İnsanoğlunun fıtratı İslam’dır. Fıtrata uygun yaşaması, hayatını İslam üzere ikame etmesi onun ruhunu doyurur, besler. Ruhun doğru doyumu neticesiyle insan, hayatının her alanında yalnızca İslam’dan beslenerek zihnini ve nefsini İslam ile bütünleştirir ve İslami bir şahsiyete erişir. İslam şahsiyetine sahip her bir birey de İslam’ı kendisine şiar edinir, emir ve nehiylerini yerine getirir, onlardan biri olan davet farzını yüklenir.
Davet, “çağırmak, seslenmek, adlandırmak, dua veya beddua etmek, ziyafete çağırmak, propaganda yapmak” gibi anlamlara gelir. İslami davet ise, özelde dinine yabancılaşmış Müslümanları Allah’ın (svt) hükümlerinin yeryüzünde tekrar uygulanması ve Allah’ın (svt) hudutlarının korunmasına, genelde tüm insanları İslam’a girmeye davettir. Gayelerin gayesi Allah’ın (svt) rızasına erişmek için yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in her hükmünü uygulamaya, ondan sonra ikinci şer’i kaynak olan Rabbimizin en sevgili kulu, kainatın efendisi Rasulullah’ın (sav) sünnetine uymaya tüm Müslümanları davet etmek elzemdir.
Resulullah (sav) davayı taşırken her yaşa hitap etti, davete icabet eden Sahabe Efendilerimiz ise İslam’ın genci oldular. Yaş aralıkları birbirinden farklı olan yüzlerce Sahabe, yalnızca İslam için genç kaldılar.
Genç, Farsça bir kelime ve “hazine” demek. Kur’an-ı Kerim’de genç olarak İbrahim Peygamberden (as) bahsedilir. Onun en önemli vasfı put kıran bir peygamber olmasıdır. Genç, put kırma misyonu olan insandır. Mekke’nin putperest toplumunda Ebubekirlerin, Ömerlerin, Musabların, Abdullahların put kırma misyonuna nasıl sahip olduklarını, taşıdıkları davette genç ve diri kalmalarıyla görebiliyoruz.
Asırlar önce Yesrib’i Medine yapan şey; Sahabelerin (ranhum) davette sebat etmeleri, istekle ve azimle çalışmalarıdır. Bugün yine kapitalizm bataklığından Müslümanları hatta tüm insanları kurtaracak olan yegane unsur; İslam’ın hükümlerine sarılarak farz-ı ayn olan daveti her geçen gün ısrarla taşımaktır.
İslam davasını yüklenen bireyler, sorumluluklarının bilincinde olarak Allah’tan (svt) ittika eden, teslim olmuş bir kalple imanlarını güçlendirirler. İslam davasını taşıyan gençlerin, daveti ve sıfatlarını iyi bilmeleri, yaptığı amel ile dünya ve ahiret saadetine kavuşacağını unutmamaları gerekir.
Peki, nedir davet taşıyıcısının olmazsa olmazları? °Sebat, °Sabır, ° Allah için yapılması, (niyet) °Hakka sımsıkı sarılmak, heva ve heveslerden, haramlardan uzak durmak, °Zafere, nusrete, davaya inanmak, °Kıssaları tefekkür etmek, °Hedef ve gayeden şaşmamak.
