Dünya ABD seçimlerinin sonuçlarına kilitlene dursun, gün geçmiyor ki İslam ümmetinin evlatları, kıblesi(!) ABD ve Batı olan nüfuz bazı alimler ve otorite/güç sahibi yöneticiler tarafından yeni bir hayal kırıklığına maruz bırakılmış olmasınlar. Yok bu kadarı da olmaz, olamaz denilen ne varsa gözünü kırpmadan onu yapan yöneticiler var ümmetin başında. Haliyle bu durum az bir basireti yanında biraz da insafı olan her ehli imanı kahrediyor. Bakıyorsunuz, ümmetin canına, malına, ırzına kastetmiş katillerle, yöneticilerimiz hiç ar etmeden iş tutuyorlar. Onların bu haram fiillerine karşı çıkmasını beklediğiniz alimler ise onların habis amellerini temize çıkarmak için mesai harcıyorlar. Kahrından çatlaması gereken kanaat önderleri; yöneticileri, ne yapsalar destekleyen tavırlarıyla ümmetin evlatlarını kahrediyorlar. Gasıpların limanlarımıza demirleyen gemilerini protesto eden Müslümanları bile eleştiren entelektüel(!) dalkavuklardan bahsetmiyorum bile.
Dip teorisi diye bir şey var, kısacası ‘’biteviye batış’’ diye bir şeyin olmadığını ifade ediyor. Yani maddi-manevi çöküşlerin bir alt limitinin olduğunu ortaya koymak için kullanılıyor. Bir yerden sonra batmakta olan şeyin tekrar yükselişe geçtiğinden yani… Bizler her gün şahit olduğumuz korkunç şeylere karşılık, ‘acaba diyoruz daha kötü ne olabilir?’ Ama maalesef bir gün sonra daha kötüsüne şahitlik ediyoruz. O kadar ki ‘ne olur burası en dip olsun rabbim’ diye niyazda bulunuyoruz. Ama kötülük konusunda kapitalizmde dip teorisi hiçbir şekilde işlemiyor, kötülüğün alt ve üst limiti yok!
Ne oluyor! Böyle bir eylem mi olur Allah aşkına!
Geçtiğimiz hafta katillerin gemilerinin limanlarımıza demir atması ülke gündemine damgasını vurmuştu. İstanbul ve Mersin limanlarında bunun için eylemler yapıldı. Mersin’de yapılan eyleme Köklü Değişim Mersin Temsilciliği olarak bizler de iştirak ettik. Eylemdeyken bir an durup yanımdaki arkadaşa ‘Allah aşkına burası neresi biz kimiz yaptığımız şu eyleme bak, böyle bir zillet olur mu? Bu topraklarda böyle bir eylem yapmak zorunda kalmak ne utanç verici bir şey! Allah yöneticilerin bin belasını versin!’ dedim.
Söyler misiniz Allah aşkına ey alimler ve dahi pek muhterem(!) entelektüeller! Ne yaparlarsa yapsınlar, her durum ve şartta nasıl haklı olabiliyorlar bu yöneticiler? Haşa ismet sıfatına mı sahip bu hainler sizin nezdinizde? Söyleyin sizi böylesine hakkı ketmetmeye iten şey üç kuruşluk dünyalıklar mı? Eğer onlarsa söyleyin, vallahi ümmetin evlatları kendi aralarında toplayıp o dünyalıkları size temin edebilirler. -İçinizden tüm bu olanları normal karşılamayıp sesi çıkmayanlar olsa da- sizler bunca cürmü işleyenlerle hala ticarete devam edip dost olanları nasıl dost edinebiliyorsunuz? Böyle yapmakla alemlerin Rabbi’nin dostluğundan uzaklaştığınızı görmüyor musunuz?
Hilafetin ilgasından bu yana geçen bir asırlık tarihimiz, ümmetin dirilişini, direnişini, umutlarını çalan yöneticiler ve onların pisliklerini gizlemeye çalışan dalkavukların tarihidir.
