KIRIK CAM TEORİSİ
02 Temmuz 2025

KIRIK CAM TEORİSİ

Kırık Cam Teorisi, ilk olarak sosyal bilimlerde suçla mücadele kapsamında ortaya atılmış bir yaklaşımdır. Bu teoriye göre bir binadaki kırık cam onarılmazsa, bu durum diğer suçları cesaretlendiren bir umursamazlık algısı yaratır ve nihayetinde daha büyük tahribatlara yol açar. Bu basit ama derin anlamlar taşıyan kurgu, aslında toplumsal yapıların da nasıl çöktüğünü açıklamakta kullanılabilir. Bugün İslam ümmetinin içinde bulunduğu durum, bu teorinin trajik bir yansımasıdır. Gazze’de yaşananlar da Ümmetin özellikle de Müslüman yöneticilerin vicdani ve manevi çöküşüdür.

Gazze, bu teorinin kanla yazılmış halidir. Gazze’de yalnızca binalar yerle bir edilmemekte; insanlık, vicdan ve ümmet bilinci de ağır bir yıkıma uğramaktadır. Her sabah yeni yıkımlar, her akşam yeni vedalar yaşanmakta; çocuklar annelerine veda edemeden gözlerini kapatmakta, babalar evlatlarına ulaşamadan çaresizliklerini haykırmaktadır. Gazze’de hayatın adı "direniş", ölümün adı ise "şehadet" olmuştur.

Tüm bu yaşananlara rağmen Müslüman ülkelerin yöneticileri sessizliğini korumakta; hatta işgalcilerle enerji anlaşmaları yapmakta, elçilikler açmakta, ticaret ilişkilerini sürdürmektedir. Bu sessizlik, teorideki kırık camlar gibidir; küçük gibi görünen ihmaller, Ümmetin tüm yapısını çökerten büyük sonuçlar doğurmaktadır. Kudüs’ün işgalinden Irak’ın parçalanmasına, Suriye’nin yakılıp yıkılmasına kadar birçok olay karşısındaki Müslüman yöneticilerin tavırları bugün Gazze’nin yerle bir edilmesine zemin hazırlamıştır.

Gasıp Yahudi varlığı en aşağılık yöntemlerle uyguladığı katliamı devam ettirip Gazze’yi bombalarken, bazı Müslüman ülkeler işgalcilerle enerji anlaşmaları yapıyor, elçiliklerini açıyor, ticareti sürdürüyor, kameraların önünde birkaç cümleyle halkın gazını alıyor. Oysa bu sessizlik, bu diplomatik kıvırmalar, sadece birer kırık camdır. Ve her biri ümmet binasında yeni bir çöküşe sebep olmaktadır. Gazze yerle bir edilirken ümmetin başındaki liderler, bir avuç siyonistin gazabından korkup başlarını devekuşu gibi kuma gömüyorlar. Çünkü onların kıblesi Kudüs değil, Washington’dur. Onlar mazlumdan değil, zalimden yana hizalanmışlardır.

Allah (svt) şöyle buyurmaktadır: “Kim müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirse, Allah ile olan bağını koparmıştır.”(Âl-i İmrân, 28)

Gazze’de mesele yalnız işgalci siyonistlerin zulmü değildir. Asıl yara içerideki Müslüman yöneticilerin ihanetindedir. Yöneticiler mazlum Müslümanların değil, bebek katili aşağılık Yahudilerin güvenliğini düşünmektedir. İşgalcilerin güvendikleri demir kubbeleri Müslüman ülkelerin başındaki liderlerdir.

Bu yöneticiler, Gazze’nin oluk oluk akan kanına sadece seyirci değil, ortaktırlar. Çünkü onlar, akan kanların durdurulması gerekirken lüks içinde yaşadıkları saraylarını, koltuklarını, dünyalık menfaatlerini korumayı tercih etmektedirler.

Gazze’de yıkılan binalar değil, kardeşlerine sahip çıkamayan dünyadaki Müslüman yöneticilerin kâfirler karşısındaki izzetidir, şerefidir, onurudur, haysiyetidir. Gazze’yi yıksalar bile orada yaşayan insanların imanını yıkamadılar, yıkamazlar! Çünkü oradakilerin en büyük yaşam dayanakları akideleridir. Müslümanlar “La ilahe illallah” “Hasbünallahü ve ni’mel vekil ”diyerek şehadete yürüyorlar. Orada Kur’an’la büyüyen, taşla tanklara kafa tutan gençler yetişmiştir. Sabırla yoğrulmuş anneler, şehadeti düğün bilen babalar vardır. Her gün cenaze kaldıran ama asla teslim olmayan imanlı bir halk vardır. Gazze’de vedalar bitmiyor, halklar sokaklara döküldü ama yöneticiler cephesinde hâlâ kırık camları izliyoruz. Hâlâ “ne yapabiliriz ki” diyerek sorumluluktan kaçıyorlar. Ama bilin ki: Sükût ihanettir, seyircilik ise suç ortaklığıdır.

Bugün Gazze’de bombalar susmuyor. Çünkü İslam’ın kalkanı olan Hilafet yıkılmıştır. İslam ülkeleri bağımsız değil, Batı’nın vesayeti altındadır. Ümmetin selamete çıkması için; Birleşmiş Milletler veya İslam Teşkilatı gibi işlevsiz sözde teşkilatlar değil, Müslümanların birleşmesi gerekmektedir. Sözle değil, fiille direniş gerekir. Gazze’ye yardım kamyonları değil, onu savunacak bir ümmet ordusu gerekir. Ve bu ancak Raşidî Hilafet Devletiyle mümkündür.

Allah (svt) şöyle buyurmaktadır: “Allah, sizden iman edip salih ameller işleyenlere söz verdi: Andolsun onları yeryüzünde egemen kılacak...” (Nur Suresi, 55)

Bu ayet bir temenni değil, Allah’ın vaadidir. Ama bu vaade ulaşmak, sadece dua ile değil, çalışmak, birleşmek, yöneticileri muhasebe etmek ve İslami bir sistem talep etmekle mümkündür. Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:

“İmam (devlet başkanı), bir kalkandır; onun arkasında savaşılır, onunla korunulur.” (Buhârî, Cihad, 108)

#GazzeyiHilafetKurtarır