İşgalci Yahudi varlığı, 7 Ekim Aksa Tufanı ile yaşadığı hezimetin ardından Gazze’de üst üste başarısız olduğu birçok askerî harekât gerçekleştirdi. Son olarak yaklaşık üç ay önce adını; “Gideon’un Savaş Arabaları” koyduğu yeni bir operasyon başlattı.
“İsrail”in operasyonun ismi olan “Gideon'un Savaş Arabaları", Yahudi kutsal kitabı Tanah’ta geçiyor. Hakimler Kitabı’na göre Gidyon (Gideon), “İsrail” halkını Midyanlıların baskısından kurtaran savaşçı bir yargıçtı.
Kitapta anlatılana göre; “Midyanlılar, İsrailoğullarına baskınlar yapar, ürünlerini yağmalar, onları aç bırakırdı. Tanrı, Gideon’u seçti ve o da sadece 300 kişilik küçük bir kuvvetle, Tanrı’nın mucizesi ve stratejisi sayesinde Midyanlıları yendi.” Aslında bu bilgiler tam da bugün işgalci Yahudi varlığının Müslümanlara yaptıklarını resmediyor: yağma, gasp, aç bırakma ve katliam…
Yahudi varlığının yönetiminin başındaki Netanyahu hükümetinin bu tür isimleri seçmesi ise tesadüf değil. Gazze’ye yönelik saldırıların başından bu yana soykırımcı Netanyahu ve “İsrail” hükümeti, sık sık dinî metaforlar ve kutsal metin referansları kullanarak kamuoyu desteği arıyor.
Netanyahu, Gazze’de sürdürdüğü savaşı Amaleklere karşı verilen mücadeleye benzetiyor. Amalekliler, Tanah’ta İsrailoğullarının en eski ve lanetlenmiş düşmanı olarak gösteriliyor ve “adlarının tarihten silinmesi” Tanrı tarafından emrediliyor.
Hasılı Netanyahu, Gazze’de sürdürdüğü vahşete bu şekilde meşruiyet kazandırmaya, savaş halinde bulunduğu için daha serbest hareket etmeye, kahramanlık peşinden koşmaya ve hakkındaki yolsuzluk soruşturmalarından da sıyrılmaya çalışıyor.
Bu dinî söylemler, “İsrail”de yalnızca iç kamuoyuna zafer vadetmiyor, aynı zamanda Gazze’de yürütülen soykırımı dinî bir meşruiyete büründürmeyi hedefliyor.
Peki neydi bu “Gideon’un Savaş Arabaları” operasyonunun temel amacı?
Gazze’de Hamas’ın silahlı kanadı olan imanını ortaya koyarak savaşan Kassam Tugayları’nı yenerek Hamas’ı sahadan tamamen silmek, tüm rehineleri kurtarmak, nüfusu güneye kaydırmak ve Gazze’yi işgalci Yahudi varlığının ekseninde hareket eden bir yönetime bırakmak.
Bu hedeflerin hiçbirine ulaşamayan “İsrail”, paraşütçü ve komando birliklerinden oluşan üst düzey eğitimli 98. Tümen'i ve iki yedek tugayı Gazze'den çektiğini duyurdu. Geçtiğimiz yıl 98. Tümen, Lübnan savaşına ve Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı bölgesi ile “İsrail” ile Suriye arasındaki tampon bölgenin işgaline katılmıştı. Karşısında ciddi bir direniş görmediği için bu tümen görevini tamamlamış ve kahramanlaştırılmıştı.
Filistinli Müslümanların büyük kısmı Gazze'nin güneyine taşınamadı. Gazze’nin kuzeyinde hâlâ bir milyondan fazla sivil, Gazze'nin merkezindeki Deyr el-Belah'ta ise yaklaşık 350.000 sivil, uygulanan kuşatma, açlık ve susuzluğa rağmen bölgede kalmaya devam ediyor.
Kassam mücahitleri, 22 aylık çatışmaların ardından ellerindeki kıt imkâna rağmen Gazze'de hâlâ etkili bir güç. Medyaya yansıyan görüntülerde, “İsrail” tanklarının üstüne çıkıp içine el yapımı patlayıcıları bırakarak zayiat verdirmeleri, tıpkı şehit Komutan Sinvar’ın son anları gibi ikonik bir sahne olarak hafızalara kazındı. Gideon'un Arabaları'nın başlangıcından bu yana Gazze'de toplam 48 işgalci “İsrail” askeri öldürüldü. Geçen ay ise soykırım savaşı sırasında Gazze Şeridi’nde görev yapan yedi askerin intihar ettiği bildirildi.
Savaş uçakları, son teknolojiye sahip tankları, füzeleri olan bir ordunun; ellerinde hafif silahlar ve el yapımı patlayıcılarla karşılık veren bir avuç mücahide galip gelemediğine şahit oluyoruz. Koca koca devletlerin yapamadığını yapan ve Müslümanlara zaferin yalnızca Allah’tan geldiğini, bunun imkân değil iman meselesi olduğunu öğreten mücahitlerin aynı zamanda birer öğretmen olduğuna şahit oluyoruz.
Bugün yine 6 Gün Savaşları, Arap-“İsrail” savaşlarındaki kurgular sahneleniyor. “İsrail”in saldırılarına hak ettiği cevabı vermeyen devletler yine var ve ona hak etmediği zaferi hediye ediyorlar. Fakat bu kez sahnede bu kurguya dâhil olmayan, bağımsız bir güç var. Siyonizmin çok güçlü olduğunun, MOSSAD’ın her şeyi bildiğinin, “İsrail” ordularının yenilmez olduğunun koca bir yalan olduğunu ortaya koyan bu güç, sahada planları alt üst ediyor. Suikastlerle komutanları, liderleri şehit edilse de, inancın ve fikrin yok edilemeyeceğini tüm dünyaya ilan ediyor.
