7 Ekim Aksa Tufanı Harekatı'nın üzerinden tam bir yıl geçti. İşgal, katliam ve soykırım ile geçen bu bir yılda Müslümanlar, İslami kitleler, âlimler, yöneticiler, devletler ve dahası dünya halkları nasıl bir sınav verdiler. Gasıp Yahudi Varlığı “İsrail”in işgali altında olan Gazze ve Filistin’in kurtuluşu için ne yapılmalı? Sorunun nihai çözümü nedir ve bunun için ne tür adımların atılması gerekir?
Köklü Değişim olarak; kanaat önderleri, âlimler, STK temsilcileri ve gazeteci yazarların katılımı ile 7 Ekim’in yıldönümünde Gazze’de yaşananları bir soruşturma dosyası ile kamuoyunun istifadesine sunduk. Soruşturmaya katılan 6 kıymetli katılımcıya 5 soru sorduk ve cevaplarını sizler için hazırladık. Kıymetli katılımcılara teşekkür ediyoruz, Allah kendilerinden razı olsun.
Soruşturmanın ilk katılımcısı değerli Nureddin Yıldız hocanın sorularımıza verdiği cevapları istifadenize sunuyoruz:
SORUŞTURMA: 7 EKİM AKSA TUFANI'NIN 1. YILI
Katılımcı: Nureddin Yıldız
Köklü Değişim: Bir yıl boyunca tüm dünya, Gazzeli bebek, çocuk, kadın ve masumların katledilmesini seyretti. Hiçbir somut adım atılamadı ve hiçbir devlet harekete geçemedi. Özellikle halkı Müslüman olan devletler hamasi birkaç söylem dışında hiçbir etkinlik gösteremedi. Bu durumu siz nasıl izah ediyorsunuz?
Nureddin Yıldız: Ortadaki bu durum, iman ettiğimiz hakikatlerin ne kadar doğru olduğunu ispat eden bir sonuçtur. İmanımız bize, küfrün ve kâfirlerin hakkın karşısında tek millet olduklarını, müminler hakkında gizledikleri düşmanlıklarının açıkladıklarından daha büyük olduğunu haber vermiştir. Dünyada iki kutup vardır; hak ve batıl. Elhamdülillah, hak kutbundayız. Batıl kutbundan bundan başka ne bekleyebilirdik? Bugün gördüğümüz bu manzara, Mekke’de görülmüş manzara idi. Kur'an’ımız bize manzaranın aslını söylemişti. Biz gafil bulunduk, yüzeysel bakar olduk. İnşAllah bu vahşi manzara, gafletten uyanmamıza vesile olur. Bu manzaranın böyle olmasına neyin sebep olduğunu anlayabilsek büyük bir kazancımız olurdu. “Dünya kâfirleri” diyebileceğimiz bir güç birikimi ümmetimizi imha etmeye çalışırken bizim “dünya Müslümanları” olduğumuzu ispat edebilecek bir simgemizin bile olmayışı, düşündürücüdür. Dün Hilâfetimizi kaybederken ve o acı kayba sessiz kalırken bugünkü Gazze’yi fark etmeden kabullenmiş gibi olduk, esasen. Hilâfetini yitirmiş, içte gelişen gruplarını dinin kendisinden daha değerli gibi tutan sindirilmiş parçalanmaya çanak tutanlar, sessiz kalanlar bugün Gazze için ağlasalar da ağlamalarının ne bir yararı vardır ne de yapılması gereken şey, o ağlama sahneleridir. Cihat damarları kesilmiş bir nesil küfür için tehdit oluşturmuyor. Bir olmayı, ancak kendi ekseninde olursa kabul edebilir bir lüks olarak hisseden anlayıştaki insanların oluşturduğu kitlelerden daha fazlası beklenemez. Gazze, bir boya dökücü oldu. İnşAllah değişim ve dönüşüm sebebi de olur.
Köklü Değişim: Boykot noktasında insanlar büyük bir hassasiyet gösterirken yöneticilerin birtakım kısıtlamalar ile birlikte bazı şirketler üzerinden ticarete devam ettiği görüldü. Ayrıca boykot mallarının tüm marketlerde satışına devam edildi. Gerek devam eden ticaret gerekse de boykot hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Nureddin Yıldız: Bir kere boykotu, “zaruri ihtiyaçlar için” ve “zaruri olmayanlar için” diye ayıralım. “Zaruri olanları ruhsat dahilindedir” diye kabul edelim. Göreceğiz ki, boykot daha çok keyfi mallar üzerindedir. Bu da şu gerçekle yüz yüze getiriyor bizi: Keyfimiz yerinde bir hayat yaşıyoruz. Keyfinden taviz veremeyecek bir nesil olduk. Kur'an’ımızın “şımarık nesil” gibi tarif ettiği nesil olduk. Ortadaki boykot, ağırlıklı olarak konforumuza ve keyfimize hitap ediyor. Biz ölen kardeşlerimize rağmen konforumuzdan feragat edemiyoruz. Bu kadar.
