15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden tam bir yıldan fazla zaman geçti. 15 Temmuz firarileri Avrupa ülkelerinde rahatça gezebiliyor, konuşabiliyor ve yaşayabiliyorlar. Tutuklu olanlar varsa da onlar da iade edilmiyor maalesef. Siz hiç 15 Temmuz’dan bu güne Türkiye’ye iade edilen bir şüpheli sanık haberini okudunuz mu? Google’a yazın, 15 Temmuz firarileri diye, bakın ne göreceksiniz: “İade edecek, etmeyecek, verecek, vermeyecek.” Adeta oyun gibi. Yunanistan’da bulunan firari askerlerin iadesi ile ilgili basında çıkan haberlerden bahsediyorum. Utanılacak bir durum…
Düşünebiliyor musunuz? Bir ülkede asker ve onun ayrıkları tarafından darbe girişiminde bulunuluyor, 300’e yakın insan vahşice katlediliyor, ülkenin Başbakan ve Cumhurbaşkanına suikast planlanıyor, Genelkurmay Başkanı derdest ediliyor, televizyonlar basılıp yayınlar kesiliyor. Tüm bunları yapıp ülke dışına kaçanları ve bu darbe girişiminden sorumlu olup ülke dışında firari ya da serbestçe yaşayanları Türkiye geri istiyor ama bu ülkeler bunları iade etmiyorlar.
Bakınız tekrar bir kez daha yazıyorum ki anlaşılsın: Bir ülkede kanlı bir darbe girişiminde bulunan firariler bulundukları ülkeler tarafından Türkiye’ye iade edilmiyorlar. Hatta NATO’da görev yapan askerler de dâhil. Türkiye suçlu olduklarını darbe girişimine katıldıklarını ispatlasa dahi iade edilmeyecekler. Çünkü onlar darbeye kalkışan Batı destekli oyunculardır. Türkiye’nin ise ne AB ülkelerine ne Amerika’ya sözü geçmiyor.
Ancak gelgelelim Türkiye’de muhacir olarak yaşayan mazlum Doğu Türkistanlıların, çaresiz Özbeklerin, Çeçen, Kırgız ve Taciklerin durumuna… Bunların hiçbirisi vatandaşı oldukları ülkede darbeye kalkışmadılar, aksine yaşadıkları ülkelerin yönetimlerinin diktatör ve zalim oldukları da tüm dünya tarafından biliniyor. Durum böyle olmasına rağmen Türkiye kendisine sığınmış muhacirleri bu üçüncü dünya ülkelerine, diktatör yönetimlere ve zebanilere teslim ediyor. %100 biliyor ki her bir Doğu Türkistanlı mazlum, her bir çaresiz Özbek, her bir Kırgız ve Tacik iade edildiğinde zalim diktatörler tarafından ağır işkencelere maruz kalacak, ömür boyu hapis cezaları ile cezalandırılacak ve hatta belki öldürülecek. Kimin sözü kime geçiyor görüyorsunuz değil mi?
Bütün bunları niçin anlatıyorum; 18 Ağustos 2017 tarihinde Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında karara bağlanan yeni KHK Türkiye’ye sığınan muhacirlerin iade edilmesini içeriyor. Resmi Gazete’de yayınlanarak uygulamaya konulan 694 sayılı KHK, Türkiye’de tutuklu veya hükümlü bulunan yabancı ülke vatandaşlarının gerekli görüldüğünde kendi ülkelerine veya başka bir ülkeye iade ya da takas edilmesini konu ediniyor.
KHK’daki 2937 sayılı kanunun 26. Maddesi’ne eklenen fıkra şu şekilde: “Türk vatandaşları hariç olmak üzere tutuklu veya hükümlü bulunanlar; ırkı, etnik kökeni, dini, vatandaşlığı nedeniyle cezalandırılmayacağı, onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulmayacağı ya da işkence ve kötü muameleye maruz kalmayacağına ilişkin güvenceler bulunması kaydıyla, milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanının talebi üzerine Adalet Bakanının teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile başka bir ülkeye ide edilebilir veya başka bir ülkede bulunan tutuklu ve hükümlüler ile takas edilebilir.”
KHK Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girdiği gün yani 25 Ağustos Cuma günü Türkiye medyası bu maddeyi “FETÖ” şüphelisi bazı firarilerin Türkiye’ye iadesi için çıkarılmış bir düzenleme olarak okudu ve konuştu. Halbuki durum hiç de öyle değil. Zira Türkiye’nin “FETÖ” şüphelisi firariler ile takas yapacağı tutuklu ya da hükümlü kaç Avrupa veya ABD vatandaşı var ki… Şu an Türkiye’de tutuklu ve ya hükümlü olarak bulunan yabancı ülke vatandaşlarının %99’unun Orta Asya, Orta Doğu ve Uzak doğu Asya ülkelerinden gelen Müslümanlar olduğu malum. Dolayısıyla bu KHK işte bu mazlum ve muhacirleri konu almaktadır, firari 15 Temmuz darbecileri ile takas edilecek Avrupalı ya da Amerikalıları değil.
Türkiye bu KHK ile hasta bebekleri ve felçli anneleri mi iade edecek?
