10 YILDA 15 MİLYON GENÇ HEDER EDİLİYOR
18 Mayıs 2024

10 YILDA 15 MİLYON GENÇ HEDER EDİLİYOR

Bugün takvim yaprakları 19 Mayıs’ı göstermektedir. 19 Mayıs ile ilgili yaptığım bir araştırmada şöyle bir metin ile karşılaştım:

“19 Mayıs 1919, esaretten kurtuluşa atılan ilk adım, İşgal altındaki bir ülkenin kurtuluşunu millette gören ve İngiliz donanmasının demir attığı İstanbul’dan silah arkadaşlarıyla Anadolu’ya geçen Atatürk'ün 19 Mayıs 1919’da yaktığı bağımsızlık meşalesi 103 yıldır dünyayı aydınlatmaktadır.”

Tarihe baktığımızda Osmanlı Hilâfet Devletinin hüküm sürdüğü dönemin, İslam fıtratı üzerine yaratılmış insanların fıtratlarına uygun olarak yaşadıkları bir dönem olduğunu görürüz. Müslüman ve gayrimüslimlerin tebaasında yaşadığı bir devlet olmasına rağmen halkın huzur ve güven içerisinde bir yaşam sürdüğü tarihte görülmektedir. İnsan, fıtratına uygun bir yönetim nizamı ile yönetilmek zorunda mıdır, buna gerçekten ihtiyacı var mıdır? Sorularına cevaben şöyle diyebiliriz:

İnsanın fıtrat üzere doğması, her çocuğun mükemmel bir yaratılışla dünyaya gelmesi, yaratılış özelliği itibariyle ve isteyerek hakkı kabul etmeye hazır hâlde yaratılmış olmasıdır. Bu bağlamda her çocuk günahsız, tertemiz doğar ve üzerine tatbik edilen sistemin hayata bakış açısına göre yönelme eğilimindedir. Ebeveyn çocuğu İslam fıtratı üzere yetiştirirse çocuk Müslüman olur. Bir Hristiyan gibi yetiştirirse Hristiyan olur. Hakikat bu ise öyleyse esarette olan bir milletin varolduğu katiyen söylenemez.

Her ne kadar İslami hassasiyete sahip olan nesillerin yetişmesi için çaba sarf edilse de (!) üzerimize tatbik edilen sistem ahlâkın bozulmasında en büyük etken olmaktadır. Çünkü evde yetişen çocuklar topluma çıkıyor, okullarda okuyor veyahut sosyal bir faaliyette hatta hayatın tüm alanlarında sistemin fasitliğine maruz kalabiliyorlar.

Osmanlı Devletinin eğitim sisteminde tamamen ihtiyaçlara binaen eğitimler veriliyordu. Meselâ kız çocuklarına mesleki eğitim ile birlikte dikiş, ev işleri gibi becerilerde öğretilirdi. Erkek çocukları istedikleri meslek üzerine eğitim alırdı.Peki, şuan üzerimize tatbik edilen lâik sitemin milli günlerinin sanki gurur duyulacak bir neslin varoluşu anısına olmasını nasıl değerlendirebiliriz?

Gençlik ve Spor Bayramı ile gençliği ifsat etmeyi hedef gösterdiler. Ve hedefi gerçek kılmak için çalışmaya devam ediyorlar. 19 Mayıs kurtuluşun simgesi değildir. Nesillerin yok oluşunu plânlayan bir hedef olarak ilân edilen günün başlangıcıdır. Bağımsızlık ve aydınlanmayı temsil eden (!) bugün gençlere armağan edilmiştir.

Gençler ulusun geleceği ve ümidi, milli mücadelenin ilk adımı olarak görülüyordu. Ve hedef 10 yılda 15 milyon genç yaratmaktı.Siyasetçi, iş insanı Besim Tibuk, yıllar evvel 10. Yıl Marşı’nın hikâyesini şöyle anlatmıştır: “Bu şiirin marş olarak hazırlandığı 1933 yılında Türkiye’nin pek de övünülecek bir yanı yoktu. Bu sebeple Atatürk, İnönü’yü görevden almak istiyordu. O da iki kez Rusya’ya gitmişti. İşte bu dönemde hazırlanan marş bugün belli kesimler tarafından söylenip duruyor. Oysa bu marş, sanıldığı gibi özgürlük ve demokrasiyi değil aksine totaliter (zulme dayalı devlet anlayışı) ve militarist (askeri milliyetçi) zihniyetini temsil eder.” demişti.

Sonuç olarak demokrasiyi insan hakları olarak gören bir siyasetçi benimsediği bir sistem ile ilgili bu açıklamayı yapmıştır. Bundan da şunu anlayabiliriz: Günümüzde gençliğin geldiği duruma bakınca “10 yılda 15 milyon genç ve sahada heder ediliyor, ziyan oluyorlar.”

Demokrasi adı altında mevcut sistemde din(i)dar nesiller çoğalıyor. Üretemeyen, sürekli tüketen, düşünemeyen, gittikçe bencilleşen, aydınlık günlerden habersiz, hedefsiz bir gençlik görüyoruz.

Gençliğin ve geleceğin teminatı yalnızca Raşidi Hilafet Devletinin varlığı ile mümkün olacaktır. Zira insanlığın kurtuluşu, dünyanın yaşanabilir hâle gelmesi ancak İslam’ın yönetim nizamı olan Hilâfet ile sağlanabilir. İnsanoğlu ekmeğe ve suya duyduğu ihtiyaç kadar Hilâfete muhtaçtır. Yok etmeye, üstünü örtmeye çalışsalar da İstikbâl İslam’ındır.

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Rasulünü hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Öyle ki; müşrikler hoşlanmasalar da onu (hak din olan İslâm’ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır.” [Tevbe 33]

Sadiye Güneş