Haftalardır Türkiye iç kamuoyunda Suriyeli muhacir mültecilerin geri gönderilmesi ile ilgili kampanya ve propagandalar yürütülüyor. Medya Suriyeli mülteciler üzerine her gün yeni yeni malzemeler buluyor ve bu kara propagandaya hizmet ediyor. Bazen bakıyorsunuz “Suriyeli biri masayı denizin ortasına kurmuş nargile keyfi çatıyor!”, bazen bakıyorsunuz “Suriyeliler PTT maaş kuyruğunda sıralanıyor.” Suriyeli muhacirlerin yoğun yaşadığı yerlerde zaten yaşanan tüm taciz ve kapkaç olaylarını Suriyeliler yapmış oluyor. Bir toplum mazlum, yurdundan çıkarılmış bir halka ancak bu tür bir nefret ve öfke kampanyası ile kin besleyebilir. Öyle de oldu zaten KONDA’nın temmuz ayında tüm Türkiye’de 2651 kişi üzerinde yaptığı yeni bir araştırmaya göre 2016’da Türkiye’de herhangi bir şehirde Suriyeli muhacirler ile yaşamayı kabul edenlerin oranı %72 imiş, 2019’da bu oran %40’a düşmüş. Aynı mahallede Suriyeliler ile yaşamayı kabul edenlerin oranı 2016’da %57 iken 2019’da bu oran %31’e gerilemiş. Suriyeli bir aile ile aynı evi paylaşanların 2016’daki oranı %14, 2019’da bu oran yarı yarıya düşmüş ve %7 olmuş. Bu araştırma bile tek başına son 2-3 yılda Suriyeli mülteciler hakkında yürütülen kara propagandanın ne denli boyutlara ulaştığını gösteriyor. Bu tablo esasen Suriyeli muhacirler için korkutucu bir tablo değil, bu Türk halkı için daha korkutucu bir tablodur. Aynı evi Suriyeli Müslüman kardeşi ile paylaşmayan bir kişi Türk komşusu ile niçin paylaşacak, bunun için nasıl bir gerekçe bulacak? Yani durum gerçekten Türk halkı açısından çok endişe verici boyutlardadır. Ben toplu taşıma araçlarında bağıra çağıra konuşan yabancı turist gruplara ses çıkarmayıp az yüksek sesle telefon görüşmesi yapan bir Suriyeli kardeşimize linç edip öldürecekmiş gibi bakan Türk vatandaşlarının duygu, fikir ve ruh halini görünce bu kanaate vardım doğrusu…
Peki, bu süreçte iktidarın sorumluluğu nerede kaldı? AK Parti hükumeti bir taraftan hem Milliyetçi Laik Kemalist baskının etkisiyle, hem de yerel seçimlerde özellikle de İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde aldığı mağlubiyetin faturasının mülteci politikasına kesilmesi sebebiyle Türkiye’ye sığınan Suriyeli muhacirleri geri göndermenin planlarını kuruyor.
Suriyeli Mültecilerin Geri Gönderilmesi Meselesi
Bu konuda Türkiye’de Suriyeliler aleyhinde yürütülen antipropagandalardan ilki ve en tesirli olanı; Suriyelileri “vatanlarına ihanet etmekle” suçlamaktır. Suriyeli mültecilerin gönderilmesi için çalışanlar şunu söylüyorlar: Türk askeri Cerablus’da, Afrin’de, İdlib’de Suriyeliler için savaşıyor, askerlerimiz onlar için şehit oluyor ama Suriyeliler Türkiye’nin sahil kentlerinde keyif içinde yaşıyorlar. Bunlar Suriyeliler için açıkça “vatan haini” diyorlar.
