Halkı oyalayabilmenin taktiklerinden biri de içi boş sözlerle halkın hislerine hitap etmek ve fiilî acziyeti örtbas edebilmek için bahane zihniyetini devreye sokarak aklanmaya çalışmaktır. Halkın duymak istediği sözleri her defasında sarf ederseniz ve uluslararası camiadan olumlu veya olumsuz tepkiler alırsanız neticede detaylara takılmayan halk size inanacaktır. Yıllardır “mazlumun hep yanında olacağız!” lafını duyduk ve yine yıllardır “zalimin zulmüne sessiz kalmayacağız!” meydan okuyuşuna şahit olduk. Neticede ne mazlumun yanında olduk ne de zalime haddini bildirebildik. 9 yıldır Suriye’de Müslüman halk katlediliyor. Birçok ülkenin oyun oynadığı her türlü kirli işlerinin yapıldığı yerin adı Suriye… Küstah Trump’ın kıvırmadan petrol yataklarını açıkça işgal ettiği yerin adı Suriye… Sıcak denizlere inmek ve güç gösterisi yapmak isteyen Rusya’nın katliam üzerine katliam yaptığı yerin adı Suriye… Sünni Müslümanlara kin besleyen İran'ın kin kustuğu yerin adı Suriye…
Tüm bu kirli oyunların oynandığı Suriye’de “son kale” olarak bilinen İdlib’de an itibarı ile 4 milyona yakın insan sıkıştırılmış durumda! Havadan Rusya ve karadan ise Şebbiha zalimlerinin katliam yaptıkları yerin adı İdlib… Bu kırsalın etrafına Mayıs 2018 tarihinden itibaren TSK 12 adet gözlem noktası kurdu. Şimdi bu gözlem noktalarının neden kurulduğu daha iyi anlaşılmaktadır. İçeriden mücahitlerin dışarıya saldırıda bulunmaması için bu gözlem noktaları kuruldu. Lakin dışarıdan içeriye sızmalara göz yumuluyor ki nitekim şuan itibarı ile sonradan takviye edilen gözlem noktaları ile beraber 9’a yakın gözlem noktası, Rusya-İran ve Rejim üçlüsünün eline geçmiş durumda. Bu bölgeler sırasıyla Morek, Maarat, Serakib ve son olarak El Eys bölgesi… Bu şekilde istenilen ve Türkiye ile perde arkasında görüşülen birinci aşama yani Halep – Şam M5 Karayolu tamamen “üçlü çetenin” eline geçmiş durumda. İkinci aşamada ise Halep – Lazkiye M4 Karayolu’nu ele geçirmenin hamlesi yapılacaktır. Muhtemelen önümüzdeki dönemde sırasıyla Deyre Sümbül, Ariha, Arima ve İsabrak Dağı ele geçirilecek.
İdlib’den son aylarda oldukça acımasız katliamlara şahit olsak da bir iki hafta önce bir takım yeni hadiselerin olması oldukça manidardır. İlk kez aynı anda 8 ve bir hafta sonra ise 5 Mehmetçiğin öldürülmesi alışageldiğimiz bir durum değildi. Erdoğan ilk saldırıdan sonra 4 Şubat 2020 TBMM Grup Toplantısında alıştığımız tarzda yine halkın hislerine şu şekilde hitap etti; “Biz Suriye’de rejimin, Rusya olmadan havada, İran olmadan karada tek bir çakıl taşını dahi yerinden oynatacak gücünün bulunmadığını bilmiyor muyuz? Aynı şekilde Fırat’ın doğusunda bölücü terör örgütünün Amerika’nın desteği ve Rusya’nın müsamahası olmadan varlık gösteremeyeceğini bilmiyor muyuz? Türkiye’ye karşı aslan kesilen rejimin, Fırat’ın doğusundaki bölücü terör örgütüne karşı en küçük bir kazanım elde edememesinin gerisindeki sebeplerini görmüyor muyuz? Rejim denilen kuklanın küçük bir hizip dışında kendi ülkesinde herhangi bir karşılığı yokken, suni solunumla yaşatıldığının farkında olmadığımız mı düşünülüyor?”
