Yeryüzünün en mazlum halkı Uygurlu kardeşlerimiz yüzyıldır soykırıma tabi tutuluyor ama bir türlü gündem olmuyor, olamıyor. Kapitalist devletlerin sustuğu, malum medyanın görmediği, görmek istemediği, Müslümanların dahi habersiz olduğu Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin yaşadığı zulüm bir nebze haber konusu oldu, gündeme girdi. Tabii "gündem" derken abartıyorum biraz. Müslümanlar sahipsiz, Müslümanlar korunaksız, Müslümanlar kalkansız olduğu için “Çin işkencesi” gerçek manada gündem olmuyor. Doğu Türkistan sosyal medyanın da etkisi ile gündeme geldi ancak gündem olmadı, gündemi belirleyemedi! Gerçekten gündem olsaydı Çin bu kadar zalim, Türkistanlı kardeşlerimiz de bu kadar mazlum olurlar mıydı?
Halbuki gündem olmalıydı Müslümanların yaşadıkları!
Onların yaşadıklarını kelimelerle ifade etmek güç olsa da anlatmaya çalışalım. Onlar, elleri kolları bağlanarak asılan, ağızlarına beton dökülerek boğulan, meydan dayağı ile öldürülen kardeşlerimiz. Onlar, hamile kalmaları yasaklanan, kaldıklarında anneleri ile bebekleri öldürülen, ağır cezalara çarptırılan, kısırlaştırılan soykırıma maruz kalan mazlumlar. Onlar, çarmıha gerilen, kazığa oturtulan, elektrikle işkence edilen, zindanlarda nesilleri yok edilen garipler. Onlar, ülkelerinde hapis, akrabaları sürgün, evlerinde bile yabancı, geçimleri sıkıntılı, imkanları kısıtlı mağdurlar... Onlar, alçak Çin’in kardeşlik projesine karşı eşleri cezaevlerinde olan namuslarını korumak için binalardan atlayan Sümeyyeler... Onlar, İslâm’a Hicrî 2. Asır'da iman etmiş, İslâm ile yaşamış, İslâm’dan asla vazgeçmemiş, 35 milyon şehit vermiş, milyonlarcası bedel ödemiş şahit ümmetin bir parçası…
Bütün bunlara rağmen Doğu Türkistan gerçek gündem olmadı, olamadı! Sakarya’da ön, arka ayakları ve kuyruğu kaza ile kesilen yavru köpek kadar, dünya kupasının başlaması kadar, seçim meydanlarında liderlerin vaatleri kadar gündem olmadı, olamadı! Unuttular, duymadılar, görmediler, göstermediler, anlatmadılar asıl gündem olması gereken Doğu Türkistan’ı, Suriye’yi, Arakan’ı, Aksa’yı... Kimdi onlar? Seçim meydanlarında rakiplerini alt etmeye çalışanlar ülkeyi yönetmeye talip olan, halka mavi boncuk dağıtan liderler! Dünyaya kafa tuttuklarını söyleyen hükümetler! İnsan haklarından bahsedenler! Özgürlükleri savunanlar! "Ehven-i şer" diyerek mecburi(!) seçim tercihlerini açıklayan sözde alimler! Gündem olmadı doğusu ile batısı ile koskoca İslâm beldelerinde yaşadıklarımız..!
Biz Irak hapishanelerinde Nur bacıların "bizi kurtarın ya da bizleri öldürün" feryadına şahit olduk!
Biz Suriye’de canları, namusları için yardım çığlıkları atanlara şahit olduk!
Biz Rohingyalı Müslümanların “Bizi tüm acılardan kurtaracak ölümü bekliyoruz, timsah ile yılan arasında sıkıştık kaldık, kimsenin umurunda mıyız?” sorularına şahit olduk!
Biz işte bugün, Uygurlu gözü yaşlı bacılarımızın; “Analarımızı, ablalarımızı, hocalarımızı hapishaneye attıktan sonra zorla başörtülerimizi çıkarıp bize zulmederek (körpecik kızlara edilen bu zulümler acabalar ile dolu!) dinimizi ve milletimizi inkâr etmemizi istiyorlar” feryadına ve “Her Müslüman yaptıklarından hesaba çekilecek. Varsa günahı karşılığına denk gelen cezaya zebaniler nezaretinde duçar kalacaklar. Elbette günahlarımız var hocam. Ama biz zaten zebaniler ile yaşıyoruz!” sözlerine şahit oluyoruz...
Bir vücudun azaları, binanın tuğlaları gibi olması gereken bizlerin gündeminde mazlum Müslümanlar ve Çin’in işgal ettiği Doğu Türkistan’daki 50 milyona yakın Müslüman kardeşimiz var mı? Onlar için ne yapıyoruz? Yoksa çok mu meşgulüz? Yaz rehaveti mi bastı üzerimize? Seçim sonuçlarını mı bekliyoruz? Umudumuzu mu kaybettik? Boykot yada dua ile mi yetiniyoruz? Yöneticilere mi attık bu işi?
