Rahmet, feyz ve bereket ayı olarak da nitelendirdiğimiz Ramazan ayına erişebilmeyi nasip eden Allah-u Teâlâ’ya sonsuz hâmd-u senalar olsun. Bu Ramazan ayını da İslam Devleti çatısı altında geçiremiyor oluşumuzun hüznünü yaşıyor, buruk bir sevinçle Ramazan ayını karşılıyoruz. Rabbimizden niyazımız odur ki, bu ve bir sonraki Ramazan aylarını, yeni feyz ve bereketlere, fetih ve nusretlere vesile kılsın, İslam Devleti çatısı altında bu ayı karşılamayı bizlere nasip etsin.
Ramazan ayına girerken bu mübarek ay ve oruç ibadeti, bizlere bazı hakikatleri hatırlatmalıdır. Bunlardan biri de şüphesiz 98 yıldır İslam Devletinden, fikir ve nizamından uzakta bir Ramazan geçiriyor olmamızdır. Günümüzde Müslümanların Ramazan ayını, sadece oruç-iftar-sahur-mukabele-teravih döngüsünde geçiriyor olmaları söz konusudur. Buna binaen Ramazan ayını ve oruç ibadetini hep aynı döngü içerisinde geçirmekten ziyade Allah’ın (svt) razı olacağı, unutulmaya yüz tutmuş bazı farzlar ve hakikatleri bu yazımızda ele alıp hatırlayalım. Tam bu hususta Allah Rasulü (sav) bizlere yaşantısıyla rehberlik etmiş, Ümmeti için rol model olmuştur. Ramazan orucunun başlaması ve Ramazan Bayramının ilanı ve nasıl belirlenmesi gerektiği hususunda Peygamberimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“(Hilâli) gördüğünüzde oruç tutun ve onu gördüğünüzde iftar edin.” [Buhari, Savm, 1776]
Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır:
“(Hilâli) gördüğünüzde orucu tutun ve onu gördüğünüzde iftar edin! Eğer (hava) size kapalı (bulutlu) olursa, Şaban’ın sayısını otuza tamamlayın.” [Muttefekun Aleyh]
Ne yazık ki bugün, şeri hükümlere bağlı olarak yaşamayan bir toplum halindeyiz. Bunu neredeyse tüm şeri hükümlerde hissediyoruz. Bunlardan biri de Ramazan ayının başlangıcı ve bayramın nasıl ilan edildiği hususudur. İslam beldesi olarak adlandırdığımız Türkiye’de yaşayanların %90’ı Müslüman olmasına rağmen yüzde kaçlık oran Allah’ın (svt) ve Resulü’nün (sav) emrine dayanarak hilali gözetleyip Ramazan ayını karşılıyor? Yoksa bu şeri kaideyi bir kenara bırakıp dini devletten ayırıp laik anayasaya dayanarak Demokrasi ile yöneten yöneticilerin belirlemiş olduğu takvime göre mi hareket ediyorlar? Bu denli önemli olan Ramazan ayını hangi ölçüye göre karşılamaktayız? Rabbimiz bir ayette şöyle buyuruyor:
أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ ءَامَنُوا۟ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوٓا۟ إِلَى ٱلطَّٰغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوٓا۟ أَن يَكْفُرُوا۟ بِهِۦ وَيُرِيدُ ٱلشَّيْطَٰنُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَٰلًۢا بَعِيدًا
“(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa 60]
Bu ve bunun gibi hakikatlerden, yaklaşık bir asırdır yoksun, devletsiz, kalkansız ve korumasız kalışımızdan bu yana ne yazık ki bihaber yaşıyoruz.
Kendi heva ve hevesine göre Ramazan ayını ve bayramı ilan edenlere rağmen ne zaman Kur’an ve Sünnete tabii olarak Ramazan’ımızı ihya edeceğiz?
Yine aynı şekilde, sahur ve imsak vakitlerindeki saatlere baktığımızda, sabah uyanıp işine gidecekler için ezanı erken okuduklarını biliyor muydunuz? Neden vakitlice değil de insanların uykusuna göre ayarlanıyor imsak vakti? Daha vakit girmeden sabah ezanının okunmasına ne demeli? Şunu söylemeliyiz ki bunların sebebi, menfi çıkar, heva ve heveslerden ortaya çıkan hal ve hareketlerimiz, Kur’an ve Sünnetten bihaber yaşıyor oluşumuzdan kaynaklı.
