GELİYOR GELMEKTE OLAN!
22 Mart 2023

GELİYOR GELMEKTE OLAN!

Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla 14 Mayıs’ta seçim yapılmasına karar verilmiştir. O yüzden Türkiye yeni yoğun bir gündeme yelken açmıştır. Şimdi seçim çalışmaları için siyasi partiler çalışmalarına hız kesmeden devam ediyorlar. Halk olarak bizler de onların bu koşuşturmalarını, mitinglerini, vaatlerini, seçildiklerinde neler yapacaklarını dinlerken, izlerken hareketli ve hararetli siyaset sahneleri görmekteyiz. Seçim kararıyla başlayan bu hareketlilik, seçim gününün sonunda “Yine demokrasi kazandı!” sloganı ile bitecek, kaybeden ise sadece seçim öncesi hatırlanan, seçimin faturasını ödemek zorunda kalan halk olacaktır.

Belki bir otobüste, belki bir markette, belki de sokakta yürürken hep seçim muhabbetlerine şahitlik etmekteyiz. Hatta geçen gün adamın biri caminin önünde bankın üzerine çıkmış seçim nutuğu atmaktaydı. O hararetli tartışmaları izlerken demokratik seçimlerde koltuk kapmaca nasıl oynanıyor yeniden görüyoruz. Geçmiş dönemlerde şahit olduğumuz seçim öncesi bütün manevraları daha renkli olarak maalesef yeniden seyretmekteyiz.

Kim bilir; bu sezon kimler, hangi siyasilerle fotoğraf paylaşacak, kimlere iftarlar verilecek, hangi fakir ailelere iftara gidilecek, hangi siyasilerin kaseti çıkacak; hangi ara sokaktaki taksi durağında x parti yöneticisi, taksicilerle çay muhabbeti edecek; hangi şehrin geri plandaki esnafları ziyaret edilip hal hatır sorulacaktır? Hepsini hatta çok daha fazlasını şu iki aylık seçim öncesi dönemde yine yeniden göreceğiz. Bu aşamaların en dikkat çekicisi de parti transferleri, parti birleşmeleri, parti desteklemeleri alanında yapılan değişiklikler olmaktadır. Bir gün x partisi aleyhinde söylemediği sözü bırakmayanlar, seçim öncesi dönemde x partisine geçip y partisi için aynı söylemlerde bulunabiliyorlar. Bazen de x partisini överek yüceltenler gün geliyor yerin dibine sokuyorlar. Bu çaba, bu gayret, bu telaş, bu celal nedendir? Bu dönüşler, farklılaşmalar, çamur atmalar, karalamalar nedendir hiç düşünüyor muyuz? Kapitalist siyasetinin, en kirli hali, en çamurlaşmış şekilleri seçim arifesinde daha çok ortaya çıkıyor sanırım. Hani bazı insanları uzaktan tanırken onun kişiliğini saygı duymaya layık bulursunuz fakat biraz daha yakından tanıma imkânı olduğunda hiç de göründüğü gibi olmadığını anlayınca “Keşke uzaktan tanısaydım” diye düşünürsünüz ya, kendimce seçim öncesi siyasilerin durumlarını buna benzetiyorum. Herkesin mecliste bir koltuk kapmak uğrunda şekilden şekle girmesi, bukalemun gibi renk değiştirmesi daha önceki dönemde yolları beraber yürüdüğü şahısları, yeni seçim dönemindeki tercih ettiği partisi ve yol arkadaşları uğrunda yerden yere vurması görülmektedir. Bazen soğanı ipe dizip boynuna asarak eline ekmek alıp partisini savunan adamın hali gibi trajikomik olaylar, bazen de depremde ve selde yardım bekledikleri halde ulaşılmayan insanların ibretlik sahnelerini izlemekteyiz. Bütün bunlar demokrasinin referandum öncesi değişmeyen halleridir.

Seçim vaatleri arasında pek çok konu yer aldığı gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sonrasında 6284 kanun ve sapkın LGBT oluşumları ve onları destekleyen dernekler de yine gündeme geldi. Aile Bakanı Derya Yanık; “6284 sayılı kanunun ruhuyla ve mevcudiyetiyle varlığı son derece önemlidir. Varlığının tartışmaya açılması dahi bizce kabul edilemez”. “Ak Parti’nin kırmızıçizgisidir” dedi. Aynı şekilde Ak Parti Grup Başkanvekili, Tokat Milletvekili olan Av. Özlem Zengin de aynı söylemleri dillendirip Aile Bakanını desteklemiştir. “Kadının beyanı esastır.” temeline dayanan 6284. madde, onaylanarak kabul edildiğinden beri pek çok yuvanın parçalanmasına, erkeklerin ikinci sınıf insan muamelesi görerek evlerinden dışlanmasına, cezalar alarak yüksek miktarda maddi bedeller ödemesine ve cezaevine gönderilmesine sebep olmuştur. Oysa dünya hayatı boyunca kadının da erkeğin de hata yapması mümkündür. Kadını istisnasız haklı görmek, her beyanını doğru kabul etmek hatalı bir yaklaşımdır. Teorik olarak İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmış olması, 6284 yasası işlediği sürece pratikte bir şeyi değiştirmemiştir. Seçim öncesi dönemde kadınların oylarını hedefleyenlerin bu tür siyasi hamlelerle 6284 nolu yasayı gündeme taşımaları ise kapitalizmin menfaat odaklı bir sistem oluşunu ve bu uğurda hiçbir fırsatı kaçırmadığını yeniden gözler önüne sermektedir. Hedef kadınlara huzurlu, mutlu, güvenli yaşam alanları sağlamak değil, onların oylarını almaktır. Türkiye’de yaşanan yüzyıllık kapitalist sistemde kadınlara yönelik şiddet, cinayet ve benzeri oranlar bu durumu alenen belgelemektedir.

Toplumun temel yapı taşı olan ailelerin dağılması ise sömürgeci kapitalist sisteminin ekmeğine yağ sürmektedir. Dağılan yuvalar sonucu kişilerin yeniden ev döşemesi, eşya alması vb. alışverişler, kadının da evi geçindirmek için çalışmasını zorunlu hale getirmektedir. Kapitalizmin çarkı maddi çıkarlar etrafında döndüğü için ailelerin dağılması, LGBT’nin yayılması insanları yalnız yaşamaya itmektedir. Aile bakanının söylemleri ise aileyi bir arada tutmaktan ziyade parçalanmasını destekler niteliktedir. Ailenin dağılması, toplumun bozulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Dolayısıyla kapitalizm, toplumun toparlanıp kalkınmasını değil, parçalara bölünüp geri kalmasını sağlamaktadır.

Toplumun da ailenin de kadının da erkeğin de hatta bütün mahlûkatın korunması; güvenli, huzurlu ve mutlu yaşayabilmesi ancak yeniden kurulacak olan İslami bir devlet ile mümkündür. Birileri demokratik sistemin çarkını referandum ile çevirme gayretindeyken Müslümanlar da İslam Devletinin hasretindedir. Bizim gönlümüz de derdimiz de beklentimiz de İslam’ın yeryüzünde yeniden ikame edilmesinden yanadır. Her Müslüman, gelecek olan İslam Devletini hasretle bekliyor. Geliyor gelmekte olan!

Müslümanlar adım adım o günlere yaklaşırken on bir ayın sultanı olan Ramazan ayının, Ümmeti birleştirip tek çatı altında toplayacak bir ay olmasını dilerim. Bolca dua beklerim.