Yaşadığımız deprem afetiyle birçoğumuzun sahip olduğu, önem verdiği, büyük anlamlar yüklediği değerler ve gerçekler yeniden sorgulanır olmuştur ve umulur ki bu sorgulama insanı hakikate ulaştıracaktır. 10 ilimizde yaşanan bu afet, unuttuğumuz bir gerçeği; Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı ve bir deprem ülkesi olduğunu bizlere bir kez daha hatırlattı. Maalesef bu acı gerçekle binlerce canın yitirilmesi pahasına tekrar yüzleştik. Bu gerçek, ülke nüfusunun yüzde 60’a yakınının faal ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde kurulu bulunduğunu ortaya koyuyor.
Deprem uzmanlarının uyarılarına kulak asılmaması, devlet nazarında halkın ne kadar kıymeti olduğunun da gözler önüne sermektedir. Deprem yönetmeliğine uygun yapılmayan binaların, milyon liralara satılan rezidansların nasıl enkaz yığını haline geldiğini hepimiz gördük. Ünlü Japon bilim insanı ve deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki, Türkiye’de yapıların, Bina Deprem Yönetmeliği’ne uygun yapılmadığına dikkat çekerek “Türkiye’de binalar, izinsiz yapıldığı, malzemeden çalındığı ve kontrol edilmediği için tamamen çöküyor.” demesi trajik gerçeği gözler önüne sermektedir. Binaları yapan bazı müteahhitleri tutuklayan devlet yetkilileri acaba bunlara yapı izni veren, denetlemeyen belediye başkanlarını ve diğer yetkilileri de tutuklayacak mı dersiniz? Ya da en azından vicdan azabı duyup istifa eden birileri çıkar mı? Sanmıyorum... İşin ehline verilmemesi, ehil olanların sözüne itibar edilmemesi, rüşvetle, menfaate göre işlerin yürütülmesi yapılan zulmü de açığa çıkarmıştır. Maalesef bu kapitalist sistemde işlerin bu şekilde yürütüldüğü su götürmez bir gerçektir. “Kurdu çoban yapan kimse şüphesiz zulüm etmiştir.” Arap atasözündeki gibi liyakatsiz kişilerin iş başına getirilerek nasıl bir felakete sebebiyet verdiklerini çok acı bir şekilde öğrenmiş olduk. Bunların aksine işini iyi yapanların da olduğunu “99 depremindeki Tavşancıl Belediyesi’nde o yıllarda Belediye Başkanı olan Salih Gün’ün örnekliği üzerinden müşahede ettik.” 99 depreminde Tavşancıl’da, binaların yıkılmasını geçin, hasarlı binaların bile olmaması işi lâyıkıyla yapınca nasıl sonuç verdiğini bizlere ispatlamıştır. O dönemde Tavşancıl’da zemin etüdü yaptırıp, oradaki insanların -kendi babası dâhil- kendi anlık çıkarlarını gözetip “kat çıkma” isteklerini reddeden belediye başkanının ne kadar isabetli bir karar verdiği ve işin ehli olduğu deprem sonrası anlaşılmıştır. Ancak 2000’li yılların başından sonra el değiştiren belediyenin, oralarda her şekilde imara izin vermesi o belediyenin umursamazlığını ve aslında devlette görev alanların ne kadar büyük bir sorumluluğu üstlendiklerini göstermektedir. Bu depremde de Hatay’da can kaybı olmayan tek ilçe, Erzin. Televizyon ekranlarına çıkan Erzin Belediye Başkanı şöyle demiştir: “Tek bir kaçak yapıya izin vermedim. Bunun için herkes bana kızdı. Memlekette tek doğru adam sen misin, dediler. Şu anda vicdanım çok rahat!”
Maraş depremiyle beraber aynı zamanda İslam’dan ve Müslümanlardan rahatsız olan ve gerçek yüzlerini böylesi büyük bir felaketin yaşandığı zamanda bile saklama ihtiyacı duymayan İslam düşmanlarını da gördük. İnsana insan gözüyle bakmayı beceremeyen, depremzedeleri göçük altından çıkaranların “Allahu Ekber” sevincine dahi tepki gösteren, devamlı Suriyelileri hedef tahtasına koyan bu güruhun provokasyonlarından da milletçe usandık. Holiganların “Vuralım Suriyeliyi, vuralım Afganı. Havaya kalksın kaleşnikoflar” tezahüratları tüm Suriyeli ve Afganları hedef göstermek değil de nedir?
“Hiç kuşkusuz öldüren de yaşatan da O’dur.” [Necm, 44]
Depremin 9. Gününde bile insanların enkazdan sağ olarak çıkarılması, üstelik çıkan çocukların durumları ve anlattıkları (göçük altında yedirildiklerine dair vb) şeyler tek güç ve kuvvet sahibi olanın Allah Azze ve Celle olduğu, öldürenin ve yaşatanın da O (svt) olduğu gerçeğini bize deprem ayetiyle tekrar hatırlatmıştır. Akıl sahibi olanlar için burada çok büyük ibretler vardır. Dünyalık işlere çokça dalmış ve ahiretlik işlerini ertelemiş insanlara ölümün hak olduğu ve her an gelebileceği depremle bir hatırlatma olmuştur inşaAllah. İnsanın dünyalık hiçbir şeyi yanında götüremeyeceği, sadece amelleriyle Rabbinin huzuruna çıkacağı kesindir. Bununla alakalı sosyal medyada bir bayanın paylaşımı ibretliktir: “Dünyanın eşyasını aldım evime. Son teknoloji küçük ev aletleri... Marka kıyafetlerle doldurdum dolabımı ama depremden kaçarken ayaklarım çıplaktı... Ne kadar değersizmiş aslında her şey... İnsan denen yaratık ne doymaz ne açmış... Artık sağ kalan hiç kimse eskisi gibi olmayacak.”
Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah Azze ve Celle depremde ölenlere rahmet, yaralılara şifa, yakınlarını kaybetmiş olanlara sabr-ı cemil ihsan etsin... Yaşadığımız bu felaketi hayra tebdil etsin... Biz Müslümanlara da bizi bizden daha çok düşünen, merhametli, adil yöneticiler nasib etsin...
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn. Allahumme’curni fi musîbeti ve ehlif li hayran minha”
“Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz. Allah’ım başıma gelen musibetin ecrini bana ver ve bana bundan daha hayırlısını lütfet.”