Bakın en güçlü ülke, yed-i düvel ile savaşan ülke, mazlumların hamisi Türkiye! Doğu Türkistan’ın değil, Çin’in yanında! Ticari ilişkilerimiz AK Parti ile 30 kat artmış durumda! Hedef 100 milyar dolar! Birkaç gün önce Binali Yıldırım, Çin’in toprak bütünlüğünü kabul ettiklerini, terör faaliyetlerini kabul etmediklerini söyledi! Yani maalesef Çin bizi kandırıyor! Yine ölçümüz milli menfaatler, reel politik gerçekler, anlaşmalar vesaire... 2012 Türkiye’de "Çin yılı", 2013 ise Çin’de "Türkiye yılı" olarak kutlandı. Çin İstanbul Başkonsolos Yardımcısı Chen Su, "2018 Çin-Türkiye Turizm Yılı kapsamında, her iki ülkede birçok etkinlik düzenlenecek. İki ülke halkı arasındaki ilişkileri daha da güçlendirmeliyiz. Siyasi ilişkiler güzel bir trend yakalandı. Lakin halklar arasındaki ilişkiler hâlâ istenilen düzeyde değil” dedi..
Çin yeryüzünün en vahşi ve zalim terör devletlerinden bir tanesidir. Biz Çin’in toprak bütünlüğünü asla kabul etmiyoruz. Çünkü Çin, Çin’in beşte biri büyüklüğünde olan Doğu Türkistan topraklarımızı işgal etti. Çünkü Çin, Türkiye’nin 2 katından fazla yani 1,8 milyon km2 olan Doğu Türkistan’da 35 milyon Müslüman’ı katliam, soykırım, asimilasyonla yok etti ve etmeye devam ediyor. Çünkü Çin, ipeğin has yurdu, 21. Yüzyılın Kuveyt’i (tahmini 10 milyar ton petrol şuan 330 milyon çıkarılıyor), 17 trilyon m3 doğalgaz, 100'den fazla yeraltı ve yerüstü kaynağı ile askerî ve ağır sanayinin merkezinde olmalarına rağmen Müslüman kardeşlerimizi aç ve açıkta yaşamaya mahkum etti...
Doğu Türkistan, Filistin, Suriye, Irak, Mısır, Yemen, Keşmir gibi İslâm toprağıdır ve oradaki Müslümanlar kardeşimizdir. Müslümanlar yaşanan zulme karşı olmak ve zulmü durdurmak zorundadır! Bugün bu zulme engel olamıyorsak bile bu zulmü gündeme taşımalı, Müslümanlara duyurmalıyız... Doğu Türkistan’daki sorunun tıpkı Filistin’deki, Bağdat’taki, Şam’daki gibi işgal sorunu olduğunu, bu sorunun çözümünün işgalin ortadan kaldırılması ve işgalcinin def edilmesi olduğunu anlatmaak zorundayız. Bu ise ancak bir güç ile İslâm devleti Hilafet ile mümkündür. Bu yüzden Müslümanların Doğu Türkistan’ı gündem yapması, oradaki Müslümanların kurtuluşu olan Hilâfet için çalışması ve gayret etmesi farzdır...
Doğu Türkistan’da 80-90 yaşındaki alimler, 8-10 yaşında çocuklar, 15-20 yaşında gençler, anneler, babalar İslâm’a bağlı oldukları, Kur'an’ı yaşadıkları, Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem'i örnek aldıkları için işkence, zulüm görüyorlar, cezaevlerinde şehit ediliyorlar. Ancak ne âlimler ne de halk sonu ölüm, cezaevi, işkence olmasına rağmen Kur'an’dan, Sünnet'ten, namazdan, şer’i hükümden vazgeçmiyorlar. Yer altında günlerce kalarak İslâmi mücadelelerine devam ediyorlar. Uygurlu genç bir kızın söyledikleri ibretliktir: “Yer altında, camı yok, penceresi yok, iki büklüm eğilerek girmek zorunda olduğumuz, küçücük kapıları olan hücrelerde gizli gizli eğitim aldık. Bu anlattıklarım belki hikâye, belki de tarihin tozlu sayfalarından olaylar gibi gelebilir ama ben henüz 18 yaşında genç bir kızım. Modern çağ olarak nitelendirilen bu zamanda yaşadığım bir eğitim şeklinden ve gizlilikten bahsediyorum.”
Abdulehad Barat hoca yeraltında İslâm’ı anlattığı için yıllarca cezaevinde kaldı ve işkence ile şehit edildi... Peki ya bizler ne yapıyoruz? Onların canlarını verdiği bu dava için tüm imkanlarımız ile mücadele etmiyorsak vebali büyük bir hesabın olduğunu unutmayalım!
“…Böylece biz, gerçek müminleri ortaya çıkarmak ve içinizden şahitler edinmek için, bu günleri bazen lehe, bazen de aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.” (Âlii İmran 140-141)