Öncelikle Suriye’de karşılıklı birbiri ile savaşan ordular kimler, buna bakalım. Suriye rejimi ordusu, İran güçleri, Rusya hava kuvvetleri ve Uluslararası Koalisyon güçleri -ki bunun içinde Türkiye’de var- bir tarafta yani aynı safta savaşıyor, direnişçi İslâmi silahlı gruplar ve Suriye halkı diğer bir tarafta bu devasa güçlere karşı mücadele veriyor. Yani Türkiye’deki mültecilerin Suriye’ye gittiklerinde katılacakları Esed’e karşı savaşacakları düzenli bir orduları yok. Kaldı ki “Suriyeliler gidip vatanları için savaşsın!**” diyenler Suriye’de can, mal ve namusu için direnen ve savaşanlara da “terörist” diyorlar. Yani böyle de bir tezat içindeler.
“Türk askerinin Suriye’de Suriyeli Müslümanlar için savaşıp şehit olduğu” tezine gelince; bu kesinlikle doğru değildir. Türk Askeri maalesef Suriye’de Amerika ve Rusya için savaşıyor. Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatıp Cerablus’a girdiğinde Halep düştü ve Halep Esed rejimine teslim edildi. Afrin Operasyonu’nu başlatıp İdlib çevresinde gözlem merkezi kurduğunda İdlib’deki direnişi kıskaç altına aldı ve Rusya ile Esed’in katliamlarına imkân sağladı. Soçi mutabakatı tamamen bu dediğim şeyi gerçekleştirmeye dönük yapılmış bir mutabakattır, İdlib halkı ve direnişçiler için hayırlı hiçbir tarafı da yoktur. Yani TSK Suriye’de Suriyeli mazlum halk için değil Batılı emperyalistler için duruyor.
Suriyelilerin geri gönderilmesini söyleyenler yine şu tezi ortaya atıyorlar; “Ekonomik krizin ve işsizliğin sebebi Suriyelilerdir!” AK Parti Hükumeti ve Erdoğan bu tezi savunanlara karşı çıkıp Suriyelilerin savaş sürecinde 30 ile 40 milyar dolar arasındaki sıcak parayı Türk ekonomisine aktardıklarını söyleyemiyor, söylemiyor. Piyasada nakit dolaşımı sıkıntısının olduğu dönemlerde Suriyelilerin getirdiği bu sıcak paranın Türk ekonomisine can suyu olduğunu kimse itiraf edemiyor. Dolayısıyla bu tez toplumda Suriyeli mültecilere karşı nefret tohumu ekmek isteyenlerin başvurduğu yalan ile pişirilen ve gerçeklik payı olmayan bir tezdir. Suriyeli mültecilere Türkiye devleti ne maaş dağıtıyor ne de onların evlerinin kiralarını ödüyor. Hepsi kendi rızkı ile gelmiş, çalışıyor, kazanıyor, kazandırıyor ve geçimini sağlıyor. Eğer bunları yapacak halde değilse Müslümanların yardımı ile hayatta kalma mücadelesi veriyor. Yani Suriyeli muhacirler ne devletin, ne burjuvanın, hiç kimsenin sırtına yük değil. Suriyeliler aleyhinde yürütülen bu kampanya hem Türk halkının Suriyeliler ile beraber yaşama isteğinde tahribat oluşturuyor ve nefret tohumlarının ekilmesine sebep oluyor hem de bunu bahane eden hükumet Suriyelilerden bir şekilde kurtulmanın yolunu arıyor. Gerçekten AK Parti Hükumeti ensarın muhacire reva görmeyeceği zalimliği yaparak Suriyeli muhacirleri baskı altına alıyor.
Geçici Koruma Ne Demek?
Geçici koruma kanunu kapsamında bir savaş beldesinden başka bir beldeye eğer göç olmuşsa, o belde bu göçü kabul etmiş ise göç eden insanların ibraz ettikleri kimlik bilgileri ile sığındıkları ülkede onlara ya geçici ikamet izni ya da geçici koruma belgesi verilir ve parmak izi uygulaması ile herkes kayıt altına alınır. Eğer geldikleri ülkeye ait bir kimlik belgeleri yoksa onların kendi beyanları esas alınarak geçici koruma kimliği düzenlenir. Ama burada esas olan herkesin parmak izini alarak kayıt dışı kimsenin kalmamasını sağlamaktır. Şimdi Türkiye İçişleri Bakanlığı “Geçici koruma belgesi olmayan Suriyeli mültecileri geri göndereceğiz!” diyor. Bunun yerine kayıt dışı olanların hepsine geçici koruma belgesi verilebilir ve onlar kayıt altına alınabilir mi? Evet, alınabilir! Ama Türkiye bunu yapmıyor. Derhal İçişleri Bakanlığı talimatı ile kolluk kuvvetleri harekete geçiyor, kimlik sorgusunda kimliği yanında olmayan herkesin eline plastik kelepçe takılıyor ve o kişi sınır dışı ediliyor.
İkinci olarak bir savaş beldesinden başka bir ülkeye sığınan herhangi bir kişi, terör suçuna karışmadığı ve bulaşıcı bir virüs taşımadığı müddetçe suç işlemiş olsa dahi geldiği ülkeye gönderilemez! Kanun bunu söylüyor. Ancak kişi kendi isteği ile geri dönmeyi isterse döner. İşte tam da burada Türkiye emniyeti hem kanuna aykırı hem de çok zalimane bir uygulamayı icra ediyor. Geri göndermek istediği Suriyeli mültecilere “kendi istekleri ile Suriye’ye geri döndüklerini kabul ettiklerine” dair belgeleri imzalatıyor. Bu zulüm değil de nedir?
Kısaca Türkiye hükumeti bir kısım laik Kemalist zümrenin baskısına yenilerek Suriyeli muhacir kardeşlerimize zulmediyor, Suriyeli mülteciler aleyhinde yürütülen kampanyayı destekleyerek Suriyeliler ile Türk halkı arasında nefret ve nifak tohumlarının ekilmesine sebebiyet veriyor. Komşuluk, kardeşlik, ensarlık görevi maalesef unutuluyor. Yerine milliyetçi ve ırkçı söylemler değerli hale gelmeye başlıyor.
İç Politikadaki Değişmeyi Dış Politik Süreç Belirliyor
Türkiye 2011 Mart’tan bugüne Suriyeli mülteciler ile ilgili kampanyaları anlatırken, Türkiye’deki Suriye mültecilerinin sayısını gösterirken bunu, göğsünü gere gere yapıyordu. Ama şimdi Suriyelilerden kurtulmayı istiyor. Bunun tek bir sebebi var: Türkiye dış politikada esasen en başından beri Suriye halkına ve Suriye Devrimi’ne sırtını döndü. Dış politik vizyonunda kendine ait bir plan ve hedefi olmayınca Amerika ile birlikte hareket ederek onun siyasi çözüm planının peşinden koştu. Rusya ile birlikte Amerikan politikalarının uygulayıcısı oldu. Bugün geldiğimiz noktada Rusya açıkça İdlib’de Türkiye ile ortak operasyonlar yaptığını söylüyor ve Türkiye bunu yalanlamıyor. Rusya’nın İdlib’de yaptığı katliamlarına ortaklık ediyor. Müslümanların kanı eline bulaşıyor. Türkiye içeride mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi konusunu kamuoyunun gündeminde tartıştırırken dışarıda yani Suriye içinde İdlib’de Rusya ile birlikte yaptığı operasyonları ve katliamları kamuoyunun gözünden kaçırıyor ve gizliyor. İdlib’de her gün yapılan bombardımanlar ile katledilen sivillerin, çocukların Türkiye medyası ve AK Parti Hükumeti nezdinde bir değeri yok, bu da görülmüş oluyor. Yani Türkiye’nin Suriye devrimi ve Ortadoğu’ya yönelik kendine ait bir siyasi çözüm planı olmuş olsaydı Türkiye’deki 2-3 milyon Suriyeli Türkiye’nin sırtına hiçbir zaman yük olmazdı. Ama uzun vadeli siyasi gelecek öngörüsü ve vizyonu olmayan Türkiye bugün Suriyeli mültecileri artık sırtından atılması gereken bir yük olarak görüyor.