Beklenen oldu; yüzlerce yıldır var olan bir hastalık, 2022 yılında yeniden gündeme getirilmişti; şimdi de DSÖ tarafından “kırmızı alarm” seviyesine çıkartılıp yeni bir pandemi rüzgârı estirilmeye başlandı. Genelde çocuk yaşlarda geçirilen fakat şimdilerde yaş fark etmeksizin vücutta belirgin farklılıklar meydana getiren “Çiçek hastalığı”… Afrika’da daha fazla görülen, sadece temas yoluyla bulaşabilen bir hastalık bu. Temas edilen kişinin deri dokusundaki Çiçek virüsü, temas eden kişinin deri dokusuna ter veya kan yoluyla bulaşıyor. Yani Covid’de olduğu gibi solunum yoluyla bulaşmıyor. Aslında bilinen adıyla Suçiçeği hastalığı ile benzer semptomlar gösterir ama öncesinde yapılan aşılama ve tedavi süreçleri ile kolay bu hastalık atlatılırdı. Buna benzer kızamık ve sarılık gibi hastalıkların da 80’li yıllara kadar Türkiye’de aşıları üretilir; Hıfzıssıhha dairelerinde uygulanırdı. Aşıların ve ilaçların “yerli malı” olması, halkın güven duygusunda herhangi bir soruna yol açmazdı. Herkes çocuklarını belli periyotlarla aşılamaya götürür ve olası hastalıklardan korurdu. 80’li yıllardan sonra çiçek hastalığı azalma gösterince aşılama programından çıkarıldı. Avrupa Birliği kriterleri kapsamında ise Türkiye’de aşı üretimi durduruldu. Avrupa Birliği onaylı aşılar ve aşılama programları devreye sokuldu. Artık Dünya Sağlık Örgütü’nce lisans almaya hak kazanan şirketlerin aşılarını uygulama zorunluluğu getirildi. Batı’ya entegrasyon için önüne gelen sözleşmeyi imzalayan, eline tutuşturulan aşıları sorgusuzca halkına zerk eden bir anlayış, yaklaşık 40 yıldır Türkiye’nin sağlık sistemini belirliyor.
Peki dünyada bir pandemi olup olmayacağına karar veren DSÖ kimdir, nedir?
Merkezi Cenevre’de bulunan, Amerika’nın öncülüğünde kurulup birçok devletin -meşruiyet kazandırmak üzere- “kurucu üye” yapıldığı çatı örgüt. Aşı ve test kiti üreten baronların, ilaç şirketlerinin sağladığı finansman ile etki gücünü arttıran bir kuruluş.
Küresel silah tüccarlarının yöntemlerini bilirsiniz; önce savaş çıkarıp sonra savaşan bir tarafa silah pazarlarlar, daha sonra da savaşı iyice kızıştırıp diğer tarafa daha iyisini satarlar. Böylece her iki tarafa da istediği kadar silah satarlar. Belli dönemlerde DSÖ de bu yolla ticaretini canlı tutar. Bazen bir hastalık (kanser, diyabet vs.) bazen de küresel salgınlar yoluyla tüm dünya insanlarına “ölümü gösterip aşısına veya ilacına razı eder.”
İlk “Maymun Çiçeği” uyarısı yapıldığı 2022 yılında, Alman Biontech şirketi Ruanda’nın başkentinde aşı fabrikası kurdu. Afrika’da insanları “kobay” yapmakla meşhur Pfizer ve Biontech firmaları, yeniden o toprakları deneme tahtasına çevirdiler. Maymun çiçeği hastalığının insanlara “sincap ve farelerden bulaştığı” söylemi ise Afrika’nın iklimi ve su kirliliği gibi faktörlere atıf yapılarak hastalığın doğal seyrine algıları yönlendirmektedir. Halbuki Afrika, yıllardır aynı çorak arazilere, aynı hayvan popülasyonuna ve aynı iklim/bitki örtüsüne sahip. Ama nedense Maymun Çiçeği 2022 sonrasında çıktı. Çok ilginç değil mi?
