Ne diyordu değirmenci:
“Bu nasıl çark ulan,
Buğday bizim, ezilen biz.
Un olan biz, aç kalan biz.
Kimdir bu doymak bilmeyen soysuz!”
Gündem yoğun. İç siyaset ve dış siyasette takip ettiğimiz birçok gelişme oluyor.
Benzin, motorin, çay, şeker, doğalgaz, elektrik, sigara, et, süt her şey zamlandı.
Emekli ve memur zam oranlarında anlaşma sağlanamadı.
Kurumlardaki farklı farklı yerlerden maaş alan yöneticiler konuşuluyor. Partiler değişse de kurumlarda akraba kayırmaları var.
Terörle mücadele kapsamında Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden uzaklaştırıldığı duyuruldu.
Toplumun düzeninin bozulmasında, ekonomik krizde ve İstanbul seçiminin kaybedilmesinde etkileri oldukları iddia edilen Suriyeli mültecilerin gündem edilip sınır dışı edilmeleri söz konusu oldu.
İdlip, bombalanmaya devam ediyor. TSK, gözlem noktalarının etkisi tartışılıyor.
Yer altı zenginliklerimiz, yabancılara peşkeş çekiliyor.
Orman yangınları var.
İstanbul’da sel baskını oldu ve İmamoğlu’na “Neredesin?” çağrısı yapıldı.
Keşmir’de Hindistan, Müslümanları öldürülüyor. Pakistan izliyor.
Yöneticiler, Suriyeli mülteci kardeşlerimizin Türkiye’ye gelmesi ile ilgili daha önceleri şöyle diyorlardı:
“Bu süreçte biz kardeşlik hukukumuzun gereği olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirme çabası içerisinde olduk. İmkânları bizden fazla olan pek çok ülkenin cesaret edemediği durumda biz gerekeni yaptık. Hiçbir mağduru zalimin pençesine terk etmedik, terk etmeyeceğiz.”
Lakin size emanet edilen her şeyi heba ediyorsunuz.
Müslümanları öldüren eli kanlı katiller ile iş tutmak nasıl bir zihniyetin ürünüdür? Onları dost değil, düşman edinmeniz gerektiğini bilmiyor musunuz? İç siyasetinize yönelik olarak ABD, Rusya gibi zalimlere meydan okur gibi gözükseniz dahi icraatlarınız ve anlaşmalarınız onlar ile dostluğunuzun nişanesi halinde. Onların mağlup olacağını ve cehenneme sürüleceğini bilmiyor musunuz? Niçin galip olan Allah Subhanehu ve Teâlâ, O’nun yüce dini İslâm ve Müslümanlar tarafında olmuyorsunuz?
Büyük devlet, Amerika’nın uydusu olan devlet değildir. Büyük devlet, tebaasını katleden tetikçiler veya taşeronlardan değil, bizzat azmettiricilerden hesap soran devlettir. İslâm’a ve Müslümanlara düşman olanlarla dost olan devlet, büyük devlet olamaz!
Keşmir ile ilgili yazarlarımızdan Musa Bayoğlu’nun 20 Ağustos 2019 tarihli “Keşmir’de Neler Oluyor?” konulu makalesini okumanızı tavsiye ederim. Kısa bir alıntı yapmak gerekirse; “Keşmir meselesi, Filistin meselesine benzemektedir! Hinduların Keşmir’i işgali, Yahudilerin Filistin’i işgal edip devlet kurdukları zamana denk gelmektedir. Filistin’de gasıp Yahudi varlığını kuran İngilizler, Keşmir’de de Hinduların egemenliğini temin etmiştir. Bu yüzden Keşmir için “Asya’nın Kudüs’ü/Filistin”i de denilmektedir. Bu iki İslâm beldesinde işgalin varlığını devam ettirenler, işgalcileri destekleyenler ise yine bu Batılı kâfir devletleridir.”
Yer altı zenginliklerimizin yabancılara peşkeş çekilmesi konusunda yazarlarımızdan Ahmet Sapa’nın 8 Ağustos 2019 tarihli “Kimin Hakkını, Kime Veriyorsunuz?” başlıklı makalesini okumanızı tavsiye ederim. Kısa bir alıntı yapmak gerekirse; “Meselenin, sadece Kaz Dağları’nda yok edilen ormanlar olmadığı, gerek yerli gerekse de yabancı maden şirketlerinin ümmetin ortak malı olan deniz, göl, orman, mera vs. alanlarda yine ümmete ait madenleri talan etme meselesi olduğunun görülmesi gerekir.”
