Geçtiğimiz hafta Konya’nın Meram İlçesi’nde bir aileden üçü kadın yedi Müslüman katledildi. Aynı ailenin daha önce Mayıs ayında da insanlıktan nasibini almamış bir “sürü” tarafından saldırıya maruz kaldığı, saldırganların birer ikişer “delil yetersizliği” gerekçesiyle serbest bırakıldığı medyaya yansıdı.
Yüzlerce yıl bu topraklarda İslâm sancağı altında bir arada sorunsuz yaşayan halkların arasına, İslâm ahkâmının hayat sahnesinden kaldırılmasının ardından, Batı’da pişirilip İslâmi coğrafyanın tümüne servis edilen milliyetçilikle yoğrulmuş laik esaslı devlet fikri ve uygulamalarıyla Batı lehine verimli bir fitne girmiş oldu. Bu laik esaslı devletçiklerin başına Batı güdümlü uşak bekçiler yerleştirilip servis ettikleri fitnenin işleyişi bir nevi garanti altına alındı. Sık sık heyetler gönderilip laik ve milliyetçi uygulamalar yerinde denetlendi. Topraklarımız bölünmekle kalmadı, Batı’nın siyasi ya da zaman zaman askerî müdahalelerine de açık hâle geldi. Asıl amaç, yıllar yılı bir arada yaşamış halkların bir daha yekvücut olamayacak şekilde birbirine düşman edilmesiydi ki bu da kısmen başarıldı.
Tesis ettikleri milliyetçi devletçiklerin uygulamaları, bu düşmanlığı körükleyecek ortamlarla zaman zaman alevlendirildi, zaman zaman da o an ki siyasi çıkarlar gereği -Türkiye’de olduğu gibi- açılımlar, çalıştaylar yoluyla samimiyetsiz ve riyakârca soğumaya bırakıldı. Ancak kokuşmuş milliyetçi zihniyet, devletin kuruluş kodlarında yer aldığı için hiçbir zaman terk edilmedi. Laik esaslı bir devletten de milliyetçi fikrini terk etmesi beklenemez zaten.
Kurulan devletçikler her ne kadar belirli bir millet ismi ile anılsa da, hiçbir zaman kastedilen milletin devleti olmadı. Örneğin; Türkiye Cumhuriyeti devleti, hiçbir zaman Türklerin devleti olmamıştır. Sadece ve sadece “kurucu” mutlu azınlık ve bu azınlıktan nemalanan çevrelerin devleti olmuştur. Kimse zannetmesin ki bu laik devlet sıradan Müslüman Türklere aittir ve onlara müreffeh bir yaşam sunmaktadır. Bilakis bu ülkede yaşayan sıradan Türkler de, Kürtler de ya da başka halklar da aynı sefalet altında yaşamış ve yaşamaya da devam etmektedir. Halk her zaman vesayet altında yönetilmiştir. Yine buradan zannedilmesin ki, Demokratikleşme bu vesayetin alternatifidir. Demokratikleşme, laik vesayet rejiminin, “İslâmsı” iktidar yoluyla, yumuşatılmış hâlidir. İster baskıcı laik, ister yumuşak demokratik laik üslup benimsensin, vesayet değişmez. Zira vesayet, toplumun işleri ve ilişkilerini, toplumun sahip olduğu İslâmi akideye ve bu akideden doğan İslâmi hükümlere dayanmadan siyaset etmektir. İslâm’ı hayat sahnesinden kaldıran “kurucu” kafa, İslâm’ı da bir kimlik olarak toplumdan silme ve buna “alternatif” olarak tek bir milliyet kimliğini dayatma yoluna gitmiştir. Bu arada, demokratik yumuşak laikler de oluşturulan gayri İslâmi kimliğin -İslâmi gibi görünen söylemler kalkan yapılarak-, “laik sistemle uyumlu Müslüman” tipinin yerleştirilmesine çalışmaktadır ki bu, kurucu zihniyetten daha tehlikelidir.
Bu milliyetçi dayatmaya tepki olarak da, Kürt milliyetçiliği doğmuştur. Bu ülkede Türk milliyetçiliğinin ve Kürt milliyetçiliğinin varlığı, laik devlet yapısının ömrünü uzatan asli dayanaklardır. Çünkü laik sistemin istediği, İslâmi kimliğin unutturulup yeniden İslâmi hayatı arzulayan, İslâm’la yönetilen İslâmi bir toplum kurma iradesinin, bu toplumda bir daha zihinlere gelmemesidir. Dolayısıyla Türk milliyetçiliği yapanlar da, Kürt milliyetçiliği yapanlar da laik devlet modelinde tam bir uzlaşma hâlinde birbirlerini beslemektedir.
O hâlde ey Müslüman Türkiye halkı, laik rejim varlığını sürdürdükçe, bu topraklarda yaşayan halklar arasında husumet bitmeyecektir. Gelin, asli kimliğimiz olan İslâmi kimliğimize sahip çıkalım ve İslâm’a imanımız gereği insana insan olarak bakan İslâmi hayatı yeniden başlatmak için hep birlikte çalışalım. Tek bir İslâmi Devlet altında, Peygamberlik metodu üzere 2. Râşidî Hilâfet Devleti çatısı altında, geçmişte olduğu gibi gerçek kardeşliği yeniden tesis edelim.
[يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ] “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.”[Hücurat Suresi 13]
[وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ] “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, bilenler için gerçekten ayetler vardır.”[Rum Suresi 22]
[دَعُوهَا فَإِنَّهَا مُنْتِنَةٌ] “Onu (milliyetçiliği) terk edin çünkü o kokuşmuştur.”[Muttefikun Aleyh]