Bu süreçte savaşarak bu gücü yenemeyeceğini, masada da kazanamayacağını anlayan işgalci, insani yardımları kendi eliyle dağıtacağı bir vakıf kurdu. ABD ile ortak kurulan Gazze İnsani Yardım Vakfı ile Gazze’yi aç bırakmaya, yardım noktalarına gelen Müslümanları kurşuna dizmeye başladılar. Bu aslında insani yardımdan çok, Gazze’yi diz çöktürme operasyonuydu.
Son olarak operasyonun asıl hedefi olan, aralarında 20'sinin hayatta olduğu düşünülen 50 “İsrailli” rehinenin kurtarılması da başarıya ulaşmadı.
Operasyon için hazırlanan raporda, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in, Gazze'de uzun süren harekâtların “İsrail” ordusunu tehlikeye attığı ve Hamas'ın ekmeğine yağ sürdüğü uyarısında bulunduğu; ayrıca yaklaşık iki yıllık çatışmaların ardından daimi ordu ve yedek kuvvetlerde artan aşınma sorununa dikkat çektiği belirtiliyor. Bu ifadeler, korkak bir milletin uzun süre savaşamayacağını ortaya koyarken, İslâm topraklarına saplanmış hançerin iç yüzünü de gözler önüne seriyor.
Böylece işgalci “İsrail” ordusu bir şey elde edemeden, büyük bir başarısızlıkla “Gideon’un Savaş Arabaları” operasyonunu sona erdirdi.
Evet, üstteki veriler ışığında “Gideon’un Savaş Arabaları” yolda kalmıştır.
Yolda kalan arabalar için ise çekiciler devreye girmiş durumda…
Peki, kimdir bu yolda kalan arabaları kurtaran çekiciler?
Temmuz ayının sonlarına doğru “İsrail”in operasyonunun başarısız olduğu fiilen ortaya çıkınca, Fransa ve Suudi Arabistan koşa koşa devreye girerek Birleşmiş Milletler nezdinde bir konferansa ev sahipliği yaptılar.
ABD'nin New York kentinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) konferansında, içinde Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği yedi sayfalık “New York Deklarasyonu”na imza attı.
Deklarasyona göre, Gazzeli mücahitlerin silah bırakmaları, Gazze’yi terk etmeleri ve otoriteyi hain Abbas rejimine devretmeleri talep ediliyor. Deklarasyon öyle büyük bir ihanet içeriyor ki; Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot şu sözlerle memnuniyetini dile getirdi: “İlk kez Arap ülkeleri ve Ortadoğu'daki ülkeler Hamas'ı ve 7 Ekim'i kınıyor, Hamas'a silah bırakma ve Filistin'in yönetiminden çekilme çağrısı yapıyor, ayrıca gelecekte ‘İsrail’ ile ilişkileri normalleştirme niyetlerini açıkça ifade ediyorlar.”
Tepkiler üzerine Türkiye, anlaşmanın silah bırakmaya ilişkin maddesine, “silah bırakılsın, ama ya iki devletli çözüm ya da Filistinli gruplar arasındaki uzlaşma ile bırakılsın” şerhini koyarak imzaladı.
Oysa bu şerh hiçbir anlam ifade etmiyor. Çünkü deklarasyondaki en büyük ihanet, “iki devletli çözüm” planına verilen tam destektir. Filistin topraklarının yüzde 85’ini işgalciye bırakıp 1967 sınırları içinde sembolik bir devletçik öngören bu plan, ümmeti kandırma aracından başka bir şey değildir. Sembolik diyoruz; çünkü Mahmud Abbas’ın kendi ifadesiyle, “ordusu olmayan bir devlet” kurulmak istenmektedir. “İsrail”in bu ihanet dolu planı bile kabul etmeyeceği ortadayken, Müslüman ülkelerin yöneticilerinin bu planı dillerinden düşürmemesi tam bir teslimiyettir.
Müslümanları; “çok sayıda ülkenin Eylül ayındaki BM toplantıları sırasında Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını ve 1967 sınırları çerçevesinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulacağını” söyleyerek kandırdıklarına şahit oluyoruz.
Birleşmiş Milletler'e üye 193 ülke arasında, Filistin'i devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı 148’dir. Bu sayının 150 ya da 160 olması neyi değiştirir? Aslında hiçbir şeyi.
Bunların hepsi bir göz boyamadan ibaret; cambaz, BM’nin gerdiği ipte oynarken, “çekiciler” yolda kalan “Gideon’un Savaş Arabalarını” çekiyor.
“İsrail’in 22 aydır sürdürdüğü soykırımla ve Gazze’yi aç bırakarak başaramadığını, bu ihanet deklarasyonuyla başarmaya çalışıyorlar.
New York Deklarasyonu, tüm bu oyunları bozan Kassam Tugayları tarafından kabul edilmediği için olsa gerek, “İsrail” savaş kabinesi kendi içinde kavga ederek Gazze’nin tümünü işgal etmeye odaklanan yeni bir operasyon hazırlığına girişiyor; psikolojik olarak tükenmiş ordusunu yeniden sahaya sürmeye çalışıyor.
Yolda kalan arabaları çekseniz de yolunuz yol değil. Yolu hak olan ümmetin önündeki dağ ne kadar yüce olsa da o yol üstünden aşar…