Suriyeli mülteci kardeşlerimizin sınır dışı edilmeleri ve İdlip’in bombalanması konularında, yazarlarımızdan Mahmut Kar’ın 5 Ağustos 2019 tarihli “Suriyeli Mülteciler ve Türkiye’nin Göç Politikası” başlıklı ve 5 Eylül 2018 tarihli “İdlib’e Öldürücü Kılıç Darbesi Vuruluyor!” başlıklı makalelerinden istifade edebilirsiniz. Önemli sorulara yer veriliyor. “Türkiye yöneticileri, Rusya’nın bugüne kadar gerçekleştirdiği hangi katliamında katil Putin’in karşısına erkek gibi dikilip Müslümanları korumuş ki bugün Müslümanları Rus bombardımanından koruyacak?” “Eğer Türkiye gerçekten Amerika ile savaş halinde olsaydı, Irak ve Suriye’de Amerika’nın arkasında hatta kuyruğunda değil karşısında hem de tam hedefinde olurdu. Öyle değil mi?” Şu ifade ise Türkiye’nin durumunu içler acısı olarak ortaya koyuyor: “Türkiye’nin Suriye devrimi ve Ortadoğu’ya yönelik kendine ait bir siyasi çözüm planı olmuş olsaydı Türkiye’deki 2-3 milyon Suriyeli Türkiye’nin sırtına hiçbir zaman yük olmazdı. Ama uzun vadeli siyasi gelecek öngörüsü ve vizyonu olmayan Türkiye bugün Suriyeli mültecileri artık sırtından atılması gereken bir yük olarak görüyor.”
Benzin, motorin, çay, şeker, doğalgaz, elektrik, sigara, et, süt vb. her şeye gelen zamlar konusunda, emekliye memura verilemeyen zamlar konusunda, farklı farklı yerlerden maaş alan yöneticiler hakkında, kurumlardaki akraba kayırmaları konusunda benim de “Enflasyon Sorununa İslami Çözüm” başlıklı makalemin bulunduğu “İktisadi Krizlere İslami Çözümler” temalı Köklü Değişim Dergisi’nin son sayısındaki makalelere göz atabilirsiniz.
Orman yangınları, tüm dünyada istenmese de ortaya çıkabilen bir durum. Bir coğrafyanın ciğerleri konumunda olan, insan dahil birçok canlıya nimet olarak sunulmuş ormanların yanması hangi sebepten olursa olsun çok üzücü. Bu yangınların eğer arkasında insanoğlu varsa ne sebeple olursa olsun onun insanlığından şüphe edilir. Söndürülmesi, söndürülmemesi, söndürülememesi konularına girmeyeceğim. Olaya ve sonuçlarına bakınca, “Kıyamet kopuyor dahi olsa elinizdeki fidanı dikin!” anlayışına sahip olan Müslümanlar için çok üzücüdür. Sefer esnasında, savaş esnasında ağaçları, hayvanları düşünmemizi emreden Allah Rasulü’nün merhametli ümmeti olarak biz çok üzülüyoruz. Biz, ümmetin yanan yüreklerine, yanan beldelerine de çok üzülüyoruz.
Sağanak yağmurlar sonucu oluşan sel baskınları da İstanbul halkını olumsuz etkiledi, bir insanımızın da canına mal oldu. Yağmur Allah’ın bizlere, doğaya, tüm canlılara nimeti. Toprağın, can suyu. Ancak, yağmuru emecek toprak kalmadığında, çarpık yapılanma ve bozuk alt yapılar sonucunda yağmur sularının sele dönüşmesini görmek üzücü. İş böyle iken, taze başkan İmamoğlu’nun geç kalması ise “İmamoğlu nerede?” sorularının sorulmasına sebep oldu. Tatilde olduğu öğrenildi.
Peki, Mahmut Kar’ın bir
’inde sorduğu “İdlib'de Rusya ve Esed'in sağanak bombardıman felaketi yaşanıyor. Dünya lideri yöneticiler nerede? Neden sessizler?” sorusuna nasıl yanıt vermek gerek?Türkiye yöneticileri ve Müslümanların başlarındaki diğer yöneticiler de mi tatilde?
Aradığımız kişiye şu an ulaşılamıyor mu?