Yazık ki ne yazık!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs ayında gerçekleştirdiği son Çin ziyareti öncesinde hiç bir soruşturma ve kovuşturma yapılmadan, Çin devletine “terörizmle mücadele ediyoruz” görüntüsü vermek için İstanbul Zeytinburnu’nda IŞİD iddiası ile operasyon yapılmış ve 20’ye yakın Doğu Türkistanlı muhacir gözaltına alınmıştı. “#21DoğuTürkistanlı” olarak gündeme gelen bu operasyonda gözaltına alınanlar arasında sadece operasyon yapılan konutların bulunduğu apartmanda oturduğu için –sırf o apartmanda oturma “suçundan” dolayı- gözaltına alınan ve tam 4 aydır küçücük çocukları ve bebesi ile suçsuz yere Kırklareli Geri Gönderme Merkezi’nde bulunan Kırgızistan vatandaşı KHANIFAKHON ABDIKARIMOVA bulunmaktadır. Soruyorum bu anne ve bebekleri mi iade edilecek? Bu anne ve çocuklarının suçu nedir ki 4 aydır felçli hali ile ve hasta çocukları ile mahpus yatmaktadırlar. Türkiye’de oturma izin belgeleri olmasına, ikametgâhı açık olmasına ve bu aile hakkında Türkistanlı dernekler muvafakat beyannamesi vermelerine rağmen niçin bu anne ve çocukları 4 aydır mahpus durumdadırlar. Bu meseleye cevap verecek bir yetkili var mı?
KHK’da Muhacirlerin iade ve takas işlemini konu edinen fıkranın 2937 sayılı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kanununa eklenmiş olması da şunu gösteriyor: Bu uygulama devletlerarası istihbarat teşkilatları tarafından bizzat icra edilecektir. Zira eğer bir ülke kendi sınırları içinde işlenmiş bir suç ile ilgili yargılama yapacaksa onu kendi hukukuna göre yapar ve hükme bağlar. Eğer kişinin başka bir ülkede işlenmiş suçu varsa istihbarat birimleri üzerinden çalışma yapar ve onu ülkesine teslim eder. Şimdi soruyorum: şu an geri gönderme merkezlerinde bulunan muhacirlerden kaçı Türkiye’de bir suça karışmış durumdadır? Bu konuda elle tutulur bir sayı bulunmamaktadır. Türkiye’nin geri gönderme merkezlerinde tuttukları Orta Asyalı muhacir Müslümanlar; Rusya, Çin ve diktatör ülkelerde dinlerinden dolayı suçlu bulunmaktadırlar. Onlar Allah’ın dinine davet ettikleri için zalim yönetimler tarafından aranıyorlar.
Şimdi tekrar soruyorum: KHK’da geçen şu ifadenin uygulamada bir gerçekliği olacak mı olmayacak mı: “ırkı, etnik kökeni, dini, vatandaşlığı nedeniyle cezalandırılmayacağı, onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulmayacağı ya da işkence ve kötü muameleye maruz kalmayacağına ilişkin güvenceler bulunması kaydıyla” Söyler misiniz? Rusya ve Çin’e, Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’a ve daha diğerlerine iade edilecek Müslümanlar için kimden bu güvenceyi alacaksınız? Rusya’dan mı, Çin’den mi, Asya diktatörlerinden mi? Türkiye’nin Rusya ve Çin gibi kâfir devletlere, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi zalim dikta yönetimlere muhacirleri teslim ettiğini zaten biliyoruz da bu kararname ile tutuklu ve hükümlüler başta olmak üzere Türkiye’de bulunan tüm muhacirler tehdit altına alınmış oluyor. Türkiye’nin Çin ve Rusya ile yaptığı anlaşmalar muhacir Müslümanları hedef almaktadır. Türkiye, kâfir Rusya ve Çin’in istediklerini yerine getiriyor. Müslümanları korumuyor onları vahşilere teslim ediyor. Ben daha kötüsünden, Suriye’ye ihanet ederek Müslümanları rejim ve İran’ın eline teslim eden Türkiye’nin önümüzdeki süreçte yeniden ilişki kuracağı Beşşar Esed yönetimine bazı Suriyeli mültecileri vermesinden korkuyorum.
Biz Müslüman muhacirleri kâfir ve zalimlere, kurda kuzuyu teslim eder gibi teslim edeceğinizi biliyoruz. Şunu da biliyoruz ki Allah’tan korkmayan her şeyi yapar. Yüzünü güya Batı’ya dönmüş, medeniyet ve ilericiliği, hukuk ve adaleti Batı’da arayan Türkiye’nin Batı’ya ve Rusya’ya kukla ve köle olmuş doğudaki üçüncü dünya ülkelerinden ne farkı var söyler misiniz?
Durum böyle olsa da Türkiye’deki Müslümanların muhacir kardeşlerimizin zalimlere teslim edilmesine engel olması gerekmektedir. Mazlumları işkenceci Çin kâfirinin, katil Rus ayısının ve zalim Asya diktatörlerinin eline teslim edecek yöneticileri uyarması ve onları sert bir şekilde muhasebe etmesi gerekmektedir. Müslümanlar Türkiye yöneticilerinin yüzüne şöyle haykırmalıdırlar: “Biz mazlum ve muhacirlerin yanındayız, zalim ve kâfirleri dost edinenlerin değil!”