Sözlükte “bir şeyi ona ait olmayan yere koymak” anlamındaki zulüm (zulm) din, ahlâk, hukuk gibi alanlarda terim olarak “belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık”, özellikle de “güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama” gibi anlamlarda kullanılır.
Kur’an-ı Kerîm’de 20 ayette zulüm kelimesi, 269 defa da türevleri yer alır. 200’den fazla yerde zulüm kavramı “küfür, şirk” veya “Allah’ın (svt) hükümlerini çiğneme, günah işleme”, 20’yi aşkın ayette “beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılmıştır. Yetmişten fazla ayette Allah’ın (svt) hiç kimseye hiçbir şekilde zulmetmeyeceği, insanların dünyada uğradıkları zararların ve ahirette uğrayacakları cezaların kendi kötülüklerinin karşılığı olduğu, inkârcıların ve kötülük işleyenlerin sonuçta kendilerine zulmettikleri belirtilir.
Yeryüzündeki en büyük zulüm ise kuşkusuz Allah’ın (svt) hükümlerinin hâkim olmamasıdır. Geçmiş tarihten bugüne kadar birçok toplumda zulmeden zalimler ve zulme maruz kalan mazlumlar olmuş ve olmaya da devam ediyor. Bu zulümler bugün genelde insanlara özelde ise Müslümanlara yapılmaktadır. Örneğin, yakın bir zaman diliminde, Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ın Urumçi kentinde bulunan 30 katlı bir binanın 15’inci katında 24 Kasım Perşembe günü yangın çıktı. 21’inci kata kadar sıçrayan yangında 6 ev yanarken, 30 kişi hayatını kaybetti. Çinli yetkililerin, Uygur Türklerinin yaşadığı binada çıkan yangına müdahale etmediğini iddia eden Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliği üyeleri Tarabya’daki Çin konsolosluğu önünde zulmün durdurulması için eylem yaptı. İnsanlar kendisinde var olan merhamet duygusuyla harekete geçerek protestolar yapsa da dünya yöneticileri kâfirler ile işbirliği yapmakta ve bu zulme ortak olmaktadırlar. Yapılan zulümleri yalnızca kınayarak geçiştiriyorlar. Türkiye'de bilgisayar mühendisliği okuyan 22 yaşındaki Muhammed Memeteli de “Urumçi ‘deki yangında annem ve 4 kardeşim hayatını kaybetti. Yangın çıktığında 3-4 saat itfaiye neredeydi, yangını çok hızlı söndürebilecek konumdayken neden hemen söndürmediler? İtfaiye de hastane de apartmanımıza çok yakındı. Dünya ve İslam dünyasının bu olaya sessiz kalmamasını istiyorum.” ifadelerini kullandı.
Muhammed Memeteli’nin ablası Şerafet Memeteli ise : “Ben bu yangında ailemi kaybettim. Henüz vefat eden en küçük kardeşimin yüzünü bile görmedim” diyen Memeteli, “Orada benim değil sizin de aileniz olabilirdi, bu zulme sessiz kalmamanızı istiyorum. Tüm dünyaya, Müslümanlara, insan haklarına sesleniyorum; Doğu Türkistan’da zulüm var. Kimse buna sessiz kalmasın.” sözleri ile güç ehli olan yöneticilere seslendi. Ancak yöneticiler her zaman olduğu gibi Müslümanların çağrısına kulak verilmiyor ve zulme sessiz kalarak bu zulme ortak oluyorlar.
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” Bir adam: “Ya Rasulullah ! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz”? Dedi. Peygamberimiz (sav): “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu. [Buhari, Mezâlim 4; İkrah 6]
Sahabe-i kiram, mazluma yardımı anlamış, ama zalime nasıl yardım olunacağını Rasulullah’a (sav) sorma ihtiyacı duymuştur. Çünkü ilk akla gelen, zalime yardımın da zulüm olduğudur. İşte bu isabetli soru ve Allah Resulünün (sav) cevabı sayesinde biz de konuyu anlamış bulunuyoruz. Buna göre zalimin zulüm yapmasına engel olmak ona bir yardımdır. Çünkü, yapacağı zulüm ve haksızlıktan onu kurtarmak, işleyeceği haram ve günaha engel olmak, dünya ve ahirette hak edeceği cezadan onu kurtarmak demektir. Zalime bundan daha büyük bir yardım olmaz. Buna karşılık, zalimin zulüm yapmasına göz yummak ve engel olmamak da zulmün bir çeşididir.
Zalimler ve destekçileri şu gerçeği de unutmamalıdır: Ebu Mûsâ (ra) der ki, Rasulullah (sav): “Hiç şüphesiz Allah (svt) zalime mühlet verir. Onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez” buyurdu. Sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu: “Rabbin, zalimlik yapan memleket (halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz O’nun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!” (Hûd ,102) Zalimin sonu yaklaştıkça zulmü artarmış. Yeryüzünde Müslümanların korumasız kaldığı günden beri İslam Ümmetine çeşitli zulümler yapılsa da Allah (svt) Müslümanları zaferlere ulaştıracak ve zulmedenlerin gücü yok olacaktır. Tıpkı Kabe’yi yıkmak için toplanan Ebrehe’nin fillerden oluşmuş ordusundan yenilgiye uğraması gibi. Ebrehe’nin saldırısına karşılık Allah (svt) gönderdiği ebabil kuşlarının ağızlarındaki pişirilmiş taşlar ile orduyu yerle bir etmesi gibi, bir gün hükümranlığı elinde bulunduranların sonu da yenilgi olacaktır. Öyle ki Fil vakasında kendisinin zulmünden korkulan Ebrehe ve ordusunun küçücük kuşların ağzındaki pişirilmiş toprak ile helak edecek Allah’ın (svt) kudretinden başka bir güç yoktur.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. “Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üstüne sürü sürü kuşlar gönderdi. O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.” [Fil 1-5]
Sadiye Güneş