
قُلِ ٱللَّهُمَّ مَالِكَ ٱلْمُلْكِ تُؤْتِى ٱلْمُلْكَ مَن تَشَآءُ وَتَنزِعُ ٱلْمُلْكَ مِمَّن تَشَآءُ وَتُعِزُّ مَن تَشَآءُ وَتُذِلُّ مَن تَشَآءُ ۖ بِيَدِكَ ٱلْخَيْرُ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir (izzetli kılarsın) ve dilediğini alçaltırsın (zelil kılarsın). Hayır, yalnız senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin." [Âl-i İmrân 26]
Ey Aziz kardeşim! Rabbimiz ayetinde, dilediği kulunu izzetli ve kıymetli, iman ile şereflenmiş, zaferler ile müjdelenmiş kimselerden kılacağını bildirmiş; dilediğini de zelil yani katında hiçbir değeri olmayan, imandan nasibini almamış, bir nebze olsun davaya hizmet etmemiş, kalabalıklar içerisinde yalnız kalacak kimseler kılacağını haber vermiştir. İzzet ve zillet arasındaki bu keskin ayrım, Rabbimizin mutlak kudretini ve adaletini gösteren en önemli delillerden biridir. Peki, biz şu an hangi sınıfın içerisindeyiz? Bu çetin imtihan çağında, kalbimizin pusulası hangi yöne dönük? Rabbimizin bize bahşettiği akıl, kalp ve beden nimetlerini O'nun rızasını kazanmak için mi kullanıyoruz, yoksa geçici heveslerin peşinde sürüklenerek zillet çukuruna doğru mu ilerliyoruz? Bu, kuru bir iddia değil, her gün amellerimizle verdiğimiz bir cevaptır.
Yaşadığımız çağ, bulunduğumuz ortam ve sanal dünyalar; zilleti birtakım sözler ya da davranışlar ile apaçık bir şekilde izah etmektedir. Yaşadığımız çağın temelini oluşturan bu ortamlar, maalesef zilleti normalleştirmekte ve hatta çekici kılmaktadır. Sosyal medyada itibar uğruna yapılan gösterişler, haramlardan zevk almayı teşvik eden yayınlar, fani olanı baki olana tercih ettiren tüketim kültürü ve daha da önemlisi; İslam'ın temel değerlerinden uzaklaşmayı "çağdaşlık" veya "özgürlük" olarak sunan siteler, izlenilen diziler, dinlenilen müzikler... Bunların tümü, anlatmaya gerek kalmadan zilleti apaçık bir şekilde resmetmektedir. Bu girdaplar, Müslüman'ı davasından, kimliğinden ve en önemlisi Rabbinden yavaş yavaş uzaklaştıran sinsi tuzaklardır.
Ne var ki Allah katında değer kazanmış, izzetli yolun yolcusu, bu tür engellemelere karşı feraset ve basiret sahibi olarak bakar. Kendini Allah'ın yardımı ile korur. İzzet sahibi mü'min; dünyadaki her olayı, her çekiciliği ve her engeli, imanın gözlüğüyle değerlendirir. O bilir ki, geçici olan hiçbir lezzet, Allah katındaki sonsuz izzetin yerini tutamaz. Bu tür tuzakların, Allah düşmanlarının ve nefsine uyanların Ümmet üzerindeki oyunları olduğunu idrak eder. Bu oyunu bozacak yegâne gücün, Kur'an ve Sünnet merkezli bir hayat sürmek ve İzzeti önce kendi hayatına, sonra da topluma hâkim kılmak olduğunu anlar. İzzet, bir ünvan değil, bir duruş ve tavırdır. Mü'min, zilleti reddederek kullukta sebat eder ve böylece hem dünyada hem de ahirette onur kazanır.
İzzet, pasif bir bekleyiş değil, aktif bir eylemdir. O, sadece Allah'a kul olmanın getirdiği manevi bir onurdur. Kim ki kula kulluktan, makamın köleliğinden, paranın esaretinden yüz çevirir ve yalnızca Allah Teala'nın önünde eğilir; işte o, gerçek izzete erişmiştir. İzzet, dürüstlükten taviz vermemek, zulme boyun eğmemek ve hakkı cesaretle savunmaktır. Unutmayalım ki, Rabbimiz bizi en hayırlı Ümmet olarak seçmiştir. Geçmişte yaşanan zillet dönemleri ne kadar karanlık olursa olsun, Allah'ın vaadi haktır. Kalplerimizi temiz tutup, davamıza sahip çıktığımız sürece, karanlıklar aydınlanacak ve yeniden izzetli günler gelecektir. Güçlü bir iman, sarsılmaz bir birlik ve salih amellerle kurulacak olan İslâm Devleti ile bu Ümmetin yeniden ayağa kalkışı kaçınılmazdır. Bize düşen, o büyük zaferin neferleri olmaktır. Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"..Sonra, yeniden Nübüvvet metodu üzere Hilâfet olur."
O halde İzzeti yaşamak ve yaşatmak, topluma hakim kılmak için öncelikle kendi nefsimizin zincirlerini kırmalı, kalbimizi her türlü dünyevi kir ve zilletten arındırmalıyız. Dava şuurumuzu tazeleyerek etrafımızdaki her bir nefese bu izzetli duruşun ışığını taşımalıyız. Birlik olmalı, tefrikadan kaçınmalı ve Rabbimize olan güvenimizi asla yitirmemeliyiz. Bilmeliyiz ki, karanlık ne kadar yoğunlaşırsa, şafağın sökmesi de o kadar yakın demektir. Geçmişin izzetli günleri nasıl ki Allah'ın yardımıyla yaşandıysa, gelecek de bize aittir! Yeter ki biz, Allah'ın vaadinde şüphe etmeyelim, üzerimize düşeni yapalım ve izzetli duruşumuzu terk etmeyelim..
Beklenen izzetli gün; oturanların değil, zilleti reddedip mücadele edenlerin alnına yazılmıştır!
Nisanur Demirsoy



