Toplumların çürümesi bir anda ortaya çıkan bir durum değildir. Önce haya duygusu aşındırılır, sonra edep perdesi yırtılır. Nihayetinde “sanat” adı altında ahlaksızlık normalleştirilir. Bugün “Manifest” isimli teşhirci ve sapkın grubun sahne adıyla sergilediği çirkinlik, toplum vicdanını derinden yaralamış ve mide bulandırıcı bir hâle gelmiştir.
Bu tür sapkınlıkların ortaya çıkışında asıl pay sahibi kapitalizmdir. Kapitalist düzen, “özgürlük” maskesi altında toplumu yozlaştırmakta ve nesilleri teşhircilik üzerinden sömürmektedir. Çıplaklık ve hayasızlık üzerinden çıkar devşiren bu sistem, aslında insan fıtratını hedef almakta ve ahlaki değerleri yok etmektedir. Bugün bu rezillik sadece İslami hassasiyetleri olanları değil, toplumun farklı kesimlerini de rahatsız etmektedir. Laik ve Kemalist çevreler dahi bu aşırılıkların sınırı aştığını, toplumun genel yapısını tehdit ettiğini dile getirmektedir. Bu da göstermektedir ki mesele yalnızca dini bir kaygı değil, insanlık onurunu ilgilendiren ortak bir problemdir. Oysa bizim İslam medeniyetimiz haya ile yükselmiş, edep ile güzelleşmiştir. Rasulullah'ın ﷺ “Haya imandandır” buyruğu bu hakikati ortaya koymaktadır. Hayanın kaybolduğu yerde iman da zayıflar, toplum da yozlaşır. Ahlaksızlık yapanların bu toplumda yeri yoktur. Onlar ne gençliğe örnek olabilir ne de geleceğe umut olabilir.
Bu hayasız akımın durdurulması bireysel tepkilerle veya günübirlik yaklaşımlarla mümkün değildir. Kalıcı çözüm, İslam’ın hükümlerini esas alan bir düzenin tesis edilmesidir. Çünkü ancak böyle bir nizam ahlaksızlıkların önünü alabilir ve toplumu gerçek anlamda koruyabilir.
İşte bu düzen Rasulullah'ın ﷺ bize emaneti olan Hilâfet’tir. Hilâfet yeniden kurulduğunda; teşhircilik değil edep, sapkınlık değil iffet, rezillik değil haya hâkim olacaktır. Bu çağdaş göründüklerini düşünen zebanilerin maskesini düşürmek ve köklerini kurutmak yalnızca Hilâfetle mümkündür. Çünkü Hilâfet, hayasızlık akımlarını tarihin çöplüğüne gömecek tek otoritedir.