Âiz ibni Amr RadiyAllahu Anh’tan rivayetle Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
الإِسْلاَمُ يَعْلُو وَلاَ يُعْلَى
“İslâm üstündür, O’na üstün gelinemez!” [ed-Darukutni]
Evet, İslâm hiçbir düşüncenin, ideolojinin, dinin ve söylemin kendisine galebe çalamayacağı bir akide ve nizamdır. O kendi bünyesinde hiçbir beşerin karşısında duramayacağı bir gerçeklik ve tesir barındırıyor. İnsanlar ile hiçbir müdahale ve engel konulmadan yüzleştiğinde kendisine teslimiyetten başka bir seçenek bırakmıyor muhataplarına. İnsanın aklını kanaat, gönlünü itminan, fıtratını sükûnet ile dolduruyor.
İslâm’ın bu gücünün farkında olan sömürgeci müstekbirler halkların İslâm’dan uzaklaşması, onu araştırma teşebbüsünde dahi bulunmaması için bin bir türlü entrika, karartma ve sansasyonel yola başvuruyor. Hem gayr-i Müslim olan kendi halklarını hem de Müslüman halkları İslâm’a karşı ilgisiz bırakmak dahası nefret ettirip uzaklaştırmak için elinden geleni yapıyor. Ama nafile… İslâm üstündür, ona hiçbir şey üstün gelemez! Müslümanların kendi akideleri hakkındaki tüm cehaletlerine ve gayri İslâmi nizamların tahakkümünde yaşıyor olmalarına rağmen sömürgecilerin uykularını kaçıran tek fikir hâlâ İslâm’dır; tek ümmet de hâlâ Müslümanlardır.
Gelin bu hakikate bir katre de olsa ışık tutan Cevdet Said’in “İslâm’dan Neden Korkuyorlar?” kitabından birkaç alıntı yapalım. Portekiz diktatörü Salazar’dan başlayalım. Salazar kimi gazetecilerle yaptığı bir konuşmasında şu açıklamalarda bulunuyor: “En büyük tehlike şayet kendilerinden konuşmak mümkün ise, Müslümanlardır. Gerçek tehlike bunlardır. Biri ona der ki; onlar, bugün kendi aralarında ihtilafa düşmüşler ve çekişip durmaktadırlar. O da buna cevap olarak der ki: Endişem şudur: Korkarım ki biri çıkar da, onların bu çekişmelerini ve gözlerini bize yöneltir.” Marmadok Baksol diyor ki: “Müslümanlar ilk dönemlerinde olduğu gibi, aynı ahlak, medeniyet ve inançlarına dönerlerse dünkü hızla bugün de dünyaya yayılırlar. Zira boş dünya onların önüne geçecek bir güce sahip değildir. Onların medeniyeti gibi bir medeniyete de tanık olmamıştır.” Bermşadur da Müslümanlardan söz ettiği bir konuşmasında şunları dile getiriyor: “Gerçekte bu zeki, cesur müslümanlar tüm bilim ve sanat eserlerini, şeref ve paye değerlerini bize bıraktılar. Gerçekten bu müslümanlar, yüzlerce seneden beri derin bir uykuda uyudular. Artık uyanmış ve ‘İşte ben ölmedim, buradayım’ diye seslenmektedir. ‘Ben yeniden hayata döndüm. Artık ben, bundan böyle size boyun eğen bir köle değilim. Esen rüzgârlara ve kasırgalara da kapılacak değilim.’” Sonra devamla diyor ki: “Kim bilebilir ki, tekrar Frenk beldelerinde görüleceklerdir. Yine yakın bir dönemde belki, bu ülkelerin semaları Müslümanların tehdidinde kalacaklardır. Bunlar yine semadan inip dünya ile cihada ve savaşa gireceklerdir. Bu ikinci cihatları ya uygun bir zamanda veya tayin edilmiş döneminde olacaktır. Gerçi ben, peygamberlik iddiasında değilim. Ancak bu söylediklerimin izleri artık gözükmeye başlamıştır. Çünkü birçok ihtimal bunu göstermektedir. Artık böylesi güçlü bir dalganın önünde ne bir zerre ne de başka bir şey kalacak değildir.”
Gerçekten hain yöneticiler, korkak âlimler ve Batı kültüründen etkilenip İslâm hakkındaki görüntüyü bulanıklaştıran kimseler olmasa idi Allah ve insanlık düşmanı Batı’nın korktukları başlarına çoktan gelirdi. Ama en nihayetinde Allah her şeye bir ecel takdir etmiştir. Bugün tüm iç ve dış düşmanlarına rağmen İslâm ve Müslümanlar muzaffer olacaklardır. Ki İslâm bir akide/ideoloji olarak hiçbir zaman mağlup olmuş da değildir. Müslümanlar tüm kötü tecrübe ve durumlara rağmen yeniden İslâm’ı fiilen hâkim kılıp ideolojilerini hidayet ve bir nur olarak âleme taşıyacaklardır bi-iznillah.
Evet, sen ey davetçi kardeşim! Ye’se kapılma! İçinde bulunduğun vakıanın çetrefilliği ve yaşanan acı tecrübeler seni umutsuzluğa düşürmesin. Bu zaten sömürgecilerin seni düşürmeye çalıştıkları hâlet-i ruhiyedir. Sakın Allah’a teslim olmuşken onların entrika ve tuzaklarına teslim olma gafletini gösterme. Allah seni aziz kılmışken sakın geri adım atma zilletine düşme. Her türlü kazanacağın bir mücadele bu; ya zafer ya şehadet ya da hem zafer hem muzaffer hem de şehit olursun. Kâfirlere gelince; onlar hem dünyada hem de ahirette rezil olacaklardır. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعاً فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
“Kâfirler (hak dine inanmayanlar) servetlerini, insanları Allah’ın yolundan engellemek için harcarlar, yine harcayacaklar, sonra bu onlara yürek acısı olacak, daha sonra da yenilecekler. İnkâra sapanlar sonunda cehenneme sevkedilecekler. Ta ki, Allah pisi temizden ayırsın, pisleri üst üste koyup hepsini bir araya toplasın, sonra da cehenneme atsın. Onlar ziyan edenlerin ta kendileridir.” [Enfal 36-37]
Elhamdulillah-i ala ni’met’il İslâm. İslâm nimetini bizlere nasip ettiği için Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun…