Her şey, “Gazze İstişare Toplantıları” ile başladı… 24 Haziran’da İstanbul ile başlayan bu toplantılar; Ankara, İzmir, Van ile devam etti ve Adana’da son buldu. 21 Temmuz’da yayınladığımız “Gazze İstişare Toplantıları Sonuç Değerlendirmesi”nde “Sözü Muhatabına ve Daha Etkili Bir Şekilde Söylemek Gerekmektedir” başlığı altında şunları söyledik:
“Geldiğimiz nokta, hesap-kitap yapılacak, ‘reel politik’ safsatasını dikkate alacak bir nokta değildir. Bundan dolayı gerek Gazze’ye dair toplumsal duyarlılığı sürekli canlı tutmak gerekse de yöneticileri harekete geçirebilmek için İslâmi camialar ve kitlelerin ortak söylem ve eylem birliği ile hareket etmeleri zorunluluk halini almıştır. Bu da yürütülecek faaliyetlere dair istişare kanallarının sürekli açık olması ve istişare görüşmelerinin güçlendirilerek devam etmesini zorunlu kılmaktadır.
Köklü Değişim olarak bizler; söz konusu Gazze ise yukarıda bahsi geçen hususların dile getirildiği, sadece İslâmi şiarların yükseltildiği, sözün muhatabına söylendiği her amele iştirak edeceğimizi deklare ediyoruz. Gazze’nin kurtuluşuna vesile olacak her gayrete omuz vereceğimizin bilinmesini istiyoruz.”
Hemen akabinde; “Sözü Muhatabına Söylemeye Var mısın?” diyerek AK Parti Genel Merkezinden başlayıp Külliye’ye uzanacak bir yürüyüş yapacağımızı ilan ettik. Bu ilandan sonra, Müslümanlar genel olarak büyük bir teveccüh gösterirken “şerh koyanlar, doğru bulmadıklarını söyleyenler” de oldu elbet. Hepsine saygı duyuyoruz.
Yıllardır, yürüyüşler ve basın açıklamaları düzenleyen bir kitle olarak yürüyüşün planlaması yapılırken seçilen güzergâhın asla “kabul edilmeyeceğini”, o güzergâhın “dokunulmaz” olduğunu biliyorduk. Ama mottomuz olan; “sözü muhatabına söylemek” için ABD Büyükelçiliğinin önünü ya da başka bir yeri seçemezdik.
Yürüyüş ilanıyla birlikte, “bu süreci şeffaf bir şekilde yürüteceğimizi” de söyledik. Nitekim yasal prosedür gereği valiliğe bildirimde bulunduğumuzda, bürokrasi çok hızlı bir şekilde çalıştı. Hatta Valiliğe gittiğimizde, “Nerede kaldınız? Biz de sizi bekliyorduk.” dediler. Jet hızıyla bildirim dilekçesini Vali Bey’in huzuruna çıkarttılar. Netice olarak beklenen oldu ve “şu kanunun ilgili maddesi”ne göre; bu güzergâh, gösteri ve yürüyüş güzergâhları arasında yer almadığı için yürüyüş yapılması uygun görülmemiştir” denildi. Biz de bu yasaklama kararını şeffaflık ilkemiz gereği, 26 Temmuz’da kamuoyuyla paylaştık ve şöyle dedik:
“Bu yürüyüş Köklü Değişim’in değil; yüreği Gazze için yanan ve açlıktan ölen çocuklar için harekete geçen tüm duyarlı Gazze dostu Müslümanların yürüyüşüdür. Bu organizasyonda; hiçbir siyasi hesap ve çıkarlar gözetilmeksizin, hiçbir kurum ve kitlelere ait bayrak ve logolar ön plana çıkartılmaksızın, birilerinin iddia ettiği gibi iktidara karşı bir başkaldırı ya da isyan girişimi olmaksızın, sadece Gazze’nin sesi olacak ve Gazze için sözler muhatabına söylenecektir.
Dolayısıyla Ankara Valiliğinin iptal kararını kamuoyuna ve bu yürüyüşe katılacak tüm Gazze dostlarına bildirmekle birlikte, bizler ilan edildiği şekilde 27 Temmuz Pazar akşamı saat: 19.00’da AK Parti Genel Merkezinin önünde olacağız.”
