Kapkaranlık
bir gece, tıpkı yaşadığımız çağ gibi…
Kâbe’nin
hatim kısmında yanı üzere uzanan bir nebi…
Rabbinin
emri ile kutlu yürüyüşe çıkacak…
Sana gelecek
ey Kudüs!
Ey etrafı
mübarek kılınan, “arzın kapısı"!
Müjdelerin
indiği kutlu mekân!
Sen bizim ilk
kıblemizsin…
Mescid-i Haram’ın,
Mescid-i Nebevî’nin ardından “Aksâ” diye anılan,
Adı “uzak”,
kendi kalbimize nakşedilen mescidin rahmisin…
Hattaboğlu Ömer’in kapılarını kıyamete değin araladığı “gökyüzü şehrisin”...
Esaretinde
Salahaddin’e gülmeyi unutturan “mana”…
Yüzyıllar
boyunca ‘eman’ın, esenliğin ‘dâr’ısın ey Kudüs!
Nice
tekliflere, nice tehditlere aldırmayan kudretli Sultan’ın, Abdulhamid Han’ın
“kırmızıçizgisi”...
Kalkansız,
korumasız kalan ümmetinin mümbit toprağı…
Ey Kudüs!
Tam 70 yıl geçti üzerinden...
Kalbimize
saplandı zehirli Yahudi hançeri İngiliz’in elinden...
Ne feryatlar
yükseldi, çağlara şahitlik eden duvarlarının dibinden...
Bir avuç
korkağın önüne yem edildi türlü oyunlarla aslanlarımız,
Sürdüler
bizi Sabra’ya Şatilla’ya, “Nakbe”yi hiç unutmadık ey Kudüs!
Aksâ’nın
merdivenlerinde Osmanlı yiğitlerini bekledi kaç nesil,
Analar kaç
şehidi uğurladı, yıkılmış viran olmuş caddelerinde…
Tüm şiirler
sana yazılıyor bu asırda…
Kudüs diye
başlayan cümleler hep devrik, hep ıslak karanfil kokan kâğıtlarımız…
Tıpkı elinde
sapan taşları olan çocukların kanlı gömlekleri gibi…
Ey Kudüs…
Ey yetim bırakılmış ümmet-i Muhammed…
Çok ihanet
gördü bu topraklar,
Liderlik
etmek için yola çıkanların ellerinde, döndüklerinde zillet anlaşmaları vardı…
Lanetlenmiş
kavmin pusulasıyla yol arayanlar, soluğu Washington’da aldılar…
Tahkir
edilmenin zirvesini yaşayanlar zirve üstüne zirve yaptılar…
Başkentler ilan ettiler; doğular, batılar diye seni ikiye böldüler...
Ey Müslüman…
Doğusuyla
batısıyla, bir uçtan diğer uca kadim İslâm toprağı Kudüs…
“Kudüs”
diyorum ey Müslüman!
Peşkeş
çekiliyor Yahudi’ye, azdıkça azan...
Toplanıyorlar
üçü, beşi, kırkı, kırk sekizi...
Koca koca
orduların hâkimleri…
Olamadılar
Selahaddin’in atının nalının sesi…
Dağ fare doğurdu
ey Müslüman?
Şimdi bize…
Ellerindeki
taşlarla işgalci Yahudi’ye kafa tutan yiğitlerin cesaretinde yöneticiler gerek…
Şimdi bize
yüreği kor gibi,
Kudüs
yangınıyla yanan komutanlar gerek…
Şimdi bize…
dizileri ile
avutulan, gerçeğinin önüne geçmek için hakikati unutturulan,
Abdulhamid Han
gibi siyasi dehalar gerek…
Şimdi bize,
Ömer gibi Kudüs’ü
yeniden İslâm’ın darına sokacak Halifeler gerek…
“İki
devletli çözüm” mü?
Çözüm değil,
sadece kördüğüm…
Peki ya çare
nedir, nedir çözüm?
Tek çare,
akın akın ordular ile pısırık işgalcinin üstüne yürümektir…
Filistin ve tüm beldeler için tek çözüm, yeniden “Râşidî Hilâfet”tir.