İslâm ümmetinin düşmanları sömürgeci kâfirler geçen asrın sonlarına doğru İslâm ümmetine “hasta adam” teşhisinde bulundular. İslâm’ın düşmanı bu sömürgeci kâfirler dün “hasta adam” dedikleri ümmete bugün “komadaki adam” teşbihinde bulunuyorlar.
İşte bu dev vücut, bugün komada. Kimi uzuvlarında olan hasar ve tahribata karşı diğer uzuvları harekete geçemiyor. Onun ölü gibi hareketsiz oluşu, düşmanlarına cesaret veriyor. Onu tamamen ortadan kaldırmak, paramparça etmek, yok etmek için saldırmak isteyen irili ufaklı düşmanlarına cesaret veriyor. İşte bitler-pireler, akrepler, yılanlar-çıyanlar gibi haşarat ve itler, köpekler, çakallar gibi hayvanlar onun tepesine üşüşmüşler, onu tahrip etmeye, yok etmeye çalışıyorlar. İşte, dünyanın en aşağılık zelil yaratıkları mukabilinde hatta onlardan da aşağılık olan sömürgeci kâfir devletler İslâm âleminin ve Müslüman toplulukların başına çullanmışlar; İslâm âleminin servetlerini kapışıyorlar, Müslümanları kesiyorlar, katlediyorlar, ırzlarına tecavüz ediyorlar ve her yönden, saldırı üstüne saldırı yapıyorlar.
Fakat bu dev vücut bütün bu olanlara karşı bir tepki, bir direnç ortaya koyamıyor.
Düşmanları İslâm ümmetine böylesine saldırırken bu ümmetin başında bulunan ve 50'ye yakın devlet denilen varlıkların konum ve tutumları nedir?
O varlıklar koma halindeki bu dev vücudun başında türemiş urlara benziyorlar. Bunlara uzaktan bakıldığında 50'ye yakın kafaya benzemektedirler ve böylece bu vücuda acayip bir görünüm vermektedirler. Bir vücutta 50'ye yakın kafanın bulunması elbette o vücutta hayra sebep verecek, iflah edecek değildir. Ancak esasen bunlar sadece kafaya benzerler. Zira kafada gören gözler, duyan kulaklar ve çalışan beyinler vardır. Fakat bunlarda bu görünmüyor. Onlar sadece kafa görünümündeki urlardır. Bu urlar, değil bu vücuda saldıran düşmanlara karşı koyacak, bilakis vücutta saldırılara karşı oluşturulabilecek en ufak bir direniş ve mukavemet alametlerini dahi yok etmek için vücudu daha da tahrip etmeye çalışan; yani bu vücudun hayatiyet unsurları ile onu tamamen yok etmek için çalışan mikrop yuvalarıdır. Evet, bu kendilerine devlet denilen karton, piyon varlıklar, bu ümmetin baş ağrılarıdırlar. Bu ümmetin bünyesindeki düşman odaklarıdırlar.
Zalimlere beddua millete dua!
Abdulhamit Han’ın dediği gibi; “Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili'nin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmiyorum!”
Ben de diyorum ki:
Bu ümmetin başında, ümmetin direniş iradesini kırdığınız, hayrın ortaya çıkmasını engellediğiniz için, tüm ümmeti bu hale getirdiğiniz için size hakkımı helal etmiyorum. Ümmeti sahipsiz bıraktığınız için size hakkımı helal etmiyorum. Kâfirlerle işbirlikleri yapmanızdan, Müslümanları kâfirlere teslim etmenizden dolayı hakkımı helal etmiyorum.
Bir Müslümanın katledilmesi, sıradan bir hâdise hâlini aldı. Her gün yüzlerce Müslüman öldürülüyor. Bir Müslüman’ın kanını bu kadar değersiz hale getirdiğiniz için size hakkımı helal etmiyorum.
Ümmetin dertlerine çözüm yerini, bize bu dertleri yaşatanlarda gördünüz. Kâfir AB’den, ABD’den, Rusya’dan, BM’den yardım istediniz. Ümmetin haysiyetini ayaklar altına aldırdığınız için sizlere hakkımı helal etmiyorum.
İslâm’ın hükümleri tatbik edilse, Halife Müslümanlara kalkan olsa, arkasında cihada çıkılsa, lakin Halife zalim olsa yine hakkımı helal ederdim ama size hakkımı helal etmiyorum. Size hakkımı helal etmiyorum, çünkü siz Müslümanlara yardım etmekle emrolunmuş olduğunuz halde onlara yardım etmediniz.
Ümmetin evlatlarına, İslâm’ın bireysel olarak kâmil manada yaşanabileceği aldatmacasını yutturduğunuz için hakkımı helal etmiyorum. Görüyoruz ki bireysellik iddiası İslâm’da cemaat, devlet ve ümmet şuurunu yok ediyor. Size hakkımı helal etmiyorum, çünkü bu ümmete “tedricilik” kavramını kanıksattırdınız. İslâmi emirlerin bir kısmının olması ve bir kısmının da olmaması haline razı olmak büyük bir aldatılmışlık ve İslâm’ı noksan anlamaktır. İslâm’dan taviz ise dalalet, ihanet ve yeryüzünde helak olmaktır.
Yine Abdulhamit Han diyor ki: “Ey Allah’ım! Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allah’ım!”
Kadınlarımızın değerini düşürdüğünüz, kadının canına, ırzına sahip çıkamadığınız için sizlere bacılarım adına hakkımı helal etmiyorum. Evlatlarımızı, gençlerimizi “dindar nesil olarak yetiştireceğiz” derken dinden bihaber hale getirmenizden dolayı size hakkımı helal etmiyorum. Ümmetin, İslâm’a uzak kalmasına, İslâm’dan soğumasına, bilmediğinin düşmanı olmasına yol açtığınız için size hakkımı helal etmiyorum.
İslâm'ın hayat, devlet ve devletlerarası ilişkiler için evrensel bir ideoloji olduğuna dair ümmette güven bırakmadığınız için size hakkımı helal etmiyorum. İslâm ümmetini, diğer devletler karşısında eziklik zihniyetine soktuğunuz için size hakkımı helal etmiyorum. Kâfir büyük devletlerden, sahip oldukları yok edici silahlardan, aldatma ve kurnaz üsluplarından değil, Allah’tan korkmanın ne demek olduğunu anlamadığınız ve ümmete anlatmadığınız için size hakkımı helal etmiyorum.
Son olarak yine Abdulhamit Han dedi ki: “Ey Allah’ım! Milletimi evvelâ “ba'sü ba'de'l-mevtsiz” bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasip eyle!”
Ben de diyorum ki: Ey Allah’ım! Müslümanların, başlarındaki yöneticilere feraset nasip eyle, basiret nasip eyle. Ümmete de feraset ve basiret nasip eyle. Yöneticilerinin yanlış yolda olduğunu artık görsünler, onlara hesap sorsunlar ve hep birlikte doğru yola girmek için azmetsinler. Hak ile batıl ayrılsın, saflar netleşsin. Yalnızca İslâm için, Ümmet için dertlenen yöneticiler nasip eyle Allah’ım! Ümmetin içinden Abdulhamit Han’lar gibi Halifeler çıksın artık ya Rab!