İslam hayat, insan ve kainat hakkında bir fikir sunmuş, insanın bu dünyadaki yaşamı hususunda ise birtakım hükümler vermiştir. Hükümlerin yaşanılması noktasında inananlar sorumlu tutulmuş ve amele döktükleri her hüküm ile de hayatlarında nizami bir döngü cereyan etmiştir.
Bu nizami döngünün temel taşları olan hükümler hayatımızın her alanında ortaya çıkmaktadır. İşte bunlardan bizim için belki de en kıymetlisi tesettür hükmüdür.
Tesettür, Allah-u Teâlâ’nın kadın ve erkeğe yüklediği sorumluluk, farziyettir. Hicretin 5. senesi Allah-u Teâlâ Nur Suresi 30-31.ayet ile hem kadına hem de erkeğe hitaben tesettürü farz kılmıştır:
“Mümin erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için çok temiz (bir harekettir). Şüphesiz ki Allah, (kullarının ne) yapacaklarından hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısım (elve yüz) müstesna. Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar. Zinet (mahal)lerini kendi kocalarından, yahut kendi babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut kendi oğullarından, yahut kocalarının oğullarından, yahut kendi biraderlerinden, yahut kendi biraderlerinin oğullarından, yahut kardeşlerinin oğullarından, yahut kendi kadınlarından, yahut kendi ellerindeki memlukelerden, yahut erkeklerden yana ihtiyacı olmayan hizmetçilerden, yahut henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Hepiniz Allaha tövbe edin ey müminler. Taki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız.”
Ayet-i kerime indiği zaman kadınlar arasında yaygın olan örtü şekli (baş kapalı, boynun bir kısmı açık, uzun cilbablar var idi) artık işittik ve iman ettik teslimiyeti ile ayeti duymaları ve uygulamaları arasında zaman farkı dahi yoktur diyebiliriz. Peki, bu teslimiyet şuuru, hitaplara yahut zamana göre mi değişiyordu ki bugün kadın ve erkekler farziyetlerinden taviz verir oldular?
Hayır! Bilakis sahabelerinde nefisleri, duyguları vardı. Hatta rivayetler arasında tesettür ayetinin ilk nazil oluşu konusu şu şekilde geçer:
İbni Mezdevî, Ali bin Ebi Talib’den (ra) şöyle rivayet etmiştir: “Resulullah (sav) zamanında Medine sokaklarında dolaşan bir kadınla bir erkek karşılaştıklarında bakışmışlar. Şeytan bu bakışlardan istifade ederek onların bakışlarını birbirlerini beğenmeye çevirmiş. Adam bir yandan yürüyor, bir yandan da kadına bakıyormuş. Başı hep kadından tarafa çevrili olduğu için önüne çıkan bir duvara çarpmış ve burnu kanamış. Bunun üzerine, “Allah’a (cc) yemin ederim ki gidip Resulullah’a (sav) durumu anlatıncaya kadar burnumun kanını yıkamayacağım.” diye yemin etmiş. Resulullah’ın (sav) yanına gelerek hadiseyi anlatmış. Resulullah (sav), “Burnunun duvara çarparak kanaması günahının cezasıdır.” buyurmuş. Bunun üzerine, “Mümin erkeklere söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar...” âyeti nazil olmuştur.” [Suyuti, Dürrül-Mensur, 5/40]
İbni Kesir, Mukatil bin Hayyan'dan, o da Cabir bin Abdullah el-Ensarî'den şöyle rivayet eder: “Esma binti Mirsed’in (ranha) Beni Harise mevkiinde bir hurmalığı vardı. Kadınlar oraya etek giymeden, göğüsleri, saçları ve ayaklarındaki halhalları açık olarak giderlerdi. Esma (ranha), “Bu görünüşünüz ne kadar çirkin.” dedi. Bunun üzerine, “Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar...” âyeti nazil oldu.” [İbni Kesir, Tefsir, 3/283. Suyuti. 5/104]
Aslında Allah-u Teâlâ biz kadınları ve dahi erkekleri, hayasızlıktan, kötü ahlaktan, çirkinlikten imanımız ve amellerimiz ile koruyor. Ancak bizler bunun ne kadar bilincindeyiz, sorgulamamız gerekiyor. Zira başka bir ayet-i kerimesinde ise şöyle buyuruyor:
"Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır.” [A'raf, 7/26]
14 asır önce işitip amel etmek çağın şartlarına göre daha zor, nefse daha ağır gelebilecek bir durum iken, bugün bu rahatlık karşısında susarak hükme kulak vermeyerek “kalplerimiz temiz”, “imanımız bize yeter” gibi kuru laflarla mı gerçek kurtuluşa ereceğiz? Ya da (ranhum) gösterdiği teslimiyet karşısında bizler nefsimize sığınıp onlar ile aynı cennete mi tabi olacağız?