Nerde bir diriliş varsa orada bunu öldürecek, saptıracak, farklı yönlere kanalize edecek yöneticiler/liderler ve alimler(!) hemen türemiş ve umutları suya düşürmüştür. Ümmetin güvenini, enerjisini ve umutlarını berhava etmekten utanmıyor musunuz ey alimler ve yöneticiler! İnsan kardeşlerine bu kadar ihanet edebilir mi? Sizler kardeşleri Yusuf’u (a.s) kör kuyuya atan Beni ‘İsrail’i mi kendinize rol model alıyorsunuz? Sizin örneğiniz, kardeşini kendi nefsine tercih etmeyenin iman etmiş olmayacağını buyuran Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem değil mi?
Belki insafa gelirsiniz diye soruyoruz ey enteller(!) ve yöneticiler!
Eylemlerinize yön veren şey reel politik değil de alemlerin Rabbi’nin inzal buyurduğu kitap ve sünnet olmalı değil mi?
Sizi motive eden şey, geçici dünya metaı değil de alemlerin rabbinin iman edenlere vadettiği cennet ve rızası olmalı değil mi?
Korkmanız gereken, her beşer gibi aciz, muhtaç ve sınırlı olan sömürgeci Batı değil de yerin ve göğün sahibi Vahid’ul Kahhar olan Allah Subhanehu ve Teala değil mi?
Kaybetmekten korktuğunuz şeyler, nüfuzunuz ve koltuklarınızdan önce Allah’ın, meleklerin ve mü’minlerin rızası olmalı değil mi?
Farz-ı muhal bizi aldattınız bizler de yaptığınız her şeyi tasdik ettik diyelim, alemlerin Rabbi’ni nasıl aldatacaksınız söyler misiniz?
Ey entel abiler söyleyin bakalım, sizin hiç mi insafınız yok mu ki bu mübarek ümmeti kendi kısır bölücü gündemlerinizle boğmaya çalışıyorsunuz?
Sizler ‘alimler nebilerin varisleridir’ hadisini okurken, zulme ve zalime karşı olmanın bu mirasa varis olmanın en büyük alameti olduğunu düşünmüyor musunuz yoksa?
Avamdan(!) insanlar bile ümmetin coğrafyası yangın yeriyken tartıştığınız konulardan ar ederken, sizler bağrınız kahırdan çatlamadan bu utançla nasıl yaşıyorsunuz? Söyleyin Allah aşkına bir de bunun üzerine sizler nasıl gülebiliyorsunuz ve dahi kahkahalar atabiliyorsunuz?
Ey yöneticiler siz söyleyin bakalım, sizlerin hiç mi insafı, hiç mi vicdanı, hiç mi onuru yok! Sizi doğru yerde, ümmetinizin yanında durduğunuz takdirde asla yüzüstü bırakmayacak, yemeyip yedirecek, içmeyip içirecek, giymeyip giydirecek, sizleri baş üstünde tutacak bu ümmetin evlatlarına karşı ettiğiniz ihanetlerden hiç mi utanmıyorsunuz?
Hiç mi vicdanınız yok ki sizler bu ümmetin dinini de dünyasını da harap ettiğiniz halde hiç utanmadan kahramanlar gibi nasıl ortalıkta dolanıyorsunuz?
Alemlerin rabbi bizleri, alimlerimizi ve yöneticileri ıslah eylesin, değilse onların yerine bize salih kimseler ihsan eylesin, dipten yukarıya doğru hızlıca irtifaya geçmeyi bizlere nasip eylesin.
إِنَّ النَّاس إِذا رَأَوُا الظَّالِمَ فَلَم يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيه أَوشَكَ أَنْ يَعُمَّهُمُ اللهُ بِعِقَابٍ مِنْهُ
“Şüphesiz ki insanlar zâlimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.” (İbni Mace)