Ardından “teklifler” ve “tehditler” gelmeye başladı. Daha önce tarafımıza verilmeyen güzergâhlar teklif edildi. Bu yürüyüşün “asla ve kat’a yaptırılmayacağı” mesajı, üçüncü şahıslar marifetiyle tarafımıza ulaştırıldı.
Ancak biz, bu teklif ve tehditlerin hiçbirine aldırış etmedik. “Onlar yasaklamak, engel olmak için elinden geleni yapsın biz de elimizden geleni yapacağız” dedik. Zira iman ve şahitlik ediyoruz ki; Allah’ın yardımı olmadan biz hiçbir şeyi yapamayız. Yaptığımız her amel, her organizasyon, her yürüyüş Allah’ın yardımıyla gerçekleşmiştir. 4 Mayıs’ta Ankara’da gerçekleştirdiğimiz “Büyük Gazze Konferansı” için de etkili-yetkili kişiler, _“Bu konferansın yapılma ihtimali yüzde sıfır bile değil. İm- kan-sız!” demişlerdi. Ama Allah bizimleydi. Biz nefsimize yenilip geri adım atmaz isek yine bizimle olacaktır. Öyle de oldu! Elhamdulillahi Rabbil âlemin!
Ve Büyük Gün…
Güne, farklı şehirlerden yola çıkan Gazze sevdalıların Ankara’ya gelişlerinin engellemeleriyle başladık. Yurdun dört bir tarafından otobüslerle yola çıkan Müslüman kardeşlerimiz durduruldu. Bekletildi ve korkutulmaya çalışıldı. Kimlikleri alındı, isimleri kayda geçirildi.
Bu yıldırma girişimleri elbette hiçbir işe yaramadı. Otobüsü durdukları için otobanda yürüyen bacılarımızın görüntüleri, korku duvarlarının yıkıldığının da göstergesiydi. Hiçbir kardeşimiz geri adım atmadı. Allah’a hamdolsun.
Bizi arayan farklı gruplardaki kardeşlerimizin engellemeleri aşmak için aldığı tedbirler, içimizi ferahlattı. Kimse, “ben gitmeyi denedim; izin vermediler” şeklinde düşünmedi. Aksine “ne olursa olsun orada olmalıyım” dedi.
Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her yerden duyarlı Müslümanlar bu yürüyüşe katılmak için harekete geçti. Üstelik, yürüyüşün valilik tarafından yasaklandığını bile bile. Görüştüklerimiz şöyle diyordu: “Yürütürler-yürütmezler önemli değil önemli olan orada olmak ve sözü muhatabına söylemek.” İşte bu bilinç bizi güçlü kıldı ve kararlılığımızı daha da arttırdı.
Emniyet ile yaptığımız görüşmede ilk önce ABD Büyükelçiliğinin önündeki parkta toplanıp açıklama yapmamız teklif edildi. Bunu kabul etmeyince yakındaki bir cami işaret edilerek; “oradan yürüyün” denildi. Bunu da kabul etmeyince; AK Parti’nin yaklaşık 100 adım yakınına barikat kurdular; hem de ne barikat! Alanı baştan sona tek sıra halinde dizilmiş otobüslerle kapattılar. Yetmedi, güvenlik bariyerleri inşa ettiler. Alana saatler önce gelen, üzerine güçlü bir ses sistemi yerleştirdiğimiz araca el koydular. Çekiciyle çekip götürdüler. Asıl ses sistemimizin ise alana girişine izin vermediler; aracı bağladılar.
Yürüdük! Tüm engellemelere ve tehditlere rağmen… Belki AK Parti Genel Merkezinden başlayamadık, belki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne yürüyemedik ama yürüdük. Zaten önemli olan da orada olmaktı. Önemli olan; sembolleri işaret etmekti. Dokunulmaz olana dokunmaktı. Esasında Gazze sevdalıları, yürüyüş ilanından sonra gösterdiği reaksiyon ile zaten sözü muhatabına söylemiş ve “geliyoruz” demişti. Ondan sonrası sadece teferruattı.
Gazze’nin sesi olmak için, ses sistemine ihtiyacımız yoktu. Gazze’nin sesi olmak için Emniyet güçleriyle çatışarak 100 adım daha alan kazanmamıza gerek yoktu. Barikatların kurulduğu her nokta, aslında Külliye’nin kendisiydi. Dolayısıyla biz, “çok ama çok farklı fikirlere sahip insanlar” olarak, Gazze için kol kola girdiğimizde; zaten kazanmıştık. Biz, korku duvarlarını yıktığımızda; zaten kazanmıştık. Biz, valilik yasaklama kararını bile bile “Bekle bizi Ankara, geliyoruz!” dediğimizde; zaten kazanmıştık.
