Yol boyunca uzayan uçsuz bucaksız buğday tarlalarını temaşa etmişsinizdir. Ya da yolculuğunuzun bir yerinde size eşlik eden ayçiçeği tarlalarını keyifle izlemişsinizdir. Veya güneş tarlalarını… Güneşten enerji üretmek için panellerin sıra sıra dizildiği tarlalar. Peki, hiç insan tarlaları gördünüz mü? “O da ne?” demeyin!
Uçsuz bucaksız coğrafyamızda, sıra sıra dizilmiş, sınırları cetvelle çizilmiş insan tarlalarını görmediniz mi? İnsanımızdan “Batılı insan” üretmek için ulusal sınırlarla çevrili tarlalar…
İslam'ın coğrafyasında kurulmuş laik ulus devletler, İslam’a değil Batı'ya aittir. Bu devletler Batı'nın ama bizim coğrafyamızda kurduğu devletlerdir. Bu devletlerin iki vazifesi vardır. Birincisi: Coğrafyamızın ekonomik kaynaklarını ait oldukları Batı’ya taşımak, siyasi ve stratejik imkânlarını Batı lehine kullandırmak. İkincisi: İnsanlarını, Batılı gibi düşünen, davranan ve yönelim gösteren insanlar haline getirerek insan kaynaklarını Batılılaştırmak. Batı tarafından devlet ya da iktidar olarak tanınmaları buna bağlıdır. Yoksa varlıklarını koruyamazlar.
Açalım…
Laik, ulus devlet tipi ilk defa Batı’da ortaya çıktı. Bu topraklara yabancı olduklarından varlıklarını toplumlarımızı yabancılaştırarak koruyabilirler. Bu rejimler, coğrafyamızda tutunabilmek, stratejik avantajlarımızı Batı’nın jeopolitik konumunu kuvvetlendirecek şekilde kullanmak, kaynaklarımızın Batı’ya transferinin sürdürülebilirliğini sağlamak için eğitim, kültür, sanat vb. politikalarını, insan kaynağımızı yabancılaştırma stratejisi üzerine bina ettiler. İkinci seçenekleri yok. Ya halkımızı yabancılaştıracaklar ya da yaban ellere (Batı’ya) geri çekilecekler…
Dolayısıyla etrafı çitlerle/sınırlarla çevrili bu topraklarda Batı, kurduğu ithal ikamesi rejimlere sürekli olarak meşruiyet payesi vermeye çoktan müsait bir insan üretmektedir. Bu insan tipi maarif (eğitim) sistemleri marifetiyle üretilmektedir. Batılı değerler ekseninde eğitilerek (aslında öğütülerek) ortalama bir dünya vatandaşı yetiştirilmektedir.
Doğu’da ama, Batılı gibi düşünen/yaşayan… Sıra sıra dizilmiş bu ulus devletler sayesinde bütün insanlar, tek kutuplu dünyanın (Batı’nın, Doğu’daki) vatandaşları gibi. Kendi topraklarımızda ama yabancı bir maarif sistemi marifetiyle yabancılaşıyor, yabancılaştırılıyoruz. Bu açık, rezil bir istila! Sınır ötesi tarım kavramını duymuşsunuzdur. Şu anda Amerika, Çin ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke, az gelişmiş ülkelerin topraklarında kendi tarım ürünlerini yetiştiriyor. Bir de sınır ötesi insan yetiştirme diye bir şey var. Bunu ilk defa duyuyor olabilirsiniz. Batılı ülkeler İslam’ın topraklarında laik eğitim ve kültür politikaları, görsel, yazılı ve sosyal medya mecralarıyla “sınır ötesi Batılı insan” üretiyor.