Tüm bu özelliklere sahip olmak için elbette fedakârlıklar gerekir. Bu yüzden Allah Rasulü’nün (sav) şu kavlini hatırlamakta fayda var:
إِنَّكَ لَنْ تَدَعَ شَيْئًا لِلَّهِ عَزَّ وَجَلَّ إِلَّا بَدَّلَكَ اللَّهُ بِهِ مَا هُوَ خَيْرٌ لَكَ مِنْهُ “Sen Allah için neyi terk edersen, Allah sana mutlaka ondan daha hayırlısını nasip eder.” [Müsned]
Bu özelliklerin yanı sıra davet taşıyıcısı kendisini ilimden alıkoymamalı, Kur’an-ı Kerim’i sürekli okumalı, manasını tefekkür etmeli, her durumda Allah’a (svt) hamd etmeli, günahlarından dolayı sürekli istiğfar etmeli, Allah’tan (svt) hakkı ile korkup O’na sığınmalı, ibadetlerine özen göstermeli, dilini ve kalbini Allah’ın (svt) zikriyle sulamalı, hayırda öncülük etmeli, dua etmeli, davet farzını yerine getirirken yalnızca dil ile değil hâl ile de tebliğ etmeli…
Ömer’i (ra) zalimlikten çıkarıp adaletli olmaya sevk eden tek güç İslam’dı.
Ali’nin (ra) küçük yaşta iken göğsünde iman dolu kalbiyle her türlü zorluğa katlanmasına sebep olan, ilmin erbabı olmasını sağlayan İslam’dı.
Musab’ın (ra) Yesrib’i Medine yapmak için zor adımlarla da olsa büyük işler yapmasını sağlayan İslam’dı.
Asr-ı Saadeti genç yapan unsur bugün ne yazık ki gençlerimizde ve dahi yaşlılarımızda da mevcut değil. Bir asırdır kapitalizmin pençesine takılmış, İslam’dan ve onun eğitiminden yoksun, gayesi olmayan bir nesil türüyor. Uyuşturucu, alkol, zina, kumar, lgbt, yalan, hırsızlık, gasb, cana kıymaya kadar her türlü zulmü işleyen, artık güvenin kalmadığı bir nesil mevcut ne yazık ki… Bunların yanı sıra genç neslimiz ateist, deist, feminist gibi izmlerin akımına kapılmış, düğümleri çözemeyecek bir hale geliyorlar.
Gençleri, nesli, aileyi bu halden kurtaracak yegane unsur İslam’dır. Allah’ın (svt) vaadine ve Rasulullah’ın (sav) müjdesine iman eden Müslümanlar, akideleri gereğince davasında pes etmeden Musab bin Umeyr (ra) gibi çalışmalı, umudunu yitirmemeli…
Nitekim bu dava Allah’ın (svt) vaadiyle, Rasulullah’ın (sav) müjdesiyle yüreklere iman ve azim, samimiyet, aşk ekiyor…
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْࣕ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دٖينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًؕ يَعْبُدُونَنٖي لَا يُشْرِكُونَ بٖي شَيْـٔاًؕ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ “Allah, içinizden iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapan kimselere vaad etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet verecek, onlar için hoşnutluğuna vesile kıldığı dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır.” [Nur, 55]
[تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ الله ُأَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيّاً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ُثمَّ سَكَتَ “Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet minhacı üzere (Râşidî) Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra ısırıcı hanedanlık olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) nübüvvet minhacı üzere (Râşidî) Hilâfet olacaktır. Sonra sustu.” [Müsned]
Bundan önce nasıl ki Rasulullah’ın (sav) bir müjdesi için fetih harekâtları hiç yılmadan devam etmiş ve neticesine Allah’ın (svt) izni ve inayetiyle kavuşulduysa bugün de yeniden iman, dua, sabır, samimiyet ve azimle çalışmanın sonucunda Allah’ın (svt) izni ve inayetiyle tekrar hak olan vaade kavuşulacaktır.
Gençliğin son hali bizleri yeise düşürmemeli, kardeşlerimiz için davetlerimizi daha sıkı, samimi bir şekilde yapmalıyız. Nitekim bu dava Allah’ın (svt) davası, bu din Allah’ın (svt) dinidir. Allah’ın (svt) yardımı ve bizlerin vesilesi ile yeniden yeryüzüne hakim olup insanlığa güneş gibi İslam doğacak, tüm zulümler son bulacaktır.
Hatice YİĞİT