Ticareti engellemeyen hükümetleri kınama hakkımız olmadığını zannediyorum. Onlar bizim içimizden, bizimle beraber, bizim gibi yaşayan kimselerdir. İş, bir katliama karşı tepki göstermek için ticareti engellemeye geldiğinde biz kendi konforumuzdan veremediğimiz halde onların ticareti engellemesini isteme hakkımız ne kadar olabilir? Bizi temsil ediyorlar. Ve tam bir boykotun gerçekleştirilmesi durumunda ortaya çıkabilecek başta ekonomik olmak üzere muhtemel sorunlar ve toplumsal daralmalarda biz onların arkasında durabileceğimize dair güven veremiyoruz. Ama boykot yapmalarını istiyoruz. Bu sadece, Nasreddin Hoca’nın ve Timurlenk’in fil tiyatrosuna benzer. Dünyevileşmenin iliklere kadar işlendiği bir toplumdaki sonuç budur. Bu bizim gerçeğimizdir. Ne yazık ki!
Köklü Değişim: Bu bir yıl içinde; sivil toplum kuruluşu (STK) ve İslâmi kitlelerin, ayrıca âlimler, hocalar ve kanaat önderlerinin söylemleri, talepleri, yaptıkları ve yapmadıkları açısından değerlendirme yapmak gerekirse neler söylersiniz? Sizce İslâmi yapılar ve âlim/kanaat önderleri bu süreçte üzerlerine düşeni yaptılar mı? Nasıl bir sınav verdiler?
Nureddin Yıldız: Kalpleri Allah Teâlâ bilir. Samimi himmet gösterenler olmuştur veya riya yapanlar, menfaatlerini kollayanlar olmuştur. Bilemeyiz, bir iddiada da bulunamayız ama sonuç ortadadır. Konuşuldu durdu. “Konuşma zamanı mı, iş yapılsın” dendi. Şimdi ise konuşmalar da bitti, bitirdik. Bu sorunun cevabını, bir camide kılınan cuma namazına benzetebilirim. O semtte hiç cumaya gelmeyenler vardı, onların hesabı Allah’a kaldı. Cuma namazına gelip riya yapanlar, hutbe irat edilirken telefonu ile oynayanlar ve benzerlerinin hesabı da Allah’a kaldı. Caminin kapısında dilenmek için namazın kılınmasını bekleyen para toplayıcılar vardı. Onlarınki de Allah’a kaldı. İhlas ve göz yaşı ile namazını eda edip evine dönenler vardı. Onlarınki de Allah’a kaldı. Artık o cuma bir daha kılınmayacaktır. Herkes için geçti gitti. Yeni cumada ise nasıl olacağını o gün tespit edecek melekler.
Gazze konusunda faaliyet gösteren STK, kitleler, önderler, hocalar ve herkes o cuma namazının edası gibi bir zaman geçirdi. Herkesin hesabını melekler tuttu. Kim, bunu STK’sının reklamı için kullandı, kim yararlanmak için fırsat bildi, kim, neyi, ne için yaptı; her şey ortadadır; hiçbir şey meleklerden gizli değildir. Allah Teâlâ hesap günü yüzümüzü ak etsin.
Köklü Değişim: Meydanlarda aylarca “Ordular Aksa’ya!”, “Mehmetçik Gazze’ye!” sloganları atıldı. Dünya Alimler Birliği de bu konuda fetvalar verdi ve orduların harekete geçirilmemesini “ihanet” olarak tanımladı. Sizce işgalci Yahudi varlığına karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerekirdi?
Nureddin Yıldız: Ümmet adına kurulu bir ordu mu var da gidecekti? Kavmiyetçiliği kalplerden ve kitlelerden silebilmiş mi idik de “Dünya Alimleri” tesir edecekti? İman olmayınca namazı kim kılacak? Ruh olmayınca beden nasıl ayakta duracak?
Gazze’den önce “ümmet olma ruhu” üzerinden tank paletleri geçmişti zaten.
Köklü Değişim: Gazze’de yaşananlar Müslümanların sahipsizliğini ve iradesizliğini bir kez daha gösterdi. Sizce bu sahipsizlik, acziyet ve iradesizliği ortadan kaldıracak unsur nedir?
Nureddin Yıldız: Ümmet olmak, ümmet olmanın içini doldurmak, siyasi birliği temsil eden bir halife bulunması öncelikli ihtiyaçtır. Sahipsizlik ve iradesizliği başka türlü ancak bireysel olarak aşabiliriz ki, onun sonucu da kitlesel olmaz.