Gözleri ışıl ışıl parlayan eski Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin, geçen sene eylül ayında Yeni Paradigmalar Zirvesi’nde yaptığı konuşma o günlerde bir hayli gündem olmuştu. İktidarın ekonomik politikalarına ilişkin konuşan Bakan Nebati, daha sonra kâğıda bakmadan tekrarlayamadığı şu tarihî cümleyi okumuştu: ”Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro-ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır!” Daha sonra uzun bir müddet komedi programlarının parodilerinde yer bulan bu cümle, aslında Türkiye’nin yeni ekonomi modelini ortaya koyuyordu. Çok tartışılan bu ekonomi modeli de “Heterodoks Ekonomi” modeli olarak bilinen modeldi.
Seçimlerin tamamlanmasının ardından ise iktidarın ekonomi kadrosunda beklenen bir değişikliğe gidildi ve Nureddin Nebati yeni kabinede yer alamazken onun yerine ekonominin başına büyük beklentilerle birlikte Mehmet Şimşek getirildi. Mehmet Şimşek bakanlık koltuğunu devraldığı gün yaptığı konuşmada ise “Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır.” dedi.
Çiçeği burnunda yeni Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in bu ifadesi, artık heterodoks ekonomi modelinden vazgeçilip yerine eski usul ortodoks ekonomi modeline geçileceği sinyallerini verdi ve bir anda bu iki model tartışılmaya başlandı. Daha dün, heterodoks modelin Türkiye’ye ne kadar uygun olduğu ve ne kadar etkili bir model olduğunu hararetle savunan iktidar yanlısı kesimler, kurtarıcı(!) Mehmet Şimşek’in gelmesi ile birlikte her zamanki gibi çark edip bu sefer de, Ortodoks ekonomi modelini savunmaya başladılar.
Peki, bu iki model nedir ve aralarında ne gibi fark vardır?
Daha çok dinsel anlamda kullanılan “ortodoks” kelimesi, Yunanca “orthos (doğru)” ve “doxa (inanç, öğreti)” sözcüklerinden oluşan “doğru inanç” anlamına gelen bir sözcüktür. Ekonomi alanında ise geleneklere, genel kabul görmüş görüşlere bağlı olan uygulamalara denir. Genel kabul görmüş uygulamalardan oluşan ekonomi politikasına da “Ortodoks ekonomi politikası” adı verilir.
“Heterodoks” ise, Yunanca “heteros (farklı)” ve “doxa (inanç, öğreti)” sözcüklerinden türetilmiş ve “farklı inanç” anlamına gelen bir sözcüktür. Ekonomi alanında ise geleneksel görüşlerin ve yaklaşımların dışındaki uygulamaları adlandırmak için kullanılır.
Daha geçen sene Bakan Nebati tarafından “kurtuluş reçetesi” olarak sunulan heterodoks politikaların uygulamasında, serbest piyasadan daha ziyade merkeziyetçi yönlendirme ile uygulanan bir piyasa yaklaşımı vardır. Bu modelde ekonomi politikalarının genel odak noktası, büyüme sağlanması yönündedir. Buna bağlı olarak, kamu harcamaları kanalının aktif tutulması ve bireylerin harcamaya teşvik edilmesi, borçlanmanın ucuzlatılması yönünde genişletici maliye ve para politikaları uygulanır. Bunu sağlayabilmek içinde faizin düşürülmesi ve farklı faiz uygulamalarının yapılması yoluna gidilir. Ayrıca enflasyonu bastırma amaçlı merkezi fiyat kontrollerinin ve sabitlemelerinin yapılması, serbest dış ticaret rejimi dışındaki kontrolcü uygulamalar, döviz kurlarının baskı altında tutulması, fiyat ve ücret dondurucu uygulamalar gibi genel iktisadi çerçeve dışındaki araç kullanımları heterodoks politikalar arasında gösterilebilir.
Heterodoks ekonomi modeli, ana akım kapitalist iktisat teorisi sayılan neo-klasik ekonomi modeline karşı teori ve tezlerin birleşimi olarak kabul edilir. Kapitalist neo-klasik ekonomiye karşı genellikle en derli toplu antitez olarak kabul gören Marksist ve sosyalist ekonomi tezlerini de içeren bu heterodoks model, aslında sömürgeci Batılılar tarafından revize edilen “çakma” bir komünist model kırmasıdır.
Peki, yeni Bakan Mehmet Şimşek ile birlikte yine dönülmesi düşünülen “Ortodoks model” nedir?
İktisatta Ortodoks yaklaşım “genel kabul görmüş” ana akım yaklaşımı ifade eder. Ana akım esasen serbest piyasa ekonomisini ve bütün politika araçlarının buna göre tasarlanmasını savunur. Kapitalist/liberal ekonominin kendisi olan bu Ortodoks model, bildiğimiz, eski düzen ekonomidir. Neo-klasik kapitalist iktisadi teorilerin uygulandığı Ortodoks ekonomi politikaları, büyük ölçüde Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) tarafından geliştirilen modellere dayalı olarak somutlaşmaktadır. Bu model, sermaye hareketleri serbestliğine ve serbest döviz kuruna dayanır. Özellikle enflasyon sorunu ile karşı karşıya gelen ülkeler, faizi yükselterek yabancı para girişini sağlar ve kur düştüğünden ara ve yatırım malları daha ucuza ithal edilerek -sözde- yatırım yapılır ve istihdam arttırılır. Bu modeldeki ekonomiler, her türlü spekülatif hareketlere daha da açıktır. Ekonomiyi kısa dönemde rahatlatan ve genellikle “sıcak para” olarak adlandırılan sermaye girişi herhangi bir nedenle çıkmaya başladığında, ciddi krizler ve ekonomik tahribatlar meydana gelir. Çoğu ABD ve Batı kökenli olan fonlar ülkeye gelip yüksek kurdan ülkelerin milli parasına geçer, devlet borç senedi ve borsada işlem gören senetleri satın alırlar. Kur düşer ve borsa yükselir. Yerli yatırımcı da işin içine girince, bazen senetleri yüksek fiyattan satıp düşük kurdan paralarını alıp çıkarlar. Böylece hem ülkenin senetlerinden hem de düşen kurdan kazanırlar.
Velhasıl; düne kadar uygulanan heterodoks model Batılılar tarafından revize edilen komünizm kırması bir model iken, yeni bakan ile birlikte uygulamaya sokulacak model de halkların kanını emen safi kapitalizm modelidir. İşte, kaynağı tamamen sömürgeci kâfirler olan bu iki model arasında sıkışan Türkiye ekonomisi, her geçen gün daha derin krizlere sürüklenirken yüksek kurlar, vergiler ve zamlar ile daha da fakirleşen halka ise sadece yersiz bir ümit ve beklenti pompalanmaktadır.
İşin daha da vahimi, yeryüzünü ifsat eden ve fıtrata aykırı bu iki kokuşmuş ideolojinin ekonomi teorileri ve modelleri, Müslüman Türkiye halkına bir kurtuluş ümidi olarak sunulurken bu halkın kendi inançlarına dayalı ve tertemiz vahiy ürünü olan İslam’ın ekonomi modeli ise ısrarla görmezden gelinmeye devam etmektedir.
[اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟] “Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir?” [Maide Suresi 50]