8 yıl önce Mısır’da seçimle işbaşına gelen yönetim, arkasında Amerika olan darbeci Sisi tarafından devrildi ve darbeye karşı çıkan binlerce Müslüman Rabia Meydanı’nda katledildi. Katledilen kardeşlerimizden biri de Muhammed Biltaci’nin kızı Esma idi. Rabia Meydanı ve Esma Türkiye’de sembol oldu. Mısır’da hakları gasp edilen ve katledilen Müslümanlara karşı samimiyetle destek veren, kardeşlerinin mazlumiyetine karşı duyarlı olan Müslümanlar ne yapmaları gerekiyorsa yaptılar. Darbeye karşı kardeşlerinin yanında oldular. Dün de bugün de aynı yerdeler. Esma onların dilinden hâlâ düşmedi, Mısır zindanlarında esaret altında kalan Müslümanlara destekleri hiç bitmedi.
Esma’yı dillerinden düşürmeyen, onun için gözyaşı döken yöneticiler ve meydanlarda Rabia işareti ile siyaset yapan liderler ise Esma’nın babası Muhammed Biltaci’nin de içinde olduğu 12 Müslüman’ın idam kararlarının onanması karşısında sessizliklerini koruyorlar. Çünkü aradan geçen 8 yıldan sonra Türkiye ile Mısır arasında yeniden “normalleşme” adımları atılmaya başlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu normalleşme adımlarını değerlendirirken öyle politik bir dil kullandı ki, sanki bu 8 senede Mısır ile Türkiye arasında yaşanan sorunlar iki devlet arasında değil de iki halk arasında yaşanmış! 2021 Mart ayında yaptığı bir açıklamada Mısır halkı ile Türkiye halkının birbiri ile ters düşmeyeceğini, iki halk arasında bir sorunun olmadığını belirterek şunları söyledi Cumhurbaşkanı: “Bizim Mısır halkına yönelik tavrımız çok çok olumludur. Biz düşman kardeşler olarak değil dost olarak Mısırla olan tarihten gelen birlikteliğimizi yeniden devam ettirme gayretindeyiz.”
Herkes çok iyi biliyor ki Mısır ile Türkiye arasında 8 yıldır devam eden diplomatik sorun, Mısır halkı ile Türkiye halkı arasındaki bir sorun değil. Ama AK Parti iktidarı bu söylem kurnazlığı ile halkları kandırabiliyor. Bu dili sadece Mısır meselesinde değil, Mavi Marmara hadisesi sonrasında Filistin meselesinde de kullandı. “Türk halkının ‘İsrail’ halkı ile bir sorunu yoktur, Türkiye ‘İsrail’ halkı kardeş halktır” cinsinden söylemler geliştirildi. Aynı durum Rusya ile normalleşme konusunda da tekrar edildi, belki önümüzdeki senelerde Suriye ile normalleşme adımları atıldığında da bu söyleme başvurulacak kim bilir…
Hâlbuki bu sorunlar halklar arası ilişkiler değil devletlerarası ilişkilerden kaynaklı sorunlardır. Hatta daha da ötesi “Mısır ve Türkiye yöneticilerinin ABD ile olan ilişkilerinden kaynaklı bir sorundur” diyebiliriz. Dolayısıyla dün, “Mısır’daki darbenin karşısında, Müslümanların yanında durduğunu” söyleyen İktidarın bugün, Mısır ile normalleşme adımları atması sebebiyle darbeci yönetimin idam kararları karşısında sessiz kalmasını işte bu devletlerarası ilişki ile açıklayabiliriz. Bu demek oluyor ki Türkiye iktidarı -Mısır ve Türkiye halkının dostluğu için değil- esasen Amerika ile olan işbirliği ve müttefiklik uğruna Müslüman Kardeşler ile dostluğu bir kenara bırakıyor.
AK Parti iktidarı ile Müslüman Kardeşler’in dostluğunun arka planında, -çok değil biraz gerilere gittiğimizde de- aslında samimiyet ve sağlam bir bağa dayalı bir ilişki göremiyoruz.
10 yıl önce, o dönem henüz Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı iken Erdoğan Mısır’a bir ziyaret gerçekleştirmiş, Arap Baharı ile birlikte devrilen Mübarek rejimi sonrası geçiş sürecinde Mısır’da farklı gruplar ve siyasi partilerin temsilcileri, aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayları ile görüşmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan o dönem yeni yapılacak Mısır Anayasası için “laiklik” tavsiyesinde bulunmuş ve şöyle demişti: “Ben laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyorum, laikliği din karşıtlığı olarak kabul etmiyorum. Laiklik din karşıtlığı değildir. AK Parti’nin laiklik tanımında; kişi laik olamaz, devlet laik olur yazıyor.” Türkiye Başbakanı, “Laiklikten korkunuz olmasın” ifadelerini de kullanmıştı. Erdoğan’ın bu açıklamaları sonrasında Müslüman Kardeşler’in sözcülerinden Mahmud Guzlan, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a tepki göstermiş, Türk hükumetini Mısır’ın içişlerine karışmakla suçlamış ve şöyle demişti: “Başka ülkelerdeki deneyimler, Mısır’a kopyalanamaz. Türkiye’de laik bir devletin kurulmasına neden olan koşullar, Mısır’daki koşullardan farklıdır.”
Şimdi puzzle’ın parçalarını tekrar toplayalım… Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra Erdoğan, Müslüman Kardeşler ve Mısır halkının tepkisi ile karşılaşacağını bildiği hâlde Kahire’de laiklik çağrısı yaptı. Aynı Erdoğan darbeden sonra İslâmi referanslar ve sembolleri kullanarak Müslüman Kardeşler’in mazlumiyeti üzerinden siyaset yaptı. Neden böyle yaptığının cevabı çok açık: Çünkü Türkiye’de siyaset ilkelere değil çıkara dayanmaktadır. Ne iktidar ne de muhalefet partileri, ilkeler ve değerler üzerinden siyaset üretmiyorlar. Türkiye’de siyasi partilerin politik çizgisini belirleyen temel iki faktör var: Birincisi; içeride çıkar ve rant, ikincisi; dışarıda Batılı devletlerin Türkiye’den beklentilerini karşılamak…
Dolayısıyla dün darbe ile devrilen Müslüman Kardeşler’in yanında duran AK Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün ABD’nin bölgedeki çıkar ve menfaatlerini ve Biden yönetiminin beklentilerini karşılamak için idam kararlarına sessiz kalıyor. Çünkü ABD bunu istiyor; reel politika ve Mısır ile normalleşme bunu gerektiriyor. Yani sizin anlayacağınız; Türkiye, Mısır’daki idam kararlarını normal(leşerek) karşılıyor!