Bizi Bu İhanet Sarmalından Kurtar Allah’ım!
07 Kasım 2025

Bizi Bu İhanet Sarmalından Kurtar Allah’ım!

Sudan yanıyor… Gazze yanıyor… Yemen, Suriye, Libya… Hepsi, birer parça hâline getirilmiş ümmetin kanayan uzuvları gibi. Her birinde aynı senaryo oynanıyor: Sömürgeciler planlıyor, işbirlikçi yöneticiler uyguluyor, masumlar ölüyor. Ve biz hâlâ “barış planı” diye önümüze konan zulüm metinlerini okuyoruz.

Bugün Sudan’da yaşananlar, yalnızca bir ülkenin iç meselesi değildir; ümmetin izzeti ve aklına açılmış bir savaştır. Amerika, Avrupa, Pekin ve Moskova, “insani yardım” ve “ateşkes” gibi süslü kelimelerle yeni haritalar çiziyorlar. İslam beldelerindeki yöneticiler ise bu planlara koşa koşa gidiyor. Çünkü onların derdi ümmet değil, koltuktur. Onlar, ümmetin düşmanlarıyla aynı masaya oturmayı siyaset; kendi halkının çığlığına kulak tıkamayı ise “devlet aklı” sanıyorlar. Oysa Allah açıkça buyuruyor ki müminler kâfirlere karşı izzetli, kendi aralarında merhametli olurlar. Bizde ise tam tersi işliyor: kâfire merhamet, mümine şiddet…

Sudan’ın bölünmesi için kurulan masalarda, Gazze’nin nefessiz bırakılması için yazılan metinlerde, Yemen’in açlığa mahkûm edilmesinde aynı el vardır. Bu el kimi zaman Washington’da, kimi zaman Londra’da, kimi zaman da Pekin ve Moskova’da görünür. Adres değişir, fakat zihniyet değişmez: böl, kontrol et, kuklalar üzerinden yönet. Beldelerimiz bu satrançta piyon yapılır. Daha acısı: Piyonluğu kabul edenler bizim yöneticilerimiz.

Asıl ihanet işte burada başlıyor. Çünkü dışarıdan gelen planın uygulanması için içeride buna razı olan bir zihin gerekir. Bugün Müslüman coğrafyasında bu zihin maalesef mevcuttur. Kimi yöneticiler iktidarını korumak, kimi servetini büyütmek, kimi de dış destekle ayakta kalmak için ümmetin birliğini, hatta canını feda ediyor. Sudan’da bir bölge teslim edilirken, Filistin’de ateşkes oyalanırken, Suriye’de dosya dondurulurken hep aynı şey oluyor: Halk acı çekiyor, yönetimler koltuklarını sağlamlaştırıyor.

Oysa bu ümmet böyle değildi. Hilâfet günlerinde bir beldede zulüm varsa, diğer beldenin ordusu hazır beklerdi. Şimdi ise bir yerde zulüm var, diğer yerde silah fuarı düzenleniyor. Bir yerde çocuklar enkaz altında, diğer yerde lüks zirvelerde fotoğraf veriliyor. Bu tablo bize şunu söyletiyor: Sorun yalnızca düşmanların gücünde değil; bizim başsızlığımızdadır. Hilâfet olmadığı için ümmet parçalanmaya açık; Hilâfet olmadığı için yönetimler dışa bağımlı; Hilâfet olmadığı için Allah’ın hükmü değil, sömürgecinin projeleri uygulanmakta.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in haber verdiği o ceberut yönetim dönemi içindeyiz. Zorbalığın, çıkarın ve korkunun yönetime hâkim olduğu bu çağda İslam’ın rahmet düzeni yok. Ama aynı hadis bize bir müjde de verir: Bu dönem bitecek ve yeniden, nübüvvet metodu üzere Hilâfet gelecektir. Bizim bugünkü görevimiz, bu müjdeyi hatırlayıp ona zemin hazırlamaktır. Çünkü bu coğrafyada ne Washington’un ne Londra’nın ne Pekin’in ne Moskova’nın projeleri bize izzet getirecektir. İzzet ancak Allah’ın nizamına dönmekle gelir.

O hâlde ne yapmalı? Önce bu zilletin adını koymalıyız: Bu, yöneticilerin sömürgecilerle işbirliği yapmasıdır. Bunun bedelini Sudan, Gazze, Yemen… velhasıl bütün ümmet ödüyor. Sonra da bu işbirliğini reddeden bir siyasi bilinç kuşanmalıyız. Ümmet, kendi topraklarında kendi yöneticileri eliyle yürütülen sömürgeci planlara boyun eğmemelidir. Müslümanların kanının, petrol gelirinin, stratejik konumunun dış güçlere peşkeş çekilmesine karşı sesini yükseltmelidir. Bu ses kuru bir öfke değil; Hilâfet’i talep eden, Allah’ın hükmünü isteyen, ümmeti tek bir siyasi otorite altında toplamayı amaçlayan bilinçli bir sestir.

Rabbim… Bizi bu ihanet sarmalından kurtar. Kalplerimizi cesaretle doldur. Sudan’da ağlayan çocuğun gözyaşını, Gazze’de şehadet getiren gencin son nefesini, Yemen’de açlıktan kıvranan annenin duasını bizim kalbimize indir. Bize yöneticilerin ihanetini görecek basiret, onu değiştirecek irade ver. Ve bizi, bu çağı kapatacak; nübüvvet metodu üzere Hilâfet’i yeniden kuracak o kutlu neslin içinde eyle.

Çünkü biliyoruz: Sen yardım ettiğinde sömürgecinin planı bozulur. Sen hükmettiğinde sınırlar anlamını yitirir. Sen dilediğinde bu ümmet yeniden tek bir yürek olur.