Allah-u Teâlâ her bir konuya dair hüküm indirdiği gibi Ramazan ayı ve imsak konusu ile ilgili de Bakara Suresi 187. ayetinde bizlere hüküm vermiştir. Çünkü Allah (svt) nezdinde, her şeyde olduğu gibi bunun da bir ölçüsü, sınırı vardır.
حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِࣕ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِۚ
“…Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın...” [Bakara 187]
Bu ve benzeri ayetler, bir insanın heva ve hevesinden uydurulmuş, menfi çıkarlar uğruna ortaya atılmış birer fikir değildir. Her Müminin, Allah’a (svt) kulluk ve iman etmesinin gereği olarak hayatını şekillendirecek olan şeri naslardır. Böyle bir durumda yapmamız gereken ilk şey, hükümleri şeri kaynaklardan almak ve Ramazan ayımızı bu şekilde ihya etmek olacaktır.
Günümüzde sahur-iftar-teravih döngüsü olarak geçirilen Ramazan, artık alışıla gelmiş bir durumdur. Peki Ramazan’da bu döngünün dışına çıkmak mümkün değil midir? Peygamberimiz Aleyhisselatu Vesselam ve sahabileri Ramazan ayını nasıl ihya ederlerdi? Onlarda sahur-iftar-teravih döngüsünde mi Ramazan ayını ihya ediyorlardı?
Aksine sadece Ramazan, Ramazan olsun diye değil, ahiretlerini güzelleştirmek adına Allah’ın (svt) Müminlere karşı hitabına boyun büküyorlardı. Allah Rasulü’nün (sav) rehberliğinde, Allah-u Teâlâ’nın indirmiş olduğu ayetlere sarılıp amele dökerek dünyalarını Ramazan kılıp, ahiretlerini bayrama çeviriyorlardı.
Tam bu hususta, kulluk gereği bize düşen, şüphesiz ki oruç ibadetiyle yetinmemek olacaktır. Allah’ın (svt) haramlarını yasak kabul edip helallerini şiar edinmeliyiz. Allah’ın (svt) hâkimiyetini kabullenmeyip kendi saltanatları uğruna, her türlü zulmün reva görüldüğü günümüzde, hâkimiyetin tekrardan Allah’a (svt) has kılınması için çalışmalıyız. Hayatımızın her alanına hükmeden, bunu yaparken en doğru, güzel ve fıtrata uygun olarak gerçekleştiren Kur'an-ı Kerim’in hayat kılavuzumuz olması ve Raşidi Hilafet Devletinin tekrardan yeryüzüne hâkim olması için çalışmalıyız.
Farz olan ramazan orucu ibadetimizle, bir farziyeti nasıl ki yerine getiriyorsak yine farz olan diğer amelleri gerçekleştirmek için adımlar atmalıyız. İslam davetini hayatımızın merkezine oturtmalıyız. Ahiretimizi bayrama çevirmek istiyorsak dünyamızın Ramazan olması için gayret etmeliyiz.
İşte Ramazan denilince aklımıza gelmesi gereken tek şey sahur-iftar-teravihden mütevellit değildir. Ramazan ayı, ancak Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın rızası gözetilerek ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnet’i takip edilerek, hakiki manada ihya edilmiş olur. Bunu sağlayacak ve İslam Ümmeti içerisinde bir nizam tatbik edecek şey, sadece İslâmi bir otoritedir. Bu otorite, Allah’ın (svt) hükümleri ile hükmedecek, yaşantımızı İslami kılacak ve İslam’ı dünyaya hâkim kılıp izzetli yaşamamıza sebep olacak Raşidi Hilafet Devletidir. Rabbimiz bizlere, Hilâfet çatısı altında nice Ramazanları ihya etmeyi, fetihler ve zaferler kazanmayı ve bu otorite altında gerçek bayramlara ulaşmayı nasip etsin.
EVİNDAR GÜRGÜN