dan uzaklaştırma projesi olarak hayata geçirilmiştir.

Kemalizm; kökü dışarıda olan, bu topraklara ve Müslüman halka yabancı, sömürgeci Batı’ya ait bir düşünce ve yaşam tarzının iz düşümüdür.

Kemalizm’in ideolojik çerçevesi, “Altı Ok” olarak adlandırılan altı temel ilke etrafında şekillenir: Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık. Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin Batılılaşma yolunda gerçekleştirmek istediği toplumsal, kültürel ve siyasal dönüşümün esasları olarak kabul edilmiştir.

1. Cumhuriyetçilik:

Cumhuriyetçilik, egemenliğin halka ait olduğunu kabul eden ve halk çoğunluğunu esas alan Batı kaynaklı bir yönetim biçimidir.*

Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda halk yoktur. Cumhuriyet, sömürgeci Batı’yı çağdaş uygarlık olarak kabul eden, Batı hayranı küçük bir azınlık tarafından bir oldu bittiyle Müslüman çoğunluğa dayatılmış bir azınlık rejimidir.

Halkın çoğunluğu tarafından kabul edilmeyen bir azınlık rejiminin “cumhuriyet” olarak adlandırılması, Kemalizm’in en büyük çelişkilerinden biridir.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek parti iktidarı dönemi, Kemalizm’in bir azınlık ideolojisi olduğunun en belirgin kanıtıdır.

2. Milliyetçilik: Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçiliği çerçevesinde kurulmuş bir ulus-devlettir.

Sömürgeci Batı, “milliyetçilik” fikrini Osmanlı’nın son dönemlerinde Müslümanların arasına sokmuş; bu fikirle devletlerini yıkmış, ümmet birliğini bozmuş ve İslâm ümmetini çok sayıda milliyetçi devlete bölmüştür.

Sonrasında da, İslâm ümmetinin yeniden büyük bir güce ve sömürgeciler için tehdide dönüşmemesi için, bu devletleri ve halklarını milliyetçilik fikriyle birbirine düşmanlaştırmıştır.

Milliyetçilik; bölücü, kutuplaştırıcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcıdır.

Toplumu içten içe kemiren bir hastalık; çatışmaya, kaosa, iç savaşa hatta teröre yol açabilecek bir yıkım projesidir.

Bütün insanî ve İslâmî değerleri tüketen büyük bir yozlaşmadır.

Kalkınmamızın ve yeniden büyük bir devlet olmamızın önünde yok edilmesi gereken bir iç düşmandır.

Sömürgeci Batı’nın Müslümanlara pazarladığı bu “milliyetçilik” fikrini temel esaslarından biri hâline getiren Kemalizm, Batı’nın çıkarlarına hizmet eden bir geri kalmışlık projesidir.

3. Halkçılık:

Halkçılık, toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasını, toplumun her kesiminin devletin eşit yurttaşları olarak kabul edilmesini, herkesin kanun önünde eşit olmasını, hiçbir kimsenin başkalarına karşı din ve etnik köken olarak üstün olamayacağını savunan bir yaklaşımdır.

Ne var ki Kemalist uygulama bunun tam tersidir.

Cumhuriyeti kuran küçük bir azınlığa büyük ayrıcalıklar tanınmış, Müslüman çoğunluk ile etnik olarak Türk olmayan halk kesimleri en temel haklarından mahrum bırakılmıştır.

Bu halk kitleleri, Kemalist azınlık elitleri tarafından ötekileştirilmiş, düşmanlaştırılmış, zulüm ve baskı altında bırakılarak Kemalizm’i kabule zorlanmıştır.

4. Devletçilik:

Devletçilik, yeni kurulan Cumhuriyet’in ekonomik bağımsızlığını sağlamak için devletin ekonomi üzerindeki denetimini savunan bir yaklaşımdır.

Ancak uygulamada bu, ekonominin çökmesine, ülke kaynaklarının bir avuç azınlığın eline geçmesine yol açmıştır.

