Bu soruyu muhtemelen bundan 5-10 yıl önce kimse sorma ihtiyacı duymamıştır. Lakin bugün bu soruyu oldukça çok kişinin sorduğunu biliyoruz. Sosyal Medya olarak bildiğimiz internet âlemi ve daha özelde Twitter, Facebook, Instagram veya WhatsApp gibi kanalların, neredeyse günümüzün vazgeçilemeyen birer iletişim aracı olduğu herkesçe malum. Hatta akşam yatağına yatmadan veya sabah kalktığında genelde sosyal medya kanallarına bakma ihtiyacı hisseden on milyonlarca insanın olduğu gizlenmeyen bir hakikat. Adeta gerçek dünyadan kopuk sanal âlemde yaşayan birer insan tipi oluşmuştur, bugün. Bu alışkanlığın bazı kişilerde gerçek hayatla olan bağını çok zayıflattığını hatta kimilerinde tamamen kopardığını söylemek abartılı olmasa gerek. Kişilerin toplum içerisinde bulunduklarında ise birbirleri ile konuşmaktan daha ziyade akıllı telefonlarını çıkartıp sosyal medya kanallarında gezindiklerini herkes muhtemelen yaşamış ve görmüştür. Kendisi ile konuşmak istediğinde veya bir soru sorduğunda cevabını vermeden önce arama motoru olan Google’a bakma ihtiyacı hisseden bir insan profilinin oluştuğunu görüyoruz. Google ne diyorsa genelde cevabımızı ona göre şekillendiriyoruz. Google’ın verdiği binlerce cevabın içerisinden doğru, isabetli cevabı bulabilmek için taktikler oluşturmak zorunda kalıyoruz. Yani karşımıza çıkan bu yoğun bilgi karmaşısının daha düzenli bir şekilde bize ulaşabilmesi için ilginç taktiklerin oluşturulduklarını görmekteyiz. Bu artık günümüzde neredeyse birer fetva kurumu gibi çalışan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu şekilde araştırma ve kitap karıştırma alışkanlığının neredeyse bitmiş olması günümüzün acı bir gerçeğidir.
Yine bir başka hastalık ise sosyal medya aracılığı ile özel hayatı tüm dünyaya servis etme alışkanlığıdır. Bu paylaşılan resimler kontrol alanının dışına çıktığında, başka kişilere sosyal medya aracılığı ile iletilmeyeceğinin garantisi var mı? Tabiki hayır. Çünkü senin sosyal medya sayfanda bulunan 20 arkadaşının bu resimleri paylaşmasıyla onların sayfalarında bulunan –örneğin- yüz kişi bunu görüyor ve o yüz arkadaşından biri düşünmeden bu resmi yine başka insanların görebileceği sayfalarda yayınlayabiliyor. Bu durum bu paylaşımların önünün alınılamadığının bir kanıtıdır. İşte bu resimlerin, kontrolü zor bir şekilde yayılıyor olması, aslında özel hayatın tüm dünyaya servis edildiği anlamına geliyor. Bu hastalığın bazı kişilerde sınır tanımaz bir hal aldığını da görmek mümkün. Neredeyse tüm yaptıklarını kameraya çektiklerini; yani sabah kahvaltısını, akşam yemeğini, dışarıda gezdiği yerleri, alışveriş esnasında ne aldığını, çay ocağında nasıl çay içdiğini, nasıl dondurma yediğini veya akşam yatmadan Türk kahvesini nasıl yudumladığını sosyal medya aracılığı ile tanıdıklarına, hayranlarına veya arkadaşlarına gönderdiğini görüyoruz. Bu paylaşımlar yapıldıktan sonra ise, iş tabiki bitmiyor. Kimlerin beğendiği, kaç kişinin paylaştığı ve kimin nasıl bir yorum yaptığı da sonuna kadar takip ediliyor.
Bunun bir hastalık olduğunu görmek için uzmanlığa gerek olmasa gerek. Bu hastalığın maalesef çok ciddi bir şekilde çocuklarımıza da sirayet ettiğini görüyoruz. Özellikle çocuklarda sosyal medya haricinde bir de akıllı telefonların, bedava veya cüzi bir meblağ karşılığında indirilebilen online oyunların bağımlısı olduğunu da gözlemlemekteyiz. Online olmayan oyunların kontrolünün biraz daha kolay olduğunu bilmekle beraber online olanlarının çok daha tehlikeli olabileceğini ve bağımlılık yaptığını da unutmamak gerekir. Hatta bazı kişilerin online oyunları saatlerce, günlerce oynadığı bilinmekte, oyun adına kendini öldürenlerin dahi olduğu söylenmektedir.
İşte Batı zihniyetinin bir ürünü olarak piyasaya sürülen bu tür araçların saymış olduğumuz zararlarının yanında yararları da yok değil. Yararlarını sıralamak gerekirse;
Hayatın kontrolü sosyal medya araçlarına verilmediği ve gerçeklerin insanlara, Müslümanlara aktarma aracı olarak kullanıldığı sürece tabii ki sosyal medya araçlarının yararı da vardır. Tabii ki bu yararın sınırlı olduğu ve gerçek hayatla bağ kurularak ancak yararlı olacağı düşüncesi, herhalde kimse tarafından inkâr edilemez. Yani sosyal medya aracılığı ile bilgilendirilen kişi samimi ise doğru bulduğu fikirleri savunan kişilerle gerçek hayatta yüz yüze görüşmesi gerekiyor. Aksi taktirde sadece sosyal medya aracılığıyla iddia edilen samimiyet bir yere kadar mümkün olmaktadır. Anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum: Sosyal medya aracalığı ile bir müslüman Cuma namazının farz olduğunu duymuş olsa ve bu farzı ifa etmek için harekete geçmeyip sosyal medyada kalmış olsa farzı ifa etmiş olur mu? Yani farzı sosyal âlemde yapması mümkün mü? Tabii ki hayır. Ne yapması gerekiyor? Cuma namazının farz olduğunu bilen ve bu farzı ifa eden Müslümanların gittiği camiye gitmesi ve o müslümanlarla beraber Cuma namazını kılması gerekiyor. Aksi taktirde Cuma namazının farz olduğunu sosyal medya aracalığı ile haykırsın dursun. Bu onu farz olan Cuma namazını ifa etmeye götürmüş olmaz.
Dolayısıyla şu tespiti tekrar yapalım. Sosyal medya, evet, bilgilendirmek adına önemli ve çok yararlı olabilmektedir. Lakin bu samimi Müslümanı, harekete geçirerek gerçek hayatta doğru bulduğu kişi ve kuruluşlarla irtibata yönlendirmediği sürece, sadece hayal âleminde kalmak ile yetinmiş olması demektir. Hâlbuki sosyal medya üzerinden tanımış olduğu kişilerle buluşması onlarla bunu konuşup tekrar özümsemesi ve yan yana onlarla bu farzı hayata geçirmesi gerekiyor. Aksi taktirde sanal alemde kendi kendini kandırmaktan başka bir şey yapmış olmaz.
Rabbim bizi günümüzün tüm altadıcı araçlarından korusun. Rabbim çocuklarımızı, gençlerimizi birçok tehlikelerle dolu olan sosyal âlemin şerrinden korusun.