Bunu duyan halk yine muhtemelen “Reise helal olsun korkusuzca gerçekleri söyledi” demiş olmalı. Lakin kimse şunu sorgulamıyor: “İyi de şayet Suriye rejimi Rusya ve İran olmadan bir tek çakıl taşını dahi oynatamayacaksa ve yine katliamları Suriye rejiminden daha ziyade Rusya ve İran yapıyorsa tüm bu Astana, Soçi, İstanbul ve Tahran zirveleri neyin nesi?” Yine kimse şunu söylemiyor: “Efendisi izin vermeden çakıl taşını dahi kaldıramayan Suriye rejiminden daha ziyade Mehmetçiği öldüren Rusya ve İran ise neden Erdoğan en azından bu iki terör ülkesi ile ilişkilerini hemen kesmiyor?” Bilakis Rus heyetleri ile görüşülürken İdlib’de 5 Mehmetçik öldürülüyor ama Rusya yine “dost ve müttefik” ülke oluyor. Öldüren kim? Rusya ve İran! Görüşülen ülkeler kim? Rusya ve İran! Yine ardından Münih Güvenlik Zirvesi için 15 ve 16 Şubat tarihinde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Almanya’nın Münih kentine gittiğinde şunları söylüyor: “Lavrov ile faydalı bir görüşme yaptık. Pazartesi günü heyetlerimiz Moskova’da bir araya gelecek. Bu görüşmelerden sonra tekrar durum değerlendirmesi yapma konusunda mutabık kaldık.”
Bu açıklama aslında İdlib kırsalında oynanan oyunun arkasında çok açıkça Türkiye’nin de olduğunu ortaya koyuyor. Yani saldırıyı geçekleştiren Rusya/İran olacak ama görüşmeler çok yoğun bir şekilde devam edecek. “Bu nasıl olur?” demeyin. Bilakis bu saldırılar neticesinde TSK bölgeye adeta askerî bir yığınak yaptı ve tüm cihadi grupların hiç mi hiç sesleri çıkmadı. Neden? Çünkü TSK –sözde- Rejime (Rusya/İran) karşı hamle yapıyor. Acaba öyle mi? Bölgede Heyet-u Tahriru’ş Şam (HTŞ)’a yakınlığı ile bilinen bir gazetecinin yaptığı açıklama da bu soruya dikkat çekiyor. Gazeteci 7 Şubat 2020’de şunları yazmıştı: “Türkiye İdlib’de bir operasyona hazırlık içerisinde. Komandolar ve ağır silahlar Suriye ile sınır olan bölgelere sevk ediliyor ve birçok askerî konvoy İdlib bölgesine giriş yapıyor. Ortaya çıkan soru ise, bu operasyonun kime karşı olacağı…” Yani İdlib kırsalının merkezinden geçerek askerî araçlar değişik noktalara konuşlanacak. Bunların Rusya ve İran’a karşı kullanılması mümkün olmadığına göre… Adeta kale içeriden fethedilmeye çalışılmaktadır.
NATO Zirvesine katılan Savunma Bakanı olan Hulusi Akar ise Radikal/İslâmcı grupları tehdit ederek aslında ağızlarındaki baklayı çıkarmış oldular. 13 Şubat’ta NATO zirvesine katılmak için Brüksel giden Hulusi Akar, İdlib kırsalına yapılan takviye birlik sevkinin tek amacının ateşkesin sağlanması olacağını ifade ederek şöyle dedi: “Radikaller dâhil ateşkese uymayanlara karşı zor kullanılacak!”
Belki de Batı’nın en çok korktuğu ve zorlandığı yerin Suriye olduğu aşikâr. Bulunduğu stratejik konumu itibarı ile ve birçok yeraltı kaynağının hemen göbeğinde olması, bu ülkeyi Batı için çok ama çok önemli bir yer kılmaktadır. Lakin İdlib ihanetinden sonra Suriye ayaklanması tamamen bitmiş gibi gözükse dahi aslında gören göz, duyan kulak için birçok gizli ihanetleri ortaya çıkması açısından oldukça manidardı. Nasıl Afganistan, Irak, Yemen veya Libya sükûnete ulaşamadı ise artık bundan sonra Suriye de kolay kolay sükûnete ulaşamayacak gibi görünüyor. Bu yapılan operasyonlar, kirli siyasi hamleler aslında tamamen kısır döngüye dönüşmüş durumdadır. Lakin özellikle Erdoğan’ın medya ayağı, oldukça iyi propaganda yaptığından halk, her şeyin yolunda gittiğine inanmak istemektedir. Hâlbuki ne iç siyaset, ne dış siyaset, ne ekonomi ne de genç neslin dinî hassasiyeti iyi gitmemektedir. Bilakis Müslümanların en önemli müesseselerden biri olan aile olgusunun dahi içi boşaltılmak istenmektedir. Bu gidişle 10-15 yıl içerisinde ne aile kalacak ne de dindar nesil… Tamamen egoist, agnostik, bencil, zevk peşinde koşan bir gençlik oluşmaktadır.
Rabbim hainlerin ihanetini görebilmeyi hepimize nasip etsin. (Âmin)