Daha ilginç olan şeyi söyleyeyim: 17 Ağustos Cumartesi günü Habertürk TV’ye çıkan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu “Aşı çalışmalarımız sürüyor, biz bakanlık olarak Maymun Çiçeği virüsüne hazırız.” dedi. Hangi ara, neyi, nasıl hazırladılar, anlamadık. Ama anladığımız bir şey var ki, bakanlar değişse de sağlık yönetimi ile ilgili mevzuat değişmiyor. Batılı devletler, siyasi iradelerini ve etki alanlarını sonuna kadar kullanıyorlar. Hastalığı pazarlayanlar da ilacı reklam edenler de aşıyı gönderenler de onlar.
İşte başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, bakanlar ve belediye başkanlarının dillerinden düşürmedikleri “Yeni Dünya Düzeni” bu olsa gerek. Görünen o ki onlar; “Toplumsal cinsiyet eşitliği”, “aile kurumunun gereksizliği”, “18 yaş prangasından kurtulmak”, “özgür dünya” gibi sloganlarla Avrupa’dan aldığı eğitim kredilerini, “ahlaksız bir topluma dönüşme” projesi olarak kullandılar. Aile, nesil ve toplum uçurumdan yuvarlandı, görmediler. İstanbul Sözleşmesi, kadın-erkek ilişkilerini ters yüz etti, duymadılar. “İklim değişikliği” yalanıyla oyalandılar, “karbon ayak izi” uydurmasıyla vakit harcadılar, küresel çetelerin oyuncağına döndüler ama “bilmiyorduk” dediler, “kandırıldık” diyecekler.
Eğitim sistemini ithal ettiler, uyguladılar ama dikiş tutmayınca Milli Eğitim Bakanını görevden aldılar. Sorun sistemin bizatihi kendisindeydi ama görmediler. “Asım’ın neslini inşa edeceğiz” diye yola çıkıp deist ve ateist gençliğin bangır bangır bağırışını duymadılar. Düşmanlarını müttefik belleyip aldatıldılar ama “bilmiyorduk” dediler. Faizi bir düşürüp bir yükselttiler. Ekonominin içinden geçtiler yine de düze çıkaramayınca bakanları değiştirdiler. Sorun kapitalist iktisadın kendisindeydi ama görmediler. “Maskeler ve isimler değişince kalkınmanın gerçekleşmeyeceğini” söyledik, ”anlayışları değiştirin” dedik, duymadılar. Dünya Bankasına, FED’e, IMF’ye ve kredi kuruluşlarına güvendiler, dayandılar. Şimdi o dağlara kar yağdı ama anlamadılar, bilemediler.
Covid pandemisi baş gösterdiğinde önüne arkasına bakmadan dayatılan aşıları yaptılar; Batı taklidi tedavi yöntemlerini uyguladılar. Ölümcül semptomlar gördüler, kalp krizlerinde artışlar yaşadılar ama aşıların mahiyetini, üretenlerin niyetlerini görmediler. İlaç şirketlerinin, aşı ve test kiti üreten finans baronlarının destek paketlerini, para hışırtılarını duydular da vatandaşın feryatlarını, çığlıklarını duymadılar. Şimdi bir çiçek hastalığı pandemisi gündemde. Özellikle Gazze’den arşa yükselen yardım çığlıklarının muhatabı olamayan iktidarlara belki can suyu olacak. Yeni bir gündem ile Müslümanlar sessiz sedasız katledilmeye devam edecek. Günün sonunda yüzlerce danışmanı olan liderler, “Sonuçları bilemedik, anlayamadık.” diyecekler.
O halde bunca şeyi görmeyen, duymayan, bilmeyen yöneticilerin, liderlerin diyarında “üç maymunu oynamak” bedel ister. Alın size maymunlar cehenneminde “üç maymun çiçeği”.