Zira bu yürüyüş, hemen akabinde somut adımların atılacağı bir etkinlikten ziyade bir başlangıçtı. Aslında biz yürüyüşten ayrılırken; Gazze için taleplerimiz karşılanmaz ise “Daha kalabalık, daha güçlü bir şekilde yeniden geleceğiz” dedik.
Gelelim eleştirilere…
- “‘Hiçbir kitlenin logosu, flaması olmayacak’ dendi ama Hizb-ut Tahrir’in bayraklarıyla doluydu her yer!”
Dikkat ederseniz; organizasyon ekibinin hazırladığı hiçbir pankartta, hiçbir dövizde herhangi bir kitlenin ismi yoktu. Pankart ve döviz taşıyanlar kendi adına taşıdı. “Hizb-ut Tahrir bayrakları” denilen bayraklar ise İslâm’ın bayraklarıdır. Hadislerde; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, üzerinde “kelime-i Tevhid” yazılı bayrakları taşıdığı belirtilmiştir. Dolayısıyla Peygamberin bayrağını taşımak, her Müslüman için şereftir, övünç vesilesidir. Hizb-ut Tahrir’in logosu, bu bayraklardan tamamen farklıdır. Dileyen küçük bir aramada aradaki farkı açık bir şekilde görebilir.
- “Gazze için eylem yapılıyor ama Filistin bayrakları yok denecek kadar azdı.”
Filistin’i temsil ettiği söylenen bayrak ile alakalı şerhimizi ayrı tutacak olursak; biz, yürüyüşe katılan kişilerin hangi bayrakları taşıması gerektiği yönünde bir açıklama ya da uyarıda da bulunmadık. Filistin bayrağıyla gelen kardeşlerimize müdahale etmedik. Yürüyüşe katılanların çok büyük bir çoğunluğunun kelime-i Tevhid bayraklarını tercih etmesi, bizim zorlama ya da yönlendirmemizle değil kendi tercihleriyledir.
- “Farklı sloganlar atılmayacağı söylendi ama atıldı.”
Organizasyon ekibi olarak belirlediğimiz onlarca slogan vardı. Bu sloganları belirlerken başka platformlardaki kardeşlerimizin de önerilerini dikkate aldık. Ancak kortejin büyüklüğünden ve kiraladığımız güçlü ses sistemimize güvenlik güçlerince el konulmasından dolayı, doğal olarak ses arka taraflara ulaşmadı. Bizim de tasvip etmediğimiz sloganları atanlar da en nihayetinde Gazze için oradaydılar. Kalbinden geçenleri, inandıkları, doğru buldukları sloganları attılar. Evet, görevli arkadaşlar “harici slogan atılmasın” diye defalarca uyarıda bulundu ama kimseyi de “harici slogan attı” diye kınayacak ya da suçlayacak değiliz.
- “Neden güvenlik güçlerine karşı daha fazla baskı kurulmadı? Böyle olsaydı, AK Parti önüne kadar yürümek mümkün olabilirdi.”
Bu şekilde düşünen arkadaşlarımızı saygıyla karşılıyoruz. Ancak meselenin, “yüz adım ileri, yüz adım geri” meselesi olmadığına inanıyoruz. Polisle çatışarak yüz adım ileri gitmeye çalıştığımızda, Gazze’nin değil şiddetin sesinin ön plana çıkacağını biliyoruz. Nitekim süreç içinde Laik Kemalist kesimlerin, avuçlarını ovuşturarak yürüyüşü heyecanla beklediklerini de gördük. Bizi izleyen herkesin, kimseye zarar vermeyen, hiçbir şeyi kırıp dökmeyen Müslümanca bir duruş ve eylem görmesini istedik. Yürüyüş kortejinin ardından çöpleri toplayan görevlilerimizin, Müslümana yakışan bir eylemin en güzel örneğini sergilediğine inanıyoruz.
