Tıpkı insanlar gibi devletlerin ve rejimlerin de ömürleri vardır. Tarihsel süreç incelendiğinde birçok devletin kurulup yıkıldığını görürüz. Tarihi okuyabilen bir insan, hiçbir devletin ebed müddet olmadığını kavrayabilir. Dünyayı etkisi altına alan kendi döneminin ihtişamlı ve güçlü imparatorlukları, krallıkları, devletleri ömürleri uzun olsa dahi çeşitli sebeplerden dolayı yıkılmışlardır.
Eski Mısır, Eski Yunan, Büyük Pers İmparatorluğu, Büyük İskender’in Makedon İmparatorluğu, Moğol İmparatorluğu yıkıldılar. Büyük Roma İmparatorluğu parçalandı, Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı. Doğu Roma İmparatorluğu İstanbul’un fethiyle yok oldu. Avrupa’da Fransız Devrimiyle ulus-devletler ortaya çıktı ve bu aynı zamanda feodalizmden kapitalizme bir geçiş süreci oldu. Osmanlı Hilafet Devleti yıkıldı ve onun hükmettiği topraklarda bugün 45 ayrı ulus devlet var. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ise 15 ayrı devlet ortaya çıktı.
Şimdiyse dünyanın süper güçleri sayılan ABD, Rusya, İngiltere, Çin gibi devletleri görüyoruz. Dünyayı yönettiğine inanılan (!) siyonist “İsrail” bile yakın tarihte Filistin topraklarını işgal ederek kuruldu.
Kapitalist ideolojiye sahip ve güçlü görünen günümüz devletlerinin yıkılmasını, dünyanın siyasi dengelerinin değişmesini insan belki tasavvur etmekte zorlanabilir. “Nasıl olacak bu iş, onlar çok güçlü” diyebilir. Ancak son yıllarda yaşanan ekonomik krizler, sömürülen halklara ve Müslümanlara yapılan katliamlar sömürgeci ABD ve işbirlikçi devletlerin sonunun yaklaştığının habercisidir. Çünkü halkların devlete olan güveninin azalması, ekonominin bozulması, eğitim sisteminin bozulması ve sosyal hayattaki bozulmalar çöküşün başlıca sebeplerindendir. Kapitalist sistemin getirdiği ahlâki, ekonomik krizler ve sömürgeci Batı ile sağlam bağları bulunan yöneticilerin siyasi baskıları daha önce Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Yemen gibi Arap halklarında ayaklanmalara sebep olmuştu. Her ne kadar Arap Baharı boğulsa da İslâmi yönetim, içerisinde bulundukları kötü durumdan kurtulmak için Müslümanlar tarafından beklenen ve arzulanan bir gaye haline gelmiştir. Artık müslümanlar, -özellikle Gazze konusunda- kendilerine yalan söyleyen başlarındaki hain yöneticileri tanımış, onların Batılı kâfirlerin birer kuklası olduğunu anlamışlardır.
İslâm’ın siyasi yükselişi karşısında bakınız Harvard Hukuk Fakültesi’nde Hukuk Profesörü olan Noah Feldman “İslâm Devleti’nin Yıkılışı ve Yükselişi” adlı kitabında şunları söylüyor: “Sembolik ve pratik açıdan, İslâm Devleti 1924 yılında öldü. Fakat bugün, İslâm Devleti yeniden canlanıyor. Trend onlardan yana. Coğrafi aralığı Fas’tan Endonezya’ya kadar uzanan Müslüman ülkelerde dikkate değer çoğunluklar şeriatın ülkeleri için hukuk kaynağı olması gerektiğini savunuyor.”
Aynı şekilde “Batının Ölümü” isimli kitabın yazarı Patrick Buchanan ki kendisi ABD Başkanlarından Richard Nixon, Gerald Ford, Ronald Reagan’ın üst düzey danışmanlığını yapmıştır, “Vakti Gelen Bir Fikir” adlı makalesinde şöyle diyor: “Bugün, milyonlarca Müslüman, daha saf İslâm’a, kendi köklerine dönüyor. Gerçekten, İslâm inancının uzun ömürlülüğü şaşırtıcıdır. İslâm, Osmanlı İmparatorluğu’nun 200 yıl boyunca süren yenilgilerine ve hafife alınmasına, halifeliğin Atatürk tarafından kaldırılmasına rağmen dayandı. Batının egemenliğine nesillerce dayandı. Mısır, Irak, Etiyopya, İran ve Libya’daki Batı yanlısı monarşilerini geride bıraktı. İslâm komünizme kolayca karşı koydu. 1967’de Nasırcılık çizgisine dayandı ve Arafat ve Saddam’ın milliyetçiliğinden daha dayanıklı olduğunu kanıtladı. Şimdi ise dünyanın son süper gücüne direniyor.”
Batı’daki insanlar bile her şeye rağmen kapitalist sistemin bozukluğunun, kokuşmuşluğunun farkındalar. Sömürerek, katlederek, insanlardan çalarak zenginleşen devletlerine artık seslerini yükseltiyorlar. İslâm’ın o güzel temsilcileri olan masum Filistinliler için ayağa kalkıyorlar ve onlar vesilesiyle yüzlercesi Müslüman oluyorlar. Hatta sosyal medyada çokça paylaşılan bir videoda sakalını uzatmış bir gayri Müslim “İslâm’ın hâkimiyetine hazırlık yaptım” diyor. Subhanallah! Onlar da İslâm Devletini, adaletin kaynağı ve yeryüzü mustazaflarının sığınağı olacak bir rahmet medeniyetini dört gözle bekliyorlar...
Hilafet için çalışan Hizb-ut Tahrir’den başka, ülkemizde de “Hilafet yoksa sen de yoksun” diyen Nureddin Yıldız, Muhammed Emin Yıldırım gibi hocalar Ümmete Hilâfet çatısı altında birleşmeleri gerektiğini artık açıktan söylüyorlar.
Tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu Hamas Yetkilisi “Filistin halkı, başkenti Kudüs olan Hilafet Devletine hazırlanıyor.” açıklamasında bulunuyor. Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın vaadi ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan Hilâfetin sanki ayak sesleri duyuluyor...
“...Daha sonra ceberut zalim yönetimler başa gelir; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.” hadisindeki zalim yönetimler zamanını yaşıyoruz. İnşaAllah bu yönetimlerin devrildiğini ve hasretle beklenen Hilafet Devleti’nin kurulduğunu da göreceğiz.
“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.” [Nur 55]