Dün 15 Temmuz’da Müslüman Türkiye halkı bir kez daha kritik bir algı yönetimine maruz kaldı. 2016 yılındaki darbe girişimiyle beraber demokrasiyi Müslümanlara benimsetme çabası, geçmişe nazaran daha yoğun bir şekilde devam ediyor. Televizyonlardan, sosyal medya hesaplarından 9 senedir o geceye dair görüntüler her 15 Temmuz’da yayınlanıyor, ölenlerin yakınları ve yaralananlarla röportajlar yapılıp halkın duyguları tahrik ediliyor. “15 Temmuz Şehitleri” için mezarları başında Kur’anlar okunuyor. Bir yandan da Fetö’ye dair tutuklananların sayısı ve halâ tutuklamaların devam ettiği haberi yapılıp göz dağı veriliyor.
İletişim Başkanlığı’nın resmî sitesinde “15 Temmuz Destanı” bölümünde şu ifadeler yer alıyor: “Türk demokrasisini hedef alan bu hain girişim, Türk halkının demokrasiyi ve seçilmiş iradeyi korumak için gösterdiği destansı direnişle geri püskürtülmüştür. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla sokağa dökülen Türk milletinin gösterdiği cesaret ve kararlılıkla elde edilen bu zafer, dünyada örneği olmayan bir ruh halini ve demokrasi bilincini ortaya koymaktadır. Zaferle sonuçlanan bu anlamlı direnişi ve mücadele ruhunu toplumsal hafızada her daim diri tutmak amacıyla ‘15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ her yıl özenle hazırlanan çeşitli etkinliklerle anılmaktadır.” Algı yönetiminin altın kuralı “bir yalanı yeterince tekrarlarsan, gerçekmiş gibi kabul edilir” kuralıdır. İletişim Başkanlığı’nın da belirttiği gibi yapılmak istenen türlü etkinliklerle (yalan olan) “demokrasinin zaferi(!)”ni hafızalarda diri tutmak ve onu her sene halka hatırlatmaktır.
Öncelikle biz Müslümanlar, egemenliği Allah Azze ve Celle’den alıp insanlara veren Batı menşeili demokrasiyi hiçbir zaman kabul etmedik ve sahip çıkmadık. Dolayısıyla o gece dışarı çıkanlar da “demokrasiyi korumak” için değil, darbelerden bıktığı ve İslam düşmanı kafatasçı zihniyetin tekrar geri gelmesinden korktuğu için dışarı çıkmıştır.
Ayrıca sizin diri tutmak istediğiniz demokrasiniz, Allah Azze ve Celle’nin ayeti, bir üniversitenin mezuniyet töreninde pankartlaştırıldığı zaman “Türkiye laiktir, laik kalacak” diyerek Allah’a tahammülü olmayan bir sistemdir.
Sizin çeşitli algı yönetimiyle aşılamaya çalıştığınız demokrasi bilinciniz, Müslümanların kendi canından daha çok sevdiği Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret özgürlüğü verdiğiniz dergilerin bilincidir.
O sahip çıktığınız demokratik laik sisteminiz, Müslümanları ulus devletlere hapsedip Filistin’de, Doğu Türkistan’da ve sair beldelerde kardeşlerimizi azgın kâfirlere yem ettiğiniz bir sistemdir.
Sizin demokratik düzeniniz -ki demokraside çoğunluk karar vericidir- halkın çoğunluğu ya da tamamı karşı çıkmasına rağmen “İklim Kanunu”nu yasalaştıran ve her çeşit haramı, sapıklığı meşrulaştıran fâsid bir düzendir.
Bununla alakalı iş tutup Müslüman olduğunu iddia eden başımızdaki yöneticilere Yüce Rabbimizin şu ayetini hatırlatıyoruz: “O fâsıklar ki, Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği bağları koparırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. En büyük zarara uğrayanlar işte onlardır.” [Bakara, 27]
Unutmayalım ki Türkiye “Osmanlı bakiyesi” bir devlettir. Osmanlı ise bir “Hilafet” devleti idi. Onu asırlarca ayakta tutan “İslâm” idi. Bu coğrafya yüzyıllarca İslâm’ın mayasıyla yoğrulmuştur. Bu topraklarda yaşayan Müslüman Türklerin, Kürtlerin ve diğer Müslümanların kalbinden ve zihninden İslâm’ı koparıp atmak, İslam dışı demokratik düzeni benimsetmek için algı operasyonları yapmak beyhudedir. Evet, o gece Müslümanlar “dünyada olmayan bir ruh halini” sergilediler ama demokrasi için değil. Evet, Türkiye şu an laiktir ama biiznillah laik kalmayacaktır. Elhamdülillah Müslümanlar değerlerine halâ sahip çıkmaktadırlar. Kafası karışık bir güruh olsa dahi Allah ve Rasulü için yanıp tutuşan ve aslına dönmek için sabırsızlanan bir nesil gümbür gümbür gelmektedir. O asıl ise şüphesiz, müjdelenen Râşidi Hilafet’tir.
“Zulmedenler ise, nasıl bir inkılâpla devrilip gideceklerini yakında bilecekler.” [Şuarâ, 227]