Bununla birlikte; farklı platformlardan gelen katılımcılar, süreç yönetimini tamamen bize bıraktıklarını ve hangi kararı alırsak alalım buna uyacaklarını açıkça ifade ettiler. Ayrıca, amacın hasıl olduğunu da sahada bizzat dile getirdiler. Bu nedenle bir kez daha vurguluyorum: Barikatın kurulduğu her nokta, aslında Külliye’nin kendisidir. Üstelik farklı kanallardan aldığımız kesin bilgilere göre; Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, sürecin her aşamasında bilgilendirilmiş ve yürüyüşü an be an takip etmiştir. Bu da şunu göstermektedir: Söz muhatabına söylendi ve ulaştı.
Yürüyüş sonrası tepkiler…
“Korku duvarlarının yıkılması, maskelerin de birer birer düşmesine vesile oldu. Statükonun değişmez savunucuları anında sahneye çıkarak bu her açıdan etkili eylemi küçültmeye, değersizleştirmeye, verdiği güçlü mesajı boğmaya ve başka mecralara çekmeye çalıştılar. ‘Neden AK Parti? Neden Külliye?’ gibi gülünç sorularla meseleyi sulandırmaya kalktılar. Ancak bu beyhude çabalar, onları küçük düşürmekten başka bir sonuç vermedi. Gazze sevdalıları, onlara fırsat bile tanımadan gereken cevabı en gür sedayla verdi.”
Gazze Bizi Birleştirdi…
Yürüyüşün organizasyonu takdir edersiniz ki yoğun ve yorucuydu. Bu yoğunlukta, fark edemediğimiz bir ayrıntı belki de yürüyüşün en kıymetli başarısını aydınlattı. Ayşe Merve Çifti hanımefendi şöyle bir tweet attı:
“Çok ilginç bi görüntü. Selefîsi, Sûfîsi, Eş'arîsi, Maturidîsi tüm Müslümanları ilk defa böyle kol kola görüyorum. Tarikat hatmesini yapıp gelen Nakşî sofisi de vardı, Tarikatları tekfir edeni de. Kol kolaydılar. Birbirlerini tekfiri, tenkidi bırakmışlar; Gazze için ittihad etmişler. Vallahi ben şu yaşıma kadar ilk defa gördüm böyle kenetlenmiş bi itikadî mozaiği..
Köklü Değişim camiasını her yönüyle tanıdığım söylenemez.. Ama ümmeti ihtilaflarından sıyırıp asgarî müştereklerinde buluşturdukları, Bize böylesi deneyimlemediğimiz bi görüntüyü ilk defa yaşattıkları için teşekkür ederim.”
Belki de kimse bu güzel detayın farkında değildi. Belki de katılımcı kardeşlerimiz bu tweet’i gördüğünde, koluna girdiği kimsenin şeklini, şemalini ve fikrî yapısını aklına getirmeye çalıştı. Farkında olsak da olmasak da Gazze hakikaten bizi birleştirmişti.
Bu yürüyüşle birlikte “öncelikler fıkhı” bizatihi yaşandı. Ortaya çıkan bu resim Müslümanların kalbine huzur verdi, umutlarını artırdı. “Bir” olduğumuzda ve “birlik” olduğumuzda “güçlü” olduğumuzu ve bunu başarabileceğimizi gördük.
Şimdi sıra resmi büyütmekte ve safları sıklaştırmakta. Biliyoruz ki yürüyüş görüntülerini izlediğinde kalbi heyecanla atan ve “ben de orada olmalıydım” diyen on binlerce kardeşimiz var. Biliyoruz ki, “Yürüyüşü düzenleyenler terör örgütü; oraya katılmak doğru olmaz” şeklindeki kara propagandaya maruz kalmış, bu propagandaya inandırılmış ancak sonradan bunun tamamen aldatmaca ve iftira olduğunu görmüş on binlerce kardeşimiz var. Yine biliyoruz ki, bir taraftan çeşitli neden ve gerekçelerle “Külliye’ye yürümeyi doğru bulmayan” ama artık başka çarenin de kalmadığını gören on binlerce kardeşimiz var.
Artık biliyoruz ki bir daha ki sefere çok ama çok daha güçlü geleceğiz.
Son olarak; buradan bir kez daha, bizimle birlikte ümmetle kol kola yürüyen Gazze sevdalısı kardeşlerimize, katılamasa bile desteğini ve duasını dile getiren kardeşlerimize, yürüyüş esnasında ve sonrasında Gazze’nin sesini kısmaya çalışanlara karşı dimdik duran kardeşlerimize teşekkürlerimizi sunuyoruz. Allah hepinizden razı ve memnun olsun.