Aç gözlü iktidar elitleri ve yandaşları zenginleşirken, halk yoksulluk ve sefalet içinde tükenmiştir.

Bu anlayış, adaletsiz bir gelir paylaşımı doğurmuş ve ülke ekonomisini kısırlaştırmıştır.

5. Laiklik:

Laiklik ilkesi, Batılılaşmayı hedefleyen Kemalizm’in en merkezi ilkesidir.

Dinin yalnızca ferdî hayata hapsedilmesi ve kamusal alandan dışlanması anlamına gelen bu anlayış, Avrupa’dan ithal edilmiştir.

İslâm’ın, dolayısı ile Müslüman büyük halk çoğunluğunun kabul etmediği laiklik ilkesi, Müslüman halk ile laik Kemalist Cumhuriyet arasında derin bir ayrışmaya neden olmuştur.

Laiklik, hem Batılı hem de Müslüman olmaya çalışmanın sonucu olarak Müslüman halkta bir iç çatışmayı, kimlik kaybını ve bir kimlik bunalımını beraberinde getiren ileri düzeyde bir yozlaşmaya yol açmıştır.

6. İnkilapçılık:

İnkılapçılık, yenilikçi ve reformist bir yaklaşımı ifade eder.

Kemalizm, Müslüman halkı İslâm’dan uzaklaştırmak ve Batılı bir toplum hâline getirmek amacıyla, tümüyle Batı’dan kopyalanan anayasa ve kanunlarla siyasal ve toplumsal hayatı şekillendirmiştir.

Sonuçta Kemalizm, en büyük düşmanımız olan aşağılık sömürgeci Batı medeniyetine hayran olmayı, onların izinden gitmeyi, kendi halkını baskıyla, zulümle düşmanına benzetmeyi amaç edinmiş bir rejimdir.

Kemalizm; İslâm’ın ve Müslümanların düşmanı olan Batı’nın ideolojisini, kültürünü ve yaşam tarzını “devrim” adı altında bu topraklara taşımıştır.

Kökü İngiltere’de, Fransa’dadır.

Bu yönüyle Kemalizm, Müslüman halka ve bu topraklara yabancı ithal bir rejimdir.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen bir asır boyunca Türkiye’de gerçek iktidarın sahibi daima Kemalizm olmuştur.

Kemalizm’i eleştirdiğini söyleyen, onun despotluğundan ülkeyi kurtarma iddiasıyla siyaset yapan dindar ve muhafazakâr partiler dahi, Kemalist sistemin çizdiği sınırların dışına çıkamamış; Kemalizm’in ilkelerine boyun eğmişlerdir. 23 yıldır “dindar ve muhafazakâr” kimliğiyle iktidarda olan AK Parti’nin dahi Kemalizm’e teslim oluşu, kendi tabanını ve Müslüman halkı Kemalizm’e kurban edişi, bize şu gerçeği göstermektedir:

Kemalizm, Müslümanların bağrına saplanmış bir hançerdir.

Müslümanlar, kendilerini acıya boğan bu hançerden kurtulmadıkları sürece; Batı ideolojisinin eseri ve esiri olan Kemalizm’in boyunduruğu altında yaşamaya devam edeceklerdir.

Bu hançerden kurtulmanın tek yolu; laik Kemalist cumhuriyetin belirlediği siyasal çerçeveyi kökten reddetmek, Kemalizm’in iktidarına hizmet eden bütün siyasi yaklaşımları reddetmek suretiyle onun iktidarına son vermek ve İslâm’ı iktidara taşımak amacıyla yalnızca İslâm’ı esas alan siyaset anlayışı ile hareket etmektir.

Müslümanlar ancak İslâm’ın yeniden iktidara taşınmasıyla birlikte, haklarına, izzet ve şereflerine yeniden kavuşacak; özlemini duydukları İslâmî hayatı yeniden yaşayabileceklerdir.