Kerime bacılarım, sizleri düşünmeye davet ediyorum; Bugün hayasızlığın kol gezdiği, insanların nefisleriyle şeytanı sevindirdiği günlere şahitlik ediyoruz. 14 asır önce sadece bir bakışma neticesinde Allah-u Teâlâ tesettür ayeti indirmiş ve insanları haramdan, fuhşiyattan İslam ile asırlar boyunca korumuştur. Bugün “özgürlük” adı altında sadece bir asırdır ifsat olan nesilleri, nefisleri görmekteyiz. O halde doğru olanı bilip uygulamak ve dahi tebliğ etmek için neyi bekliyoruz?
Nesillerimize örnek olmak en güzel tebliğ değil midir? Müslümanların şahsiyetleri, duruşları, kimliği her hali ile İslami olmalı değil midir?
O halde doğru tesettür nedir, nasıl olmalıdır hatırlayalım. Ayet-i kerimede geçen, “baş örtülerini yakalarının bir kısmına kadar örtüsünler” bu ibare ile günümüze hitap edicek olursak “Boyunları açık gezmesinler, saçlarının moda için dahi olsa bir teli bile gözükmesin, ince ve içini belli eden kumaş kullanmasınlar, deve hörgücü gibi topuz yapmasınlar” demek gençlerin, kadınların yaptıkları hataların aslında günümüzdeki boyutunun ne denli tehlikeli olduğunu da gösteriyor.
Diğer bir ayeti kerime de ise: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab 59) Dış örtü derken cilbabtan bahsediliyor. Cilbab ise, tek parçadan oluşan, içini göstermeyecek kalınlıkta, vucüt hatlarını belli etmeyecek genişlikte olan ve topuklara kadar uzanan bir kıyafettir. Omuzlardan ayak bileğine kadar kapatacak tek parça dış kıyafet niteliğini taşımalıdır. Ayet-i kerimede de geçtiği gibi dışarı çıktıları zaman üzerlerine alsınlar diye. Yani kamuya açık her alanda, cilbab olmalıdır. Çünkü kadınlar kendilerini bedenen de korumakla yükümlüdürler. Yoksa şeytan nefisleri de zihinleri de boş bırakmaz. Kamu alanında Müslüman kadının giyimi bu şekilde olmalıdır. Özel alanda ise, iç kıyafetin de belli sınırları vardır. Mahremlerin yanında rahat olabilecekken yine namahremlerin yanında dikkat etmek gerekiyor. Bu durumda Parça sayısı önemli olmayıp vucüt hatlarını belli etmeyen, ince iç gösteren kıyafetler olmayan ve baş örtüsünü tam bir şekilde örtecek şekilde olmak doğrudur. Bütün bunlar asırlar önce Sahabe hanımlar tarafından yapılanlardır.
Tesettür zineti örtmek, güzelliği gizlemektir. Bu yüzden el ve yüz dışında her yerin kapalı olması, kıyafetlerin teberruca kaçmaması, takı gibi kadını özel gösterecek şeylerin gizli kalması da hükmen dikkat edilmesi gerekenler arasındadır.
Tesettür aslında öyle bir mükafata sahiptir ki, kışın ne soğukluğu yazında ne sıcaklığı Allah (svt) rızası için yapılan hiçbir amelin derecesini düşürmüyor. Allah’ın (svt) izniyle alınacak olan ecrin rahatlığı tüm nefsani duyguların üstesinden geliyor. Üstelik kendini tesettür ile güvende hissetmenin verdiği duyguyu hiçbir güvenlik önlemleri vermiyor diyebiliriz.
Bütün bunlar oldu, ancak bu duruşu sağlayan kıyafetlerden çok ahlaktır. Tesettüre sahip bir bedenin zihni, İslami olmadıktan sonra hiç bir anlamı kalmıyor. Müslüman kadın ise, duruşu, oturuşu kalkışı, yemek yiyişi, sohbeti, hal ve tavırları ile ön planda olan ahlak abidesidir.
Baş örtü ile, tesettür ile bizlerin aslında biz bez parçasını değil de ayet-i kerimeyi taşıdığımızı bilmemiz ve en çokta Rabbimize yaraşır bir kul olma gayreti içerisinde olmamız gerekiyor. Öyle ki, İslam bizleri bir inci gibi koruyorken biz neden, kendimizi değersizleştiren amellerde bulunalım ki..
İslam, kadına değer veriyor ve onu inci gibi koruyor. Fıtratına uygun alanlarda olmasına müsade ediyor, sömürü aracı olmasından da muhafaza buyuruyor. Bir meta olmaktan çıkarıp; ayaklarının altına cenneti seriyor. Doğum ile tüm günahlarını siliyor, baştacı, sultan yapıyor. Oysa günümüzde tesettür gibi kadınların da değerleri düşürüldü.
Meta haline geldiler; hatta canları, namusları, hayatları bir eşyadan dahada değersizleştirildi. O halde uyanın müslime bacılarım! Sizler inci tanesi, cennet anneleri, tesettürüyle ahlak abidelerisiniz! İslama teslim olun! Hükümlere boyun eğin! Kapitalist nizamın esiri olmayın ki Rabbimizin huzuruna alnı ak çıkma şerefine erişebilelim.
Rabbim her ameli kalben, zihnen, bedenen de kuşanmayı uygulamayı nasip etsin.
Hatice Yiğit Öğütlü