Resmen; sabah-akşam insanımız üzerinde, hassaten çocuklarımızın beyninde operasyon yapılıyor. Bu açık-ça beyin operasyonu. Nesillerimiz üzerinde, kadavra üzerinde oynadıkları gibi oynuyorlar. Eğitim ve kültür politikalarıyla… Sanat ve spor gibi toplumun, özellikle genç kesimlerin etkileşiminin yüksek olduğu alanlarda, popüler namzetler aracılığıyla… Batı’nın kültürünün hatta sapkın eğilimlerinin taşıyıcısı haline gelmiş kişiler rol-model olarak sunuluyor. Kültür Bakanlığı, belediyeler, “Bahar Şenliği” adı altında arsızlığa sahne aldırıyor. Akvaryumun pisliğini toplayan çöp balıkları gibi Asya’nın, Avrupa’nın, Batı’nın ne kadar pisliği varsa “sanat” namına toplayıp gençlerimizin zihinlerine boşaltan -sözde- sanatçılar, şovmenler “trendlere” taşınıyor. Sosyal mecraların algoritması bu şekilde ayarlanmış. Ve bir yönetici de Allah hakkı için çıkıp, “bu algoritmayı, ‘mahremiyet, iffet, hayâ vb.’ dinî kriterler çerçevesinde ayarlayacaksınız!” demiyor. Neden?
Çünkü din-devlet ayrı. Çünkü bu mecralardan reklam vb. elde edilen vergiler daha önemli… Çünkü ekonomik büyümeye katkıları var… Çünkü “özgür” dünyaya böyle bir algoritmayı, böyle bir kültür ve sanat anlayışını izah edemeyiz… Çünkü… Çünkü…
Aslında bu devlet makinesinin fabrika ayarlarını, patentini elinde bulunduran Batılılar yapmış. Eğitim ve kültür politikaları, sanat ve spor araçlarıyla Batılı insan yetiştirecek şekilde ayarlamışlar. Sadece başına “milli” iliştirilmiştir. Ve sürekli olarak Batı'nın denetimindeki küresel kuruluşlar (BM, NATO, IMF, AB, AP) aracılığıyla siyasi, askerî, ekonomik, hukuki ve kültürel yönlerden "servis" ve "bakım"a alınarak fabrika ayarları kontrol ediliyor. Kontrolü yapıldıktan sonra uygun iktidarlar akredite ediliyor, kredi notları yükseltiliyor, finans veya sıcak para akışı sağlanıyor vs. vs.. Bu devasa laik ulus devlet makinesinin başında kimin bulunduğunun bir önemi yok. İktidardakiler sadece Batı namına bu işleyişi sağlayan makinistler oluyor.
Kendi topraklarında ama Batılı ürün yetiştirmek için bahçıvanlık yapmak, ne büyük zillet! Bu zilleti, bu bayağı vazifeyi kendilerine nasıl reva görüyorlar, anlamak mümkün değil.
Bu satırların yazıldığı sırada sosyal medyada bir video dolaşıma girmişti. Marmaray’da eşcinselliği sıradanlaştıran bir reklam filmi… Beyninizden vuruluyorsunuz. Sapkın fikirleri ile vuruyorlar…
Gençliğimiz, geleceğimiz üzerinde kadavra gibi oynuyorlar. İğne yaparken çocuğu “ıh” dese sağlık çalışanına hesap soran anneler, babalar! Çocuklarınız üzerinde sabah-akşam, 7/24 operasyon yapılıyor. [وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ دٖينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواؕ] “…Güçleri yeterse dininizden çevirinceye kadar durmadan sizinle savaşırlar…” [Bakara Suresi 217]
Ey anneler, babalar! İslam’la yoğrulmuş bu toprakları “insan tarlası” gibi görerek sömürgeciliği kalıcı kılmak uğruna çocuklarınızdan; demokrat, liberal, laik, milliyetçi, faşist, egoist, narsist, ciddiyetsiz, cinsiyetsiz, merhametsiz, insanlar yetiştiren bu bahçıvanlık düzeniyle siz de durmadan mücadele edin!