Siyaseten ideolojik düşünceden uzak devletler, varlıklarını ideolojik devletlerin ya siyasi, iktisadi, askerî gücüne ya da bunlardan birine dayandırarak varlıklarını sürdürmeye çalışırlar. Bugün, kahir ekseriyetle birçok devletin ABD, İngiltere kısmen Fransa, Rusya, Çin gibi devletlerin ekseninde hareket etmesi, daha doğrusu hareket ettirilmesi bu anlayışın sonucudur. Özellikle İslam coğrafyasındaki devlet ve yöneticilerin istisnasız tamamı saydığımız devletlerin birer sömürüsü olarak varlıklarını sürdürürler. Bu coğrafyada ülkeleri idare eden yöneticiler, gücünü aldıkları devletlerin yöneticilerinden takdir görme, kredi ve yardımlar alma, ortak operasyonlar gerçekleştirme adına maalesef her türlü tavizi vermekteler.
Bakın son günlerde özellikle Türkiye kamuoyunda medyada Kaz Dağları’nda bir maden şirketinin yaptığı doğa katliamı haberleri… bu konuyu siyasi ranta dönüştürmek isteyen muhalefet cephesi ve de buna karşı çıkan hükümet cenahı, aynı kaygıyla hareket etmekte. Her iki cenahta, ümmetin maslahatından ziyade tâbi oldukları ülkelerin siyasetine göre tavır geliştirmekte.
Makalemin giriş kısmında da belirttiğim gibi siyasi, iktisadi, askerî yönden ideolojik bir fikre sahip değilseniz ideolojik devletlerin, sömürüsü veya sömürülerine hamallık yaparsınız. Kapitalist ideoloji, öylesine sinsidir ki yerin altında çıkarılan ederi yüz milyarlarca dolar olan madenlerin sömürülmesini gizler. Konuyu sadece doğa, ağaç katliamı olarak perdelemeye çalışır. Yine bu maden şirketlerine ruhsat, izin, teşvik veren, yasal düzenlemeler yapan hükümet ve partiler konuşulmazken çok zor durumda kalırlarsa, maden şirketleri günah keçisi ilan edilir.
Türkiye’de tarım, sanayi, enerjiyle alakalı yasal düzenlemelerdeki adamına göre, şirketine göre bozukluk neyse aynı durum madenlerle alakalı yapılan yasal düzenlemelerde de geçerli. Elbette bu bozukluk sadece mevcut hükümetle başlamış değil. Bu bozukluk Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar devam ede gelmiştir. Tek bir farkla, AK Parti hükümetleriyle yerin üstündeki tüm yapı ve işletmeler özelleştirme seferberliğiyle satıldı. Yerin altındaki madenlerin de bu seferberlikten nasibini almaması kaçınılmazdı.
Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikler, 5177 sayılı Maden Yasası, maden şirketlerine, özellikle de yabancı şirketlere muazzam fırsatlar sunmuştur. Türkiye’deki önemli maden şirketlerine baktığımızda büyük çoğunluğunun yabancı, ülke olarak da çoğunun ABD menşeli şirketler olması tesadüf değildir.
2019 yılı itibariyle Türkiye’de 118 yabancı firmaya ait 593 maden ruhsatı var. Bu şirketlerin maden aradıkları saha ise Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 5/1’ine denk gelmekte. Bu şirketlerin özellikle “değerli maden” dediğimiz altın, gümüş, bakır, çinko ve de enerji kaynakları üzerinde yoğunlaştıkları biliniyor. Tahmin edilen potansiyel altın maden rezervi 6 bin 500 ton olan Türkiye’ye yabancı şirketlerin bu denli iştahlı olması böylece anlaşılır olmaktadır. Altın madeni arayan bazı yabancı şirketler şunlardır:
Alamos Gold; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Meksika ve Türkiye’de projeleri bulunan bir maden şirketi. Çanakkale sınırları içinde Ağı Dağı, Kirazlı, Çamyurt’ta altın aramakta.
Fronteer Eurasia: Cayman Adaları’ndan gelen şirket, Kuzeydoğu Anadolu’da yaptığı altın arama çalışmalarında 3.5 milyon onsluk altın rezervi buldu. Yaklaşık 100 ton altın…
Ariana: İngiliz şirket Artvin’de arama yapmak için 19 arama ruhsatı aldı. Mardin Kızıltepe ve Balıkesir Sındırgı’da toplam bin 820 kilometrekare alanda altın arama çalışmalarını yürütüyor.
Odyssey: Tavşanlı’da altın arama çalışmaları yürütüyor. İngiliz Ariana ile bu bölgede işbirliğine gitti.
Stratex: ABD’li şirket, Uşak ve Kütahya arasında bulunan Murat Dağı’nda altın buldu. Şirket ayrıca Konya İnlice, Çanakkale Dikmen, Belen Ergama üçgeni ile Eskişehir Muratdere’de de altın arama çalışmalarını sürdürüyor.
Tüprag Madencilik: Kanadalı Eldorado Gold madencilik şirketinin Türkiye temsilcisinin 5 adet altın arama ruhsatı bulunuyor. Uşak’ın Eşme İlçesindeki Kışladağ altın madeninde üretime devam ediyor.
Teck Cominco: Kanadalı maden şirketi Kaz Dağları’nda başta Balıkesir İvrindi, Havran, Balya ve Çanakkale Ezine olmak üzere 7 mevkide çalışma yürütüyor. Şirketin aynı zamanda Artvin Cerrattepe’de de işletmesi bulunuyor.
Pregold Madencilik: 4 adet altın arama ruhsatı bulunuyor.
Galata Madencilik: Firma Ariana Madencilik’le çalışıyor.
Doğu Truva Madencilik: Teck Cominco’nun desteklediği Fronteer’e ait firmanın Çanakkale Bayramiç’te 1 arama sahası bulunuyor.
Kuzey Truva Madencilik: Kanadalı Teck Comico’nun desteklediği Fronteer firmasına ait. 6 noktada arama yapıyor.
Alamos Gold’un internet sayfasının Kirazlı bölümünde, projenin “düşük sermaye ve üretim giderlerine sahip olduğu ancak getirisinin son derece yüksek olduğu” belirtilmekte.
Proje kapsamında şirket 2020 yılında üretime geçmeyi ve beş yıllık süreç boyunca 514 bin ons altın ve 3.5 milyon ons gümüş üretmeyi planlıyor. Madende açık ocak işletmeciliği ile cevher üretileceği aktarılıyor.
Alamos Gold’un CEO’su John McCluskey, 22 Mayıs’ta İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen Kanada Madencilik Sempozyumu’nda yaptığı sunumda şunları söylüyordu:
“Projenin iç verimlilik oranı yüzde 44. İşe başladığımızda 1 doların 3 Türk lirası, şu anda ise 6 lira olduğunu düşünürsek bu kârlı bir proje. (…) Bu gerçekten istisnai bir proje.”
400 milyon dolar yatırım yapıp, asgari 4 milyar dolar kazanmak kârlı bir iş olsa gerek.
Tâbi bu şirketlere sağlanan yatırım, işletim kolaylığı, çıkarılan madenlerden devlete verilecek çok cüzi %2 ila 4 oranındaki paylar gerçekten aklın sınırlarını zorlamakta.
Meselenin anlaşılması adına örneği biraz daha somutlaştıralım. Bu kanunları çıkaran yöneticiler, şahsi arazilerinde altın madeni çıkarılması karşılığında kendilerine verilecek %4’lük bir hisseye razı olurlar mı? Elbette olmazlar, olamazlar. Peki, o halde siz ey yöneticiler, kimin hakkını kime veriyorsunuz?
Hak, hukuk lafını ağzından düşürmeyen yöneticiler, bu öyle bir haktır ki, ümmetin tamamının yani yaklaşık 2 milyar Müslüman’ın hakkının gasp edilmesidir. Bu gerçekten hesabını veremeyeceğiniz büyük bir zulümdür.
Bakın, İbni Abbas RadiyAllahu Anh’tan*,* Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini rivayet edildi:
الْمُسْلِمُونَ شُرَكَاءُ فِي ثَلَاثٍ الْمَاءِ وَالْكَلَإِ وَالنَّارِ
*“*Müslümanlar üç şeyde ortaktır; su, mera ve ateş!” Bu hüküm, kamu kaynaklarıyla alakalı özel bir nastır. Buna göz dikme, kendine menfaat etme, başkalarına peşkeş çekme, sömürülmesine yol açma, göz yumma açık bir şekilde haramdır. Haram hükmünün, ülkeyi idare edenler nazarında bir değeri kaldıysa tabii…
Meselenin, sadece Kaz Dağları’nda yok edilen ormanlar olmadığı, gerek yerli gerekse de yabancı maden şirketlerinin ümmetin ortak malı olan deniz, göl, orman, mera vs. alanlarda yine ümmete ait madenleri talan etme meselesi olduğunun görülmesi gerekir.
Ümmete ait yüz milyarlarca dolar değerindeki madenlerin, belirli kişi ve şirketlere basit menfaatler karşılığında yöneticiler tarafından hediye edildiğinin anlaşılması gerekir.
Bu şirketlerin, vahşi arama, çıkarma, işletme yöntemleriyle doğayı, çevreyi yok ettiklerinin hissedilmesi gerekir.
Ümmetin evlatları, bu madenlerde istihdam adı altında asgari ücretle taş işçiliğine talim ettirilirken ümmetin bu muazzam kaynaklarının kapitalist şirketlerin daha çok büyümesine sebep olduğunun bilinmesi gerekir.
Kapitalist ideolojinin demokratik yönetimlerine müsaade ettiğimiz sürece hiçbir şeyin güvende olamayacağının, hiçbir doğallığın yaşamayacağının, hiçbir kaynağın elimizde kalmayacağının artık anlaşılması gerekir.
Sömürme, yok etme, sadece kendini düşünme, vahşi hadaratın ürünü olan devlet ve şirketlerin bu topraklardan kovulması artık daha da elzem hale gelmiştir.
Tek dertleri koltuk ve menfaat olan yöneticilerin, sömürgecileri memnun etme adına ümmeti ve de kaynaklarını heba etmelerinin önüne ancak ve ancak İslam’ı hayatın her alanında siyaset edecek Hilâfet nizamıyla geçilebilir.
Bu nizam; insanı, ümmeti, kıymetleri muhafaza ettiği gibi, insanın emrine sunulan doğayı, kaynakları da ümmet adına en değerli şekilde muhafaza ederek kullanacaktır. Bu, hayal olmadığı gibi temenni de değildir. Bu nizam, uygulandığı asırlarda ümmetin bizatihi yaşayıp şahit olduğu hakikattir. Ümmetin hakkı olanı, ümmete tevdi edecek Hilâfet’ten başka bir nizam değildir.
Kaynakça:
Kamu Mülkiyeti bölümü; İslâm'da İktisat Nizamı, Takiyyuddin en-Nebhânî
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-49245614
https://www.haberler.com/turkiye-nin-madenleri-yabanci-sermayeli-sirketlere-haberi/
https://tr.sputniknews.com/columnists/201902151037683211-turkiye-yabanci-firma-maden-ruhsat/
http://www.maden.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=6693&tipi=6&sube=0