Zulüm ve İstismar Kıskacında Başörtüsü
05 Ekim 2022

Zulüm ve İstismar Kıskacında Başörtüsü

Uzunca bir süredir Türkiye’de konuşulmayan “Başörtüsü meselesi” Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki akşam yayınladığı bir video mesaj ile tekrar siyasetin gündemine taşındı. Kılıçdaroğlu Twitter hesabından yayınladığı videoda şu ifadeleri kullandı:

“Kimsenin gönlünde bir yara açılmasın diye bazen oy kaybetmeyi bile göze almak gerekiyor… Bu yaralardan biri de başörtü mevzusu. Burada bizim de yanlışlarımız oldu geçmişte. Ama değişmeyi öğrenmeyi bildik… Konuyu devlet ciddiyeti ile çözme ve siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkarma zamanı… Bu hakkı yasal güvenceye alacağız. Yarın itibari ile bu yarayı sonsuza kadar kapatacak adımı atıyoruz… CHP grubu eksiksiz, amasız, fakatsız ve yüreklice bu kanunun arkasında duracaktır. Sarayın da samimiyet turnusolü bu? Bakalım onların tutumu ne olacak?”

Çoğu dinleyen açısından sürpriz sayılan fakat demokratik siyaset penceresinden bakıldığında hiç de şaşırtıcı olmayan Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmadaki maksadını anlamak için bazı gerçekleri tekrar hatırlatmak gerekiyor.

Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamayı, Türkiye’nin tam da seçim sathı mahalline girdiği bir ortamda yapmasının “manidar” olduğunu öncelikle söyleyelim. Zira demokratik sistemde seçim demek; yalan, istismar ve kutuplaştırma yoluyla halkı aldatmanın zirve yaptığı dönem demektir. Bu dönemde siyasi partiler oy kaybetmeyi beraberinde getirecek her türlü fikir ve davranıştan soyutlanırlar. Düşüncelerine aykırı olsa bile oy kazandıracak her türlü açılımı “toplumsal mutabakat” kılıfına sararak piyasaya sürerler ve rakiplerini alt etmek için tüm kozlarını kullanırlar. Türkiye siyasi tarihi demokratik partilerin seçim dönemlerinde sergilediği sayısız ikiyüzlülük ve omurgasızlık örneğiyle doludur. Bu, meselenin bir yönü olup kamuoyu tarafından bilinen bir gerçektir.

Bilinen bir diğer gerçek ise Müslümanların değerleriyle açıktan savaşarak Türkiye’de iktidar olmanın veya iktidarda kalmanın mümkün olmadığıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin tabiatına aykırı bir şekilde “başörtüsüne yasal güvence” önerisi yapması, meselenin daha çok bu yönüyle ilgilidir.

CHP uzun yıllar kendisi gibi Kemalist zihniyete sahip askerî vesayeti ve yargı gücünü arkasına alarak bu gerçeğin hilafına hareket etti. Eline geçirdiği her fırsatı İslam’a ve Müslümanlara saldırmak için kullandı. Netice olarak “tek parti” zorbalığı ve birkaç koalisyon hükümeti dışında iktidar yüzü göremedi. En büyük prestij kaybını ise AK Parti’nin 20 yıllık iktidarı sürecinde muhalefette kalarak yaşadı. Zira AK Parti, üzerinde özenle çalışılmış toplum mühendisliği projeleri ile CHP zihniyetinin zulüm kamçısına dönüştürdüğü uygulamaları demokratik açılım paketleriyle sona erdirdi. Ayrıca AK Parti resmî ideolojiye hiçbir zarar vermeden küçük yönetmelik dokunuşlarıyla Müslümanların gözlerinin nasıl boyanacağını, duygularının nasıl istismar edileceğini, birkaç kısmi özgürlük karşılığında kendisine yaklaştırarak onları demokratik sisteme nasıl entegre edeceğini göstermiş oldu.

CHP şimdi 20 yıl boyunca gözlemlediği AK Parti’nin bu siyasetini taklit etmek suretiyle başörtüsünü istismar etmek istiyor. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında dile getirdiği “bu yarayı kapatmak için oy kaybetmeyi bile göze alıyorum” minvalindeki sözleri demagojiden başka bir şey değildir. Kılıçdaroğlu’nun tek amacı iktidar olmaktır. Bunun en kolay yolu da Türkiye toplumunda çoğunluğu oluşturan muhafazakâr seçmenin gönlünü almak ve desteğini kazanmaktır. Daha somut bir ifadeyle Müslümanları aldatmaya çalışmaktır. CHP’nin AK Parti’den öğrendiği en önemli siyasi öğreti budur. Hatta “CHP’nin başörtüsüne yasal güvence önerisinin iktidar için samimiyet testi” olduğunu söyleyerek, AK Parti’yi kendi silahıyla vurmaya yeltenecek kadar özgüven içerisinde Kılıçdaroğlu…

Ancak CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun ve onlara akıl hocalığı yapan Batılı efendilerinin unuttuğu çok önemli bir şey var ki o da şudur: CHP, Müslümanların hafızasında affı ve değişmesi mümkün olmayacak kadar karanlık bir sicile sahiptir. “CHP” denilince Müslümanların aklına; İngiltere’nin laik-Kemalist vesayet vasıtasıyla yaydığı kültürel sömürgecilik gelir. Bin bir hile ve entrikalarla yıkılan Osmanlı Hilafet Devleti gelir. Şapka giymediği için asılan İskilipli Atıf gelir. Örnek şehit Şeyh Said gelir. Türkçe okutulan ezan, ahıra çevrilen camiler gelir. Başörtüsü zulmü gelir. Kur’an ve Sünnet düşmanlığı gelir. Kısaca “CHP” denilince Müslümanların aklına; fesat, zulüm ve İslam düşmanlığı gelir. Yanına hangi partileri alırsa alsın, hangi masaya oturursa otursun, hangi ittifakı kurarsa kursun CHP’nin laik-Kemalist tabiatı değişmediği sürece İslam ve başörtüsü düşmanlığı bitmeyecektir. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” sloganının Müslümanlar nezdinde karşılığı olmayacaktır.

Tabi ki CHP’nin toplumsal hafızadaki bu kötü sicili 20 yıldır iktidarda bulunan AK Parti’yi kesinlikle aklamaz ve alternatif kılmaz. Önemle vurgulanması gerekir ki, CHP’nin bugün başörtüsü ve helalleşme söylemleri üzerinden icra ettiği istismar siyasetinin ilham kaynağı AK Parti iktidarıdır. AK Parti, demokrasi ile İslam’ı, hak ile batılı birbirine karıştıran siyaseti ile Müslümanların zihninde çok kötü bir çığır açtı. Müslümanların bireysel ibadetler ile eğitim ve iş hayatında yaşadığı bazı mağduriyetler giderildi ama bu kez başörtüsü başta olmak üzere İslam’ın farzlarının ruhundan koparılarak “demokratik hak” mücadelesine indirgendiği bir anlayış ortaya çıktı. Birçok İslami değer bu anlayış nedeniyle dejenere oldu ve zaman içerisinde önemi yitirdi.

Bu ruhsuz anlayışın en somut örneğini AK Parti’nin kamuda başörtüsü yasağını kaldırırken izlediği yöntemde gördük. İktidar başörtüsünü -sözde- özgürleştirirken samimi ve cesur bir irade ortaya koymadı. “Başörtüsü Müslüman kadının hakkıdır, inancının bir gereğidir ve hiçbir şekilde engel konulamaz” gibi açık bir ifade kullanamadı. Başörtüsünün adını dahi anmadı. Laik cenahı ürkütmemek için kılık kıyafet yönetmeliğinin 5. maddesinde yer alan “Kadınlar; elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış; tırnaklar normal kesilmiş olur” ifadelerinden “baş daima açık” kısmını metinden çıkartarak yasağı kaldırmayı tercih etti. Sonuç olarak yasal güvenceden bile mahrum bıraktığı başörtüsünün bugün CHP tarafından istismar edilmesine ön ayak oldu. Ne hazindir ki iktidarın bu pısırıklığı, bu samimiyetsizliği İslam düşmanı CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu tarafından yüzlerine vuruluyor. Çünkü din, samimiyettir ve samimi olmayan hiçbir amel başarıya ulaşmaz.

Son söz: Başörtüsü, ne zulüm yapılarak sahiplerinin sindirileceği sanılan basit bir meseledir, ne de demokratik seçimlerin kirli hesaplarına alet edilecek bir istismar malzemesidir. Bilakis başörtüsü, Allah’ın bir emri olarak Müslüman kadının namus ve iffetidir. Başörtüsünü yüreklice savunmak, onu zulüm ve istismar kıskacından kurtarmak her